Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Affın ayak izleri PDF Yazdır e-Posta
12 Ocak 2009

Image

Birikmiş vergi borcu bulunan ve faizleri ile borcu ödenemez hale gelen, halen hakkında inceleme bulunan, vergi davasına taraf olan ve yargıda hak arayan veya yargıdan medet uman, zaman kazanmaya çalışan, kayıtları arasında koda alınmış belge bulunan, bütün bunların yanı sıra krizden etkilenen, işçisine ücretini nasıl ödeyeceğini düşünen, bir kısmı okurumuz pek çok kişi veya muhasebecisi, toplantılarda, sokakta karşılaştığımızda veya gönderdiği mail'lerde soruyor.

Soru ortak: Af var mı?

Ben nereden bileyim. Ama kimseyi inandıramıyorum. "Sen duyarsın" diyorlar.

Kişisel düşünce olarak vergi affına karşıyım. Anayasal açıdan vergi aslında af olamayacağı inancındayım. Ama vergiye bağlı fer'i borçlarda, gecikme faizinde, gecikme zammında, cezada af olabilir. Bunun takdiri yasama organındadır.

 

Hatırlanacağı gibi en son 2002 yılında 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu ile bir af çıkarıldı. Bu kanunla ihtilaflı olsun olmasın vergiye bağlı gecikme faizinde, gecikme zammında, cezada af getirildi. Hatta matrah artırımı yolu ile af, geleceğe de teşmil edildi. IMF'nin karşı çıkmasına rağmen çıkartılan bu kanunla Hazine'ye, tahminlerin yaklaşık 3 katı tutarında da gelir sağlandı. Uygulama başarılı oldu.

 

Ancak bu kanun çıkarılırken bana göre çok büyük bir hata yapıldı. Vergi mevzuatı gözden geçirilmedi ve ülkeyi 4811 sayılı kanuna götüren sebepler ortadan kaldırılmadı, cezalar etkinleştirilmedi. Oysa yapılması gereken afla birlikte vergi sistemini de gözden geçirmek, sorunlu bütün düzenlemeleri revize etmekti.

 

Bu yapılmayınca, 4811 sayılı kanunu hazırlayan sebepler, o günden bugüne yavaş yavaş tekrar oluştu ve bence kriz ortamının da etkisi ile iyice gelişti.

 

Bence Maliye Bakanlığı da bunun farkında. Çünkü son bir yıl içinde yaşananlar bu görüntüyü, adeta çaktırmadan af oluşturma izlenimini veriyor. 2008'deki gelişmelere bir bakalım.

 

Önce 5736 sayılı Özel Uzlaşma Kanunu ile ihtilaflı borçlar temizlenmeye çalışıldı. Bu kanunla Meclis'e ait af ve cezayı kaldırma yetki ve işlevi, uzlaşma komisyonlarına aktarıldı. Ancak ihtilafı sona ermiş veya ihtilaf konusu olmamış pek çok borç bu kanunun kapsamı dışında kaldı. Uzlaşma komisyonları farklı ölçütlerle hareket etti. Neticede uygulama adaletsizlik yarattı.

 

Daha sonra tecil uygulaması getirildi. Bir genel tebliğ ile borçların yıllık yüzde 3 faizle 18 ay taksitlendirileceği açıklandı. Ancak bu uygulama getirilirken 1 Eylül itibariyle tahakkuk etmiş borçlar kapsama alınınca, yine pek çok borç kapsam dışında kaldı. Vergi mahkemesi aşamasındaki borçlulardan davadan vazgeçmeleri istendi. Borçlular buna yanaşmadı. Bir kısım borçlu, 2 numaralı ihbarname tebliğ edilmediği için bu uygulamadan yararlanamadı. Burada da adaletsizlikler oluştu.

 

Bir kısım borçlu da kendilerince ödenemez hale gelmiş birikmiş faiz yükünden dolayı bu uygulamadan yararlanamadı.

 

Nihayet, 5811 sayılı Varlık Barışı Kanunu ile düşük vergileme yolu ile matrah artırımı benzeri bir uygulamaya gidilmek istenildi. Bu kanunun pek başarı şansı olmayacağı şimdiden belli. Çünkü kanundan yararlananlara yeterli güvenceler verilmedi. Çünkü kanun, bu kanundan yararlanarak varlık beyan edenleri, diğer mevzuatlar aşısından inceleme veya soruşturmadan kurtarmadığı gibi hürriyeti bağlayıcı ceza riskine karşı da korumuyor. Bunun dışında kanun, beyan edilen değerlerin, KDV'de olduğu gibi vergi farkı oluşan hallerde veya müteselsil sorumluluk halinde nazara alınmasına da engel.

Öte yandan Varlık Barışı Kanunu ile işletmelerin kayıtdışında kalmış hasılatlarının kayıt içine alınması amaçlanırken bu hasılatın oluşumu ile bozulmuş envanter veya stok kayıtlarının düzeltilmesini de öngörmüyor.

 

Diğer mevzuatlar için adaletsizliğe yol açtı eleştirisini getirdik. Varlık Barışı Kanunu adaletsizliğin yanı sıra eşitsizliğe de yol açıyor ve bu bakımdan anayasaya da aykırı. 2008 öncesi dönemlerle ilgili olarak 22 Kasım'dan sonra incelemeye girenlere çok büyük olanaklar sunulurken 21 Kasım ve öncesinde incelemeye alınanlar veya incelemesi tamamlananlar, bu olanaklardan mahrum bırakılmıştır. İki grubun katlanması gereken mali yükler arasından çok büyük farklar oluşacaktır.

 

Varlık Barışı Kanunu ile ilgili görüşlerimi daha önce yazdığım için, tekrar daha fazla ayrıntısına girmeyeceğim.

 

Zaten matrah artırımı yolu ile Hazine'ye iyi bir gelir elde etmek yerine, mükellefin takdirine bağlı ve gönlünden kopan bir matrah üzerinden alınacak yüzde 5 vergi ile yetinmenin de bir anlamı yoktur. Zira mali aflarda sadece mükellef menfaati söz konusu olmaz, aynı zamanda Hazine'nin menfaatinin söz konusu olması gerekir.

 

Kısaca bu üç düzenleme özünde, kısım kısım af öngörmüştür. Ancak hiçbiri amaca hizmet etmemiştir ve etmemektedir, kamuoyunda asıl affın ayak izleri olarak algılanmıştır.

Şu anda zaten ekonomik sıkıntı içerisinde bulunan mükellefleri rahatlatmak, ceza mahkemelerinde yargılanan binlerce insana bir umut ışığı olmak ve bunların yanı sıra Hazine'ye de iyi bir gelir sağlamak amacıyla 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu'nu yeniden canlandırmak, bugünkü ortamda bana en akılcı yol gibi geliyor. Ancak tabii ki, vergi mevzuatını da tekrar aynı ortamı sağlamayacak şekilde ve ivedilikle gözden geçirmek ve etkin bir ceza sistemine bağlamak kaydı ile. 

 

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=114464&YZR_KOD=156