Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Anonim Şirketlerde Tasfiye İşlemleri ve Tasfiye Memurlarının Sorumluluğu PDF Yazdır e-Posta
12 Ekim 2018

Image

I- GİRİŞ

Anonim şirketlerin sona ermesinin bazı sonuçları vardır. Sona erme iflastan mahkeme kararından ileri gelmişse yönetim kurulunun durumun, ticaret sicili tescil ile ilan edilmesi gerekir. Bazı durumlarda şirketin amacı gerçekleşmiş olabilir veya şirket işlevsiz kalmış olabilir, ortaklar arasında anlaşmazlıklar doğabilir tüm bu nedenlerden dolayı anonim şirket yönetim kurulu tasfiyeye giriş için genel kurulu toplantıya çağırır. Genel kurulu toplantıya çağırmakla alınacak tasfiye kararları, seçecekleri tasfiye kurulu veya tasfiye memuru genel kurul kararında karar altına alınır. Tasfiye amacı kısaca şirketin bütün mali ve hukuki ilişkilerini çözerek kendi kendisini tasfiye etmesidir. Tasfiye işlemleri sırasıyla belli bir zaman diliminde yapılması gereken işlemler bir tasfiye süreci olup, bu sureci yöneten ve sonuçlandıran tasfiye kurulu veya tasfiye memurlarıdır. Bunlar seçilmiş ya da atanmış kimselerden oluşmaktadırlar Genel kurul tasfiye kararının tescil ilanı ile tasfiye işlemi başlar. Şirketin tasfiyeye girmesi ile birlikte göreve başlayan tasfiye memurları, tasfiye amacının gerektirdiği bütün işlevleri yapmakla yükümlüdürler. Şirket sona erince tasfiyeye girer. Tasfiye memurları tasfiye işlemleri ile sınırlı olarak hak ve ehliyetini kullanır. Bu arada tasfiye sürecinde tasfiye memurları araya giren tasfiye sürecini yönetir. Tasfiye memurları şirketin yönetim organı olarak ana sözleşme ve kanunlardaki yükümlülüklerden sorumludurlar.

II- TASFİYE MEMURLARININ ATANMASI

Tasfiyenin irade olarak gerçekleştiği durumlarda esas sözleşme veya genel kurul kararı ile tasfiye memurları atanabilir; ancak böyle atama yapılmadığında, tasfiye yönetim kurulu tarafından yapılır. Tasfiye memurlarının belirlendiği noktada memurlar pay sahiplerine ulaşabileceği gibi bunlar üçüncü kişide olabilir, ancak temsile yetkili tasfiye memurlarından en az birinin Türk vatandaşı olması ve yerleşim yerinin Türkiye olması gerekir. Tasfiye ile görevlendirilen tasfiye memurları, esas sözleşme veya atama kararında aksi ön görülmemişse tasfiye genel kurulunda belirlenen ücret hakkını veya mahkemenin takdir ettiği ücreti kazanırlar, tasfiyeye giren şirket unvanın başına tasfiye ibaresini ekler (TTK m.533/1-3)([1]). Tasfiye kararı iradi olarak değil de mahkeme kararı ile tasfiye girmişse (TTK 531/4 göre) tasfiye memuru da mahkemece atanır (TTK m.536/3). Mahkeme kararı ile ortaklığın feshine karar verilen hallerde tasfiye memuru mahkeme tarafından atanmaktadır. Ortaklığın feshinin talep edilebildiği hallerde mahkeme fesih kararı verirken tasfiye memuru da atayacaktır. Kanun koyucu ortaklar anlaşarak tasfiye memuru tayin edemezler hükmünü barındırır. Bu durumlarda mahkeme tayin edici tasfiye memuru ile tasfiye işlemleri yapılır. Şirketin feshine karar veren mahkeme, tasfiye memuru tayin edebilmek için kendisinden bu yönde bir talepte bulunmasını beklemek zorunda olmadan tasfiye memuru atayacaktır. Mahkeme, tasfiye memurunu atayıp atamama konusunda serbest değildir. Tasfiye memurunu belirlemek zorundadır([2]).

Anonim şirket yönetim kurulu tasfiye memurlarının ticaret siciline tescil ve ilanını ettirmek zorundadır (TTK 536/2).

A- GÖREVDEN ALMA

Tasfiye memurları irade olarak tasfiyeye girmiş anonim şirketlerde tasfiye memurunu görevden alma süreci: genel kurur kararı ile görevden alınır. Genel kurul esas sözleşme ile ya da genel kurul kararı ile atanmış tasfiye memurlarının veya bu görevi yerine getiren yönetim kurulu üyelerinin (tasfiye memurları) görevden alınması mümkündür (TTK m. 537/1).

Diğer bir durum ise pay sahiplerinin tasfiye memurlarını görevden alma talebidir. Pay sahiplerinin haklı sebepleri ileri sürerek mahkemeye müracaat edilmesi ile tasfiye memurunun görevden alınması hususunda talepte bulunabilirler. Tasfiye memurunu mahkeme kararı ile görevden alma; yetersizlik, hastalık gibi tasfiye memurlarının şahsı ile ilgili olgulara veya çoğunluk pay sahiplerine bağımlılık, çoğunluk veya belirli bazı pay sahibi gruplarını korumak gibi tarafsızlığı bozan davranışlara dayanan ve azli meşru kılan haklı sebeplerin varlığı halinde söz konusu olabilir([3]).

Üçüncü durum ise tasfiye memurlarının hiç birisinin Türk vatandaşlığının bulunmaması durumunda veya Türkiye’de yerleşim yeri bulunmuyorsa mahkeme pay sahiplerinin veya alacaklılarından birinin veya Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın istemiyle söz konusu şarta uygun birini tasfiye memuru olarak atar (TTK m. 537/3). İsterse esas sözleşme belirlemiş isterse genel kurul kararı ile seçilmiş olsun pay sahibinin istemiyle ve haklı sebeplerin durumu halinde tasfiye memurları görevden alınabilir ve yerine birileri atanabilir (TTK m. 537/2)([4]). Tasfiye memurlarının görevden alınma yetkisi genel kurul esas sözleşmesi, genel kurul kararları ile ya da gerektiğinde bu görevi yerine getirmesi gereken yönetim kurul üyeleri ile sınırlandırılmış olduğu için genel kurulun mahkemece atanmış olan tasfiye memurlarını görevden alma yetkisi yoktur.

B- TASFİYE MEMURLARININ YETKİLERİNİN SINIRLANDIRILMASI VE GENİŞLETİLMESİ

Tasfiye memurlarının görev ve yetkileri Kanunla tespit edilip, verilen yetkiler tasfiye işlemleri ile sınırlıdır. Kanunla bu yetkilerin tasfiye memurlarına tanınmasının temelinde seçilen bu kişilerin güvenilir olmaları düşüncesi yatmaktadır. Dolayısıyla kendilerine verilen yetki ve görevler, onların kişiliği ile bir bütünlük arz etmektedir bu nedenle verilen yetki ve görevlerin bizzat onlar tarafından kullanılması gerekmekte ve bir başkasına devir edilmesi mümkün değildir([5]). Tasfiye memurları normalde tasfiye amacıyla örtüşen işlemler yapabilir ancak tasfiye memurlarının üçüncü kişilere tasfiye amacı dışında yaptığı işlemlerde şirketi bağlar. Üçüncü kişinin, işleminin tasfiye amacının dışında olduğunu bildiği veya halin gereğinde bilmemesinin mümkün olmayacağı ispat edilirse durum değişir. Hatta Kanun’a göre tasfiyenin sadece tescil ve ilan edilmesi bu hususun ispat edilmesi için yeterli delil değildir (TTK m.539). Tasfiye memurlarının yetki kullanma şekli düzenlenmiştir (TTK m.539/2)([6]). Kanun tasfiye memurlarının yetki kullanma şeklini düzenlemiştir.

Tasfiye memurları birden fazla ise aksi genel kurul kararında veya esas sözleşmede öngörülmemişse şirketi bağlayabilmesi için imza yetkili iki tasfiye memurunun şirket unvanı altında imza atması gerekir. Tasfiye kurulunun görev dağılımında yetkiler belirtilerek tescil ilan ettirilir. Tasfiye memurlarının görevini yerine getirdiği sırada işlediği haksız fiilden şirkette sorumlu olacaktır (TTK m. 539/4).

TTK 542/1’e göre tasfiye memurlarının şirketin tüm mal ve haklarının korunmasında düzenli ve görevinin bilincinde bir yönetici gibi gereken önlemleri alması ve tasfiyeyi mümkün olan en kısa zamanda bitirmesi gerekir. TTK 225. maddesinde hükmüne göre tasfiye memurları tasfiye durumunda bulunan şirketin mal ve tüm haklarının muhafazası için basiretli bir iş adamı gibi gerekli tedbirleri almakla ve tasfiyeyi mümkün olan en kısa zamanla bitirmekle mükelleftirler([7]).

Tasfiye memurları tasfiye safhasında yönetim organı olarak mevcut yönetim kuruluna paralel bir şekilde şirketi yönettikleri için yönetim kurulu üyelerinden beklenen tedbirler bir yönetici gibi davranma ölçütü tasfiye memurları içinde geçerlidir([8]).

III- TASFİYE SÜRECİ

A- İLK ENVANTER VE BİLANÇO

Tasfiye memurları görevlerine başlar başlamaz şirketin tasfiyenin başlangıçtaki durumunu inceler, gerekirse şirket mallarına değer biçmek için uzmanlara başvurarak, şirketin mal varlığına ilişkin durumu ile finansal durumunu gösteren bir envanter ile bilanço düzenler ve genel onay kuruluna sunar (TTK m. 540)([9]). Tasfiye memuru genel kurulda şirketin mevcut durumunu sunduğu listedeki şirkete ait gayrimenkul ve menkul demirbaşların satışı için genel kuruldan yetki talep edilmektedir. Genel kurul tasfiye kurumu ve tasfiye memurlarına şirketin aktiflerini satma yetkisinin kararını TTK’nın 420/3-4 hükümleri gereği sermayenin %75 pay sahiplerinin karar vermesi gerekir. Tasfiye memurları ortaklığın aktiflerini eğer genel kurul aksi yönde bir karar almamışsa pazarlık yoluyla satabilmektedir. Ancak önemli miktarda aktifin toptan satımı için genel kurul kararı zorunludur (TTK m.538). Burda Kanun koyucu önemli büyüklük günün koşularında ki bir anlam büyüklüğümü yoksa şirketin aktifinde ki anlamlı büyüklük mü hususu muğlâktır. Kanaatimce her iki açıda da şirketin mali büyüklüğü içindeki demirbaş değer büyüklüğü ile anlamlandırabiliriz.

Bilanço günü olarak şirketin fesh edildiği yada infisah ettiği tarih yani şirketin sona erme günü esas alınmalıdır. TTK’nın madde 540/1 tasfiye memurlarının şirketin tasfiyenin başlangıcındaki durumuna göre ilk envanter ve bilançoyu hazırlayacağından bahsedilmektedir. Şirket sona ermeyle birlikte tasfiyeye girdiğine gör TTK’nın 533/1. maddesi tasfiyenin başlangıcı şirketin sona erme tarihidir. Diğer taraftan, ilk envanter ve bilançonun çıkarılış amacı şirketin sona erdiği andaki mal varlığını tespit etmek ve muhtemel satış fiyatına göre değerleri belirlemek olduğu için yine bilanço günü olarak sona erme tarihinin esas alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan bilanço günü için sona ermenin tescil ve ilan edildiği tarihin esas alınması gerektiği görüşüne katılmak mümkün değildir. Zira şirket sona erme sebeplerinden birisi gerçekleşmesi ile sona ermekte olup daha sonraki tescil ve ilan açıklayıcı etkiye sahiptir([10]).

B- ALACAKLILARIN ÇAĞRILMASI VE KORUNMASI

Şirket defterlerinin aktifinde kayıtlı alacak ve pasifinde kayıtlı borçların tespiti yapılır. Alacaklı oldukları şirket defterlerinden veya diğer belgelerden anlaşılan ve yerleşim yerleri bilinen kişiler taahhütlü mektupla, diğer alacaklılar Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ve şirketin internet sitesinde ve aynı zamanda esas sözleşmede öngörüldüğü şekilde, birer hafta arayla yapılacak üç ilanla şirketin sona ermiş bulunduğu konusunda bilgilendirilirler ve alacaklarını tasfiye memurlarına bildirmeye çağrılırlar (TTK m. 541). Başka bir anlatımla alacaklıların çağrılması ile bilançonun pasif tarafının tespitini yapmak, hem bütün alacakların kayıt altına alınmasını sağlamakta hem de böylece şirketin sona erdiğinden alacaklılar haberdar edilmiş olmaktadır([11]). Alacaklı oldukları bilinenler, bildirimde bulunmazlarsa alacaklarının tutarı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca belirlenecek bir bankaya depo edilir (TTK m. 541/2). Sonuç itibariyle alacaklara haber verilmeden şirketin malvarlığını pay sahipleri arasında dağıtım yapılamaz; aksi halde pay sahiplerine haksız bir dağıtım yapılmış olur.

C- TASFİYEYE İLİŞKİN DİĞER İŞLEMLER

TTK’da tasfiye memurlarının tasfiye sürecindeki yapacağı diğer işlemleri TTK 542. maddesinde düzenlemiştir. Bu düzenlemeye göre tasfiye memurlarının yapacağı işleri kısaca şöyle özetleyebiliriz.

a- Şirketin süregelen işlemlerini tamamlamak, gereğinde pay bedellerinin henüz ödenmemiş olan kısımlarını tahsil etmek, aktifleri paraya çevirmek ve şirket borçlarının, ilk tasfiye bilançosundan ve alacaklılara yapılan çağrı sonucunda anlaşılan duruma göre şirket varlığından fazla olmadığı saptanmışsa bu borçları ödemekle yükümlüdür.

b- Tasfiyenin gerektirmediği yeni bir işlem yapamazlar.

c- Şirket borçları şirket varlığından fazla olduğu takdirde durumu derhal şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi’ne bildirirler; mahkeme iflasın açılmasına karar verir.

d- Tasfiyenin uzun sürmesi halinde, her yılsonu için tasfiyeye ilişkin finansal tabloları ve tasfiye sonunda da kesin bilançoyu düzenleyerek genel kurula sunarlar.

e- Şirketin bütün mal ve haklarını korunması için düzenli ve görevinin bilincinde bir yönetici gibi gereken önlemleri alır ve tasfiyeyi mümkün olan en kısa sürede bitirirler.

f- Tasfiye işlemlerinin düzenli yürütülmesi ve güvenliği için gereken defterleri tutarlar.

g- Tasfiye sırasında elde edilen paralardan şirketin süre gelen harcamaları için gerekli olan para dışında kalan paraları, bir bankaya şirket adına yatırırlar.

h- Vadesi gelmemiş borçları, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nca kısa vadeli kredilere uygulanan oran üzerinden ıskonto ederek derhal öderler. Alacaklılar bu ödemeyi kabul etmek zorundadır. Kanun gereği ıskonto edilmesi mümkün olmayan alacaklar bu hükümden müstesnadır.

i-  Pay sahiplerine tasfiye işlerinin durumu hakkında bilgi ve istedikleri takdirde bu konuda imzalı belge verirler.

IV- TASFİYE MEMURUNUN SORUMLULUKLARI

Tasfiye memurları, tasfiye ile ilgili işlemlerin sınırlı olarak şirketin yönetim ve temsil organıdır. Tasfiye halindeki şirketi tasfiyeye ilişkin tüm konularda, mahkemelerde ve dış ilişkilerde tasfiye memuru temsil eder (TTK m. 539/3). Bu nedenle, tasfiye memurlarının yapmış olduğu işlemlerden doğan hak ve borçlar şirket üzerine doğar ve bunlardan şirket sorumludur. Hatta tasfiye memurlarının üçüncü kişilerle tasfiye amacı dışında yapmış olduğu işlemler şirketi bağlar (TTK m. 539/2). Tasfiye memurlarının işlemiş olduğu haksız fiiller açısından da geçerlidir([12]). Özel hukuk alanında sorumluluk, ya taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı hareketten doğar veya fail ile mağdur arasında önceden böyle bir ilişki bulunmaksızın, Kanun’un herkese yüklediği göreve aykırı hareket edilmesi sonucu ortaya çıkabilir. Birinci durumda sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk, ikinci durumda ise haksız fiil sorumluğu gerçekleşmektedir([13]). Tasfiye memurları Kanunlarda, ana sözleşmede, Borçlar Kanunu, Vergi Kanunları ve kendilerine yüklenen görev ve yükümlülüklerden sorumludurlar. Tasfiye memurlarının temsili bir organ niteliği taşıdıklarından şirketin sonlandırmasına kadar geçen süre içerisinde yapmış olduğu tüm muamelelerde tasfiye tüzel kişiliği temsilen sorumluluk kazanmaktadır. Tüzel kişinin haksız fiil sorumluluğunun iki sınırı vardır. İlk sınır tüzel kişinin hak ehliyetidir. İkinci sınır ise organın, organ sıfatıyla görevini yerine getirirken görevi dolayısıyla haksız fiili işlemiş olmasıdır. Organın zarar verici fiili yaparken somut bir olayda buna yetkili olmaması önemli değildir. İç ilişkide yetkisi sınırlandırılmış olsa dahi, fiil, organının durumu bakımından dış ilişkilerde kendi yetki çevresine girebilecek ise, tüzelkişinin organın haksız fiilden sorumlu olacağı kabul edilmektedir([14]).

TTK’da sorumlular 553. maddesinde düzenlenmiştir. Yasa’da önce 4 bent halinde sorumluluk halleri düzenlenmiş ve daha sonra sorumlu olanlar; yöneticiler ve denetçiler olmak üzere iki ayrı grup olarak ortaya konulmuştur. 553. maddede; kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurlarına ilişkindir. Anonim şirketler hukukunda sorumluluk tamamen kişisel bir sorumluluk olup eylemde bulunan gerçek kişileri, tasfiye memurları olduğu gibi gerektiğinde tüzel kişileri ilgilendirmektedir. Ancak gerçek kişilerin üye olarak faaliyette bulunduğu organ sorumluluğu tasfiye memuru tasfiye kurulu gibi söz konusu değildir. TTK 553. maddesinde ve diğer yükümlülüklerdeki genel sorumluluk rejimine ek olarak TTK’nın 193. maddesinde yeni yapılandırmaya ilişkin işlerin Kanun’a uygun yapılmamasından doğan özel bir sorumluluk davası düzenlenmiştir([15]).

A- SORUMLULUKTA İLLİYET BAĞI

Meydana gelen zararla yönetim kurulu üyenin, sorumluluğunu gerektiren olay veya davranış arasındaki sebep sonuç ilişkisine kısaca illiyet bağı denilir. Temel niteliği ne olursa olsun, her türlü sorumluluğu illiyet bağının varlığı zorunlu bir şarttır([16]). Tasfiye memuru veya tasfiye kurulu tasfiye süreci içerisindeki eylem ve fiilleri nedeniyle veya kusur ve ihmalden dolayı bir zarar söz konusu ise bu zararın tazmini kendilerine rücu edilecektir. Zarar verici sonucun, ancak bütün şahısların kusura dayalı tavırlarının bir araya gelmesi ile meydana geldiği hiçbir sebebin sonucu meydana getirmeye tek başına yeterli olmadığı sebeplerin ancak bir araya gelmesi suretiyle zararlı sonucu doğuran sebepler topluluğunun ortak illiyet bağı denilmektedir([17]). Her kişinin kendi eylem ve kusurluluk oranında zarara tanzim yükümlülüğü vardır. TTK m. 554 hükmünde kusura bağlı sorumluluk düzenlenmiştir dolaylı ve dolaysız yolla zarar ayrımı burada söz konusu olur. Pay sahiplerinin dolayısı ile zarar nedeni ile dava açma hakları bulunmakla birlikte, alacaklar dolayısı ile zararı ancak iflas halinde, iflas idaresinin dava açmaması durumunda talep edebilir([18]).

TTK madde 309/1’in aksine 6102 sayılı TTK’nın 555/1 m. gereğince, dolayısıyla zararlar nedeniyle şirket alacaklarına dava hakkı tanımıştır. İflas halinde TTK’nın 556 madde gereğince, şirketin zararı için şirket alacaklıları ancak alacaklılar, şirket tüzel kişilerine uğradığı zarar dışında yönetim kurulu üyelerini, yöneticilerinin, tasfiye memurlarının kanun veya esas sözleşmede doğan sorumluluklar davası açabilir. Ve tazminat kendilerine ödenmesini talep edebilirler([19]).

TTK’nın 557/1 maddesinde, dış ilişkilerde kusur oranı ve sorumlu olacak tazminat miktarı belirlemesinde dikkate alınabilecek kıstaslar olarak “kusur derecesi ve durumu gerekli saymıştır.’’ TTK madde 557/3 bendinde ise rücu halinde iç ilişkide tazminat hesaplamasını dikkate alabilecek kıstas olarak durumun bütün gerekliklerin değerlendirmesinden bahsedilmiştir. Zira rücu davalarda kusur oranını belirlenmesi ve tazminat hesaplamasının nasıl yapacağı net ortaya konulmuştur([20]).

B- TASFİYE MEMURLARININ ORGAN NİTELİĞİNDEKİ SORUMLULUĞU

Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır. Organlar, hukuki işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar. Organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar (TMK m. 50). Organ iradesi tüzel kişinin iradesidir. Organlar tüzel kişileri hem işlemleri ile hem de bütün fiilleri ile borç altına sokar. Tasfiye süresince bir tasfiye kurulu şirket için yaptığı bütün fiil ve işlemler şirketi bağlar. Kusur sorumluluklarında kişisel sorumluluğu bulunmaktadır. Tasfiye memurları her ne kadar şirketin organizasyon şeması içinde bir organ olarak yer almasa da, şirketin sona ererek tasfiye aşamasına girmesiyle birlikte şirketin organı sıfatını kazanmaktadır. Doktrinde şirketin bir organı olarak kabul edebilmek için yönetim organına dâhil olmadığı halde, bağımsız olarak kendi başına kararlar alıp uygulayarak yönetim faaliyetinde bulunmak yeterli kabul edilmiştir([21]). Tasfiye memurları organ niteliği TTK’nın ilgili hükümlerde de anlaşılmaktadır. Nitekim tasfiye memurlarının temsil yetkisini düzenleyen TTK.539/3 tasfiye memurları işlemiş olduğu haksız fiillerden şirketin sorumluluğunu düzenleyen, TTK’nın 539/4. maddesi ve tasfiye memurlarının anonim şirketler hukukuna ilişkin sorumluluk hükümlerine tabi tutan TTK’nın 553. madde hükümleri bu gerçeği açıklıkla ortaya koymaktadır([22]). Tasfiye memurlarının tüzel kişinin bir organı olduğu artık tartışmasızdır. Aynı şirketlerde yönetim kurulunun bir organ olarak taşıdığı sorumluluklar ne ise tasfiye kurulu veya tasfiye memuru tasfiye süresince tasfiye görevi ile ilgili yaptığı işlemlerde, tasfiyedeki şirketi temsil eder.

C- TASFİYE MEMURLARIN SORUMLUKLUK NEDENLERİ

1- Tasfiye Memurlarının TTK’da Kaynaklanan Sorumluluğu

a- Kanun’dan Doğan Yükümlülüklerin İhlali

TTK’nın 546/2’ye göre, tasfiye memurlarının sorumluluğu hakkında TTK’nın 553. madde hükümleri uygulanır. TTK’nın 553. madde kapsamı genel olarak şirket organların sorumluluğu düzenlenmiştir. Sözü edilen hükümde organ olarak kurucular, yönetim kurul üyeleri ve tasfiye memurları zikredilmektedir. Görüldüğü gibi tasfiye memurlarının sorumluluğu da yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu için geçerli olan esaslara tabi tutulmuştur([23]). Yönetim kurul üyelerinin yapmış oldukları sözleşme ve işlemlerin kişisel sorumlukları gerektirmemesi ve bunların sonuçlarının da şirkete ait olması yönetim kurulu üyelerinin Medeni Kanun’un 50/2. maddesinde anlamda organ oldukları sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Tasfiye memurlarının temsil yetkilerini genişleten ve daraltan kararların TTK’nın m. 539’da tescil ilana tabidir denilmektedir. Dolayısı ile tasfiye memurlarının şirketi hangi ölçüde temsil ettiğini, tescil ilan ettikleri sözleşmenin esaslarına göre sorumlulukları taşır. Yönetim kurulu üyeleri müdürle ve tasfiye memurları tarafından birbirlerine yollama yapan farklı hükümler yerine, tüm bu ilgilerin sorumluluğu tek bir maddeye toplanmış ve bu arada ayrıca müdür terimi yerine daha geniş bir anlam taşıyan yönetici terimi tercih edilmiştir (TTK 523). Anılan bu kişiler Kanun’da ve sözleşmede doğan yükümlülükleri ihlal ettikleri taktirde doğacak zarardan sorumlu tutmuştur([24]). Kanun’da tasfiye memurlarının yükümlülük vazifesinin ihlal edilmesi şartı aranmaktadır. TTK 553/1 maddesinde sözü edilen yükümlülükten kasıt, tasfiye memurları kanunda ve esas sözleşmede doğan görev ve yetkileridir. Bu görev ve yetkilerinden, ihmal ve kusurlarından sorumludurlar. TTK’nın 553. maddesinin kapsamında sorumlu tutulacak organ olarak açıkça tanımlamıştır. Fiili organlar da yönetici olarak kabul edilmiştir. Tasfiye sürecinde bu niteliğe sahip kişiler şartların varlığı ve somut olayları haklı göstermesi durumunda fiili organ olarak sorumlu tutabilirler([25]). Tasfiye memurlarının Kanun’dan kaynaklanan yükümlülükleri TTK’nın 532 ve diğer hükümlerinde düzenlenmiştir. Düzenlenen sorumluluğa yol açabilecek yükümlülüklerin ihlallerine ana hatlarıyla yer verilmiştir([26]).

  • • Yönetim kurulunun bulunmaması halinde şirketin sona erdiğinin ticaret siciline tescil ve ilan ettirilmesi (TTK m. 532).
  • • Mahkeme tarafından atanan tasfiye memurunun, kendisini ticaret siciline tescil ve ilan ettirmemesi (TTK m. 537/2).                     
  • • Tasfiyenin sona ermesinden sonra ticaret unvanının sicilden silinmesini isteme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi (TTK m. 545). 
  • • Tasfiye işlerinin gereklerinden olan hususlar hakkında karar vermek üzere genel kurulun toplantıya çağırılması gerektiği halde çağırılmaması (TTK m. 535/2).
  • • Genel kurul tarafından aksi kararlaştırılmış olduğu halde şirket aktiflerinin pazarlık yoluyla satışının yapılması (TTK m. 538/1).                           
  • • Genel kurul kararı bulunmadığı halde, önemli miktarda şirket aktiflerinin toptan satışının yapılmış olması (TTK m. 538/2).
  • • İlk envanter ve bilanço ile ilgili işlemlerin gereği gibi yapılmaması (TTK m. 540).
  • • Alacakların çağrılmasına ilişkin işlemlerin hiç ya da usulüne uygun yapılmaması (TTK m. 41/1).
  • • Alacaklı oldukları bilinen kişilere ait alacak tutarlarının gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından belirlenen bankaya depo edilmemesi (TTK m. 541/2). 
  • • Şirketin henüz muaccel olmayan veya hakkında uyuşmazlık bulunan borçlarını karşılayacak tutarda parasının notere depo edilmemesi (TTK m. 541/3). 
  • •  Şirketin süre gelen işlemlerinin tamamlanmaması (TTK m. 542/1-a).
  • • Tasfiyenin gerektirmediği yeni işlemlere girişilmesi (TTK m. 542/1-b).
  • • Şirket borçlarının şirket varlığından fazla olduğunun tespit edilmiş olmasına rağmen, durumun derhal şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi’ne bildirilerek şirketin iflasının istenmemesi (TTK m. 542/1-c).  
  • • Tasfiyenin uzun sürmesi halinde, her yılsonu için tasfiyeye ilişkin finansal tabloların hazırlanmaması (TTK m. 542/1-d).
  • • Tasfiye işlemlerinin düzenli yürütülmesi ve güvenliği için gereken defterlerin tutulmaması (TTK m. 542/1-f).
  • • Vadesi gelmemiş olan şirket borçlarının TC Merkez Bankası’nca kısa vadeli kredilere uygulanan oran üzerinden ıskonto edilerek ödenmemesi (TTK m. 542/2-h).
  • • Tasfiye işleri hakkında pay sahiplerinin bilgi alma haklarının ihlal edilmesi (TTK m. 542/1-i).
  • • Şirket borçlarının tamamı ödenmeden, kalan varlığın pay sahiplerine dağıtılması (TTK m.543/1).
  • • Mahkemeden izin alınmadığı halde, tasfiye bakiyesinin bir yıllık bekleme süresi geçmeden pay sahipleri arasında dağıtılması (TTK m. 543/2).         
  • • Esas sözleşmede aksine hüküm bulunmaması veya genel kurul kararı ile aksi kararlaştırılmış olmasına rağmen, dağıtımın para olarak yapılması ya da esas sözleşme veya genel kurul kararı ile aksi kararlaştırılmamış olmasına rağmen dağıtımın para dışında başka bir şekilde yapılması (TTK m. 543/3).               
  • • Tasfiyenin sonunda şirkete ait defter ve belgelerin TTK m. 82 uyarınca saklanmak üzere mahkemeye tevdi edilmemesi (TTK m. 544).
  • • Tasfiye sonunda kesin bilançonun düzenlenerek genel kurula sunulmaması (TTK m. 542/1-d).
  • • Tasfiye memurları, şirketin bütün mal ve haklarının korunması için düzenli ve görevinin bilincinde bir yönetici gibi gereken önlemleri almak ve tasfiyeyi mümkün olan en kısa sürede bitirmekle yükümlüdürler (TTK m. 542/1-e).
  • • Tasfiye memurları, eşit işlem ilkesine uymakla yükümlüdürler (TTK m.357); eşit işlem ilkesi eşit şartlarda olan pay sahiplerinin eşit işleme tabi tutulmasını gerektirir. Bu ilke emredici nitelikte olup, uyulmaması tasfiye memurlarının sorumluluğuna yol açar.

b- Esas Sözleşmeden Doğan Yükümlülükler

Tasfiye memurları, Kanun’da belirlenen yükümlükleri yanında şirket esas sözleşmesinde doğan yükümlülükleri de kusurlarıyla ihlal etikleri takdirde, hem şirkete hem ortaklara hem de şirket alacaklarına karşı verdikleri zarardan sorumlu olurlar (TTK m. 643, TTK m. 553/f-1)([27]). Tasfiye ile ilgili olarak esas sözleşmeye çeşitli hükümler konulabilir. TTK’nın tasfiye memurlarının sorumluluğu 550. maddesi hükmü uygulanır (TTK m. 546-f/2). Buna göre tasfiye memurları, Kanun’da ve esas sözleşmede doğan yükümlülüklerini ihlal ettikleri takdirde kusurların bulunmadığını ispatlanmadıkça hem şirket de hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar([28]). Tasfiye esnasında buna uyulması sorumluğuna yol açmaktadır. Esas sözleşmede tasfiye memurlarına sözleşmeden doğacak bazı yükümlülükleri şöyle sıralayabiliriz.

  • • Esas sözleşmede tasfiye payında imtiyaz öngörülmüşse tasfiye memurları bunu göre pay dağıtımı yapmakla yükümlüdür. Esas sözleşmenin bu yükümlüğü yerine getirilmemesi ihlal kabul edilmektedir (TTK m. 542/1).
  • • Esas sözleşmede çıkartılan İntifa senetlerinde tasfiye artığından pay alma hakkı tanımış olması halinde, kalan mevcudun dağıtımına başlamadan önce, bu senet sahiplerine ödeme yapılması gerekir.
  • • Esas sözleşmede tasfiye girişi yapan şirketlerin alacaklara çağrı usulü, şekli ve yeri, zaman aralıkları belirtmiş ise tasfiye memurlarının buna aykırı davranması sözleşme ihlalinden dolayı sorumlu olabilmektedirler.
  • • Esas sözleşmede tasfiye bakiyesinin ne şekilde dağıtacağının bir hüküm bulunması halinde tasfiye memurları buna uyulmamasında sorumlu olabilmekteler (TTK m. 543/3).

c- Özen Yükümlüğüne Aykırı

Tasfiye memuru şirketin süregelen işlemlerini tamamlamak, gereğinde pay bedellerinin henüz ödenmemiş olan kısımlarını tahsil etmek, aktifleri paraya çevirmek ve şirket borçlarının, ilk tasfiye bilançosundan ve alacaklılara yapılan çağrı sonucunda anlaşılan duruma göre, şirket varlığından fazla olmadığı saptanmışsa, bu borçları ödemekle yükümlüdürler (TTK 542/1). Bu işlemleri özenle yapmakla yükümlüdür. Buna göre tasfiye memurları şirketin tüm mal ve haklarını korumakla yükümlülükleri vardır. Basiretli bir tacir veya öngörülü bir yönetici gibi davranmalıdır. TTK 286. maddesi, “tasfiye memurları, tasfiye hâlinde bulunan şirketin bütün mal ve haklarının korunması için basiretli bir iş adamı gibi gerekli önlemleri almakla ve tasfiyeyi olabildiğince en kısa zamanda bitirmekle yükümlüdür.” Kanun’da tasfiye memurları özenle işlerin yapılmasında yükümlük verilmektedir. TTK 369. maddesinde görevlerini tedbirli bir yönetim özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü Tasfiye memurlarını da kapsamaktadır. Nitekim görevlerini yerine getirirken dürüstlük özen ve tüm pay sahiplerine karşı tarafsız olmaları gerekmektedirler. TMK 2. maddesin de yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı olduğu genellikle kabul edilmektedir.

2- Tasfiye Memurlarının Borçlar Kanunu’ndan Doğan Sorumlulukları

Kusur kavramı İsveç ve Türk Hukuk Doktrinine göre şöyle tanımlanır: Hukuka aykırı sonucu istemek (kast) veya bu sonuç istemiş olmakla beraber hukuka aykırı davranıştan kaçınmak için iradesini yeteri derecede kullanmamak (ihmal)([29]). Kanun ve sözleşmelerin kendilerine yüklediği yükümlülükleri kasten veya ihmalen kusur işleyebilmekteler. Bunun soncu olarak kusur sorumluğu doğmaktadır.

Kusur sorumluluğu: TTK m. 553. kapsamında tasfiye memurlarının sorumluluğu bir kusur sorumluluğudur. Tasfiye memurlarını Kanun’da ve esas sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin kusurları ile ihlal ettikleri takdirde sorumlu tutmuşlardır([30]). Sorumluluğu düzenlediği esas açısından;

Kusur esası: buna göre, bir kimseyi bir fiilinden doğan zararı tazminle yükümlü kılabilmek için o kimsenin kınamayı gerektiren bir davranışta bulunmuş olması yani “kusurlu olması” aranmalıdır. Aksi halde bir adaletsizliğe yol açılmış olunur. Hiçbir kusuru bulunmayan bir kimseyi bir zararı tazminle yükümlü kılmak, Ceza Hukuku’nda bir masumu cezaya çarptırmaktan farksızdır([31]). Tasfiye memurlarına karşı sorumluluk davası açanlar, zarara yol açan işlem ve eylemlerin tasfiye memurlarının kusurlarından kaynaklandığını kanıtlamak zorundadırlar. Tasfiye memurlarına bir kusur yüklenmesinin mümkün olduğunu ispat ettikleri takdirde, tasfiye memurları zarara yol açan işlem ve eylemlerden dolayı kendilerinden beklenen özeni gösterdiklerini ispat ederek sorumluluktan kurtulabilirler([32]). Borçlar Kanunu TBK 50/1’de “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır.” der.

Sorumluluk için kusurun aranması ile kişiler dikkatli ve tedbirli olmaya yöneltilmiş olur. Şayet sorumluluk için kusur aranmazsa, kusur olsa da olmasa da sorunlu tutulacağını düşünen kişiler, kendilerini kontrol etmek gerekliliğini duymazlar, ya girişecekleri bir faaliyetten vazgeçerler, veya faaliyette bulunurken dikkat ve özen göstermeye önem vermezler. Her iki ihtimalde de toplum zarar görür. Sorumluluk için kusur aramak hem adildir hem de ahlaki bir gerekliliktir([33]).

Tüzel kişi, organın görevi sırasında işlediği haksız fiillerden sorumlu tutulmuştur. Zarara uğrayan kişiler ister Borçlar Kanunu 49 ve diğer maddelere göre tüzel kişiye, isterse kusurlu organa başvurarak zararının tazminini isteyebilir. TMK m. 50/f-3’e göre organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar. Tüzel kişi ile organ müteselsilen sorumlu tutulmuştur([34]). Borçlar Kanunu’nun tüzel kişinin sorumlu tutabilmesi için herşeyden önce Türkiye Borçlar Kanunu m. 49 öngörülen borçların “organ” da gerçekleşmiş olması gerekir. Burada tasfiye memuru veya tasfiye kurulu tasfiye halindeki bir anonim şirketin TTK’ya göre tek temsili organıdır. Organ hukuka aykırı bir fiil ile 3. kişiye zarar vermesinde kendisi kusurlu olmalı ve zarara uygun nedensellik bağı içinde kalmalı. Tüzel kişi yaşayan canlı bir varlık gibidir iradeye sahipti; organın faaliyeti sırasında iradesi tüzel kişinin iradesidir; faaliyette tüzel kişi ile organ iradesinde özdeşlik (aynılık) vardır. Bu yüzden tüzel kişinin sorumluluğu bir kusur sorumluluğudur([35]).

3- Farklılaştırılmış Teselsül Sorumluğu Olması

TTK’da sorumluğu öngörülen kişilerin kendi kusurunun diğerinden daha az veya farklı olduğunu öne sürme olanağı tanıyan farklılaştırılmış teselsül kabul edilmiştir([36]). Kusur ile tanzim edilecek zararın dengesi nispeten müteselsilen sorumlu tutulması istenmesidir.

Müteselsilen sorumluluğun uygulandığı hallerde önce sorunların tek başlarına ve birlikte verdikleri zarar birbirinden ayrılmalıdır. İkinci olarak birlikte verilen zararda kusurun ağırlığına ve diğer indirim olgularına göre farklılaştırılmış teselsüle gidilmelidir. Böylece birlikte verilen zararda her bir tazminat yükümlüsüne ispat edebilen zararda belirlenmelidir. Teselsül tavanı içinde müteselsil sorumluluğu gereği açığı kapama yükümlülüğü aynen devam eder([37]). TTK 557 hükmü müteselsil sorumluluk anlayışını terk ederek farklılaştırılmış teselsül ilkesini benimsemiştir. Sorumluluk sistemi bağlamında müteselsil sorumluluk ile zararın tamamının birlikte dava edilmesi ve rücu ilişkileri düzenlenmiştir. Nitekim TTK’nın 557/1 hükmüne göre “Birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları hâlinde, bunlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zarar şahsen kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olur.” Zarar gören davacı zarara sebep veren çok kişinin sorumlu olması durumunda tamamı birlikte dava edebilir. Ancak her birisinin kendisinin kusur nispetinde sorumlu tutulur. Birlikte zarar vermesi durumunda birlikte sorumlu olduğu gibi birliktelik dışında tek başına verdikleri zarardan sadece zarar verenin sorumlu tutulması gerektiği ve müteselsil sorumlulukların teselsül tavanına kadar, kusurlarına ve somut olay gerçeğine göre zarar tazmin etmeleri anlayışına dayanmaktadır([38]). TBK 61 maddesi hükmü. Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.

Tasfiye Kurulu’nun her birinin dış ilişkide bireysel indirim sebeplerini ileri sürerek zararın kendilerine isnat edebilecek miktarı ile sorumlu tutulmaları gerekir. Hiç kimse kendisinin sebep olmadığı zararla ilgili bir illiyet bağı bulunmayan kişiyi zarardan sorumlu tutamaz. Tüzel kişiyi temsil edenler fiillerinden dolayı tazminata maruz kalanlar ile ilgili hususu TBK madde 62/1 tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur. Hiçbir kimse kimsenin kusurluluk sorumluluğu yükleminde fazlası yüklenemez. Sorumlu olan kişinin hafif kusuru kendi içinde gerekçeli bir durumdur ve bu bakımdan belli ölçüde de şahsidir. Fakat bireysel indirim sebebi, zarara sebebiyet veren kişi ile alacaklı arasındaki ilişkiden kaynaklanabilecek kadar şahsi değildir (İSVEV.B.K145/1). Bu bağlamda tek taraflı şahsi bir bireysel indirimde bahis edilebilir. Zarara sebebiyet veren kişiler birden fazla ise birbirlerinin hafif kusurlu olduğunu iddia edemezler. 145 maddesinin 1. fıkrasına göre geçerli olan mutlak müteselsil sorumlulukta dış ilişkide hafif kusur dikkate alınmadığı için bireysel indirim sebeplerinin kategorize etmesinde sıkıntı yaşanmaktadır([39]).

Teselsül sorumluluk TTK 7. maddesinde Teselsül karinesine yer verilmiştir; İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede  aksi  öngörülmemişse  müteselsilen  sorumlu olurlar. Müteselsil sorumluluk, hem ticari işlemlerde, müşterek borçluluk halinde borçlular arasında, hem de ticari borçlara kefalet halinde ve borçlu ile kefil hem de kefiller arasına asıldır.

4- Tasfiye Memurlarının Vergi Yükümlülüğünden Kaynaklanan Sorumlulukları

Türk Ticaret Kanunu’na göre; tüzel kişiliğe haiz tüzel şirketlerin fesih ve infisahı üzerine, şirket mevcutlarının, alacaklarının ve borçlarının tayin ve tespiti ile alacaklarının tahsili, mevcutlar nakde tehvil edilerek Kanun ve ana sözleşme hükümlerine göre dağıtılmasını temin eden işlemlere tasfiye denilir. Kurumlar Vergisi 17/1 maddesi tasfiye işlemlerinin nedenleriyle değil sonuçları ile ilgilenmektedir([40]). Kurumlar Vergisi Kanunu’nda özel bir tasfiye tanımı getirilmemiştir. Ancak KVK’nın 17/1 maddesinde her ne sebeple olursa olsun, tasfiyeye giren kurumların vergilendirmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli olur. Kurumların tasfiye etikten sonra ortaya çıkan kârı kurumlar vergisini ilgilendirir.

a- Vergi Usul Kanunu’nda Sorumluklar

Vergi ödevlerinde esas olan bu ödevlerin bizzat mükellefler tarafından yerine getirilmesidir. Ancak bu her zaman mümkün değildir. Bu nedenle VUK 10. maddesinde düzenleme ile “tüzel kişiler ile küçük ve cemaatler gibi tüzel kişiliği bulunmayan kuruluşların yükümlü veya sorumlu halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, Tüzel kişiliği olmayan kuruluşları idare edenler ve bunların temsilcileri tarafından yerine getirir([41]) şeklinde belirtmektedir. Aynı Kanun’un son fıkrasında şöyle denilmektedir. Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını da kaldırmaz. Burada tasfiye döneminde görevde bulunan tasfiye memurları tasfiye süresince tasfiye dönemine ait tüm vergi doğuran olaylardan sorumlukları vardır. Tasfiye öncesi tasfiyeye girilmesiyle, tasfiye öncesi yöneticilerin sorumluklarını kaldıramayacağını vergisel borç ve yükümlükleri devam edeceği anlaşılmaktadır. Son Kanun düzenlemede 213 sayılı Kanun’un 10. maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Tasfiye edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflerin, tasfiye öncesi ve tasfiye dönemlerine ilişkin her türlü vergi tarhiyatı ve ceza kesme işlemi, müteselsilen sorumlu olmak üzere, tasfiye öncesi dönemler için kanuni temsilcilerden, tasfiye dönemi için tasfiye memurlarından herhangi biri adına yapılır. Limited şirket ortakları, tasfiye öncesi dönemlerle ilgili bu kapsamda doğacak amme alacaklarından şirkete koydukları sermaye hisseleri oranında sorumlu olurlar. Şu kadar ki bu fıkra uyarınca tasfiye memurlarının sorumluluğu, tasfiye sonucu dağıtılan tutarla sınırlıdır([42]). Tasfiye halindeki bir kurumun tasfiye öncesi dönemlerine, vergileme sorunlarına ilişkin ödevleri de kanuni temsilci olan tasfiye memurları tarafından yerine getirilecektir([43]). VUK 10. maddesi ve 333. maddesindeki hükümler için tasfiye dönemi tasfiye memurları tasfiye öncesi Kanunu temsilcilerin yükümlüğü devam etmektedir. Nitekim VUK 333. maddesi Tüzel kişilerin idare ve tasfiyesinde Vergi Kanunu’na aykırı hareketlerden tevellüt edecek vergi cezaları tüzel kişiler adına kesilir. Tüzel kişilerin kanuni temsilcilerinin vergi sorumluluğu hakkındaki bu Kanun’un 10. maddesi hükmü vergi cezaları hakkında da uygulanır.”Bu Kanun’a eklenen yeni fıkrası aynı zamanda VUK 359. maddesindeki vergi suç ve cezalarını da kapsamaktadır.

b- Kurumlar Vergisi Kanunu’ndaki Sorumluluklar

Kurumlar Vergisi Kanunu tasfiye memurlarının sorumluğunu düzenleyen 17. maddesinin 7. fıkrasında tasfiye memurlarının sorumluğunu şu şekilde belirtmektedir.

Tasfiye memurlarının sorumluluğu: Tasfiye memurları, kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergiler ve diğer itirazlı tarhiyatlar için, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 207. maddesine uygun bir karşılık ayırmadan aynı Kanun’un 206. maddesinin dördüncü sırasında yazılı alacaklılara ödeme ve ortaklara paylaştırma yapamazlar. Aksi takdirde bu vergilerin asıl ve zamları ile vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olurlar. Bu düzenlemeye uyulmaması halinde veya ihmalinde sorumludurlar.

Ayrıca tasfiye memurlarının sorumlulukları KVK 17/8.i maddesinde belirten tasfiye işlemlerinin incelenmesi: Tasfiye beyannamesinin verilmesiyle birlikte tasfiye memurları, işlemlerinin vergi Kanunları yönünden incelenmesini bir dilekçe ile isterler. Dilekçenin verilmesinden itibaren en geç üç ay içinde vergi incelemelerine başlanarak aralıksız devam edilir. Vergi incelemesinin bitmesini izleyen otuz gün içinde vergi dairesi sonucu tasfiye memurlarına yazı ile bildirir. Buna göre kurumdan aranan vergilerin sonucu alınıncaya kadar tasfiye memurlarının, yedinci fıkrada yazılı sorumluluğu devam eder.

Vergi ödevi yerine getirme sorumluluğu: VUK 157. maddesi ile VUK 257. maddesi düzenlendiği bildirimlerde bulunma belge düzenine uyma, defter ve belgeleri saklama, gerektiğinde ibraz etme, beyanlarda bulunma yükümlülükleri yerine getirmekle yükümlüdür. Görevde bulunduğu sure içerisinde vergi düzenine aykırı fiillerinde vergi kabahatleri açısından idari para cezai sorumluğu bulunduğu gibi defter ve belgelerin ibrazdan kaçınması sonucu vergi kaçakçılık suçuna muhatap kalmaktadırlar. VUK 259. maddesince sorumludurlar. Defter ve belgelerin saklanması ve ibrazından kaçınanlara yönelik cezai sorumluluk getirilmektedir.

c) Amme Alacak Tahsil Usul Kanun’da Sorumlukları

Amme Alacak Tahsil Usul Kanunu ile kamuya ait alacakların takip ve tahsiline ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Kanun’un mükerrer 35. maddesinde Kanun temsilcilerinin sorumluluğu düzenlenmiştir. Buna göre tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişili olmayan teşekkürlerin mal varlığında tamamen veya kısmen tahsil edilmeyen ve tahsil edilmeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin veya tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenler şahsi mal varlığında bu Kanun’un hükümlerine göre tahsil edilebilir([44]). Bu Kanun’dan anlaşılıyor ki tasfiye memurları kamu alacaklarına karşın mal varlıklarıyla sorumludurlar. Vergi Usul Kanun’u 10. maddesinde de düzenlemeler mevcut olup ancak Vergi Usul Kanun’un 10. maddesinde tüzel kişiyi temsil eden organların kusur sorumluluğu yüklenmektedir.

AATUHK’nun 33/1 maddesi tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler, tasfiyenin başladığını üç gün içinde ilgili tahsil dairelerine bildirmek mecburiyetindedirler.

Madde 33/2 tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler, amme idarelerinin her türlü alacaklarını ödemeden veya ödemek üzere ayırmadan önce tasfiye sonucunda elde edileni dağıtamazlar veya bunlar üzerinde herhangi bir şekilde tasarrufta bulunamazlar. Aksi halde tahakkuk etmiş ve edecek amme alacaklarından tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler şahsen ve müteselsilen mesul olurlar. Bu mesuliyet yapılan tasarrufların ifade ettiği para miktarını geçemez. Bunların ödedikleri borçlar için amme alacağı ödenmeden kendilerine dağıtım yapılmış olanlara rücu hakları mahfuzdur.

Vergi Usul Kanunu’nu 10. maddesinde öngörülen sorumluluk, vergi alacakları, vergiye bağlı alacaklar ve vergi cezalarını kapsamaktadır. Ayrıca, her türlü vergi alacağında bu maddede öngörülen sorumluluğun kapsamında değildir. 213 VUK kapsamına göre vergi resim ve harçlar ile bunların aynı nitelikteki zamları ve Kanun’da bu maddeye göndermede bulunan diğer alacaklar gümrük idarelerince alınan vergi resim ve harçlar VUK 10. madde kapsamında değildir. Vergi alacaklarından bağlı alacaklar kasıt alacağının ferileri olan gecikme faizleri ile gecikme zamlarıdır([45]). Vergi cezaları 332. maddesi temsilcilerin sorumluluğunu gerektiren alacaklar arasında sayılmıştır. AATUHK 35. maddesi ile getirilen sorumluluk geniş kapsamlıdır. VUK kapsamına girmeyen gümrük ve tekel vergisi ve bunu gibi bütün hakları dâhil 6083 sayılı Kanun’un 1. ve 2. maddelerde sayılı kamu alacağının tamamını kapsamaktadır. 35. maddede asıl borçlunun mal varlığını borcu karşılamadığı takdirde ve tahsili imkân kalmadığı hallerde kanuni temsilcisinde teselsül olarak tahsil edilecektir. 5766 sayılı Kanun’a eklenen 5, fıkra ile giderilen amme alacağın doğurduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilcisi veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahısların amme alacağının ödenmesinde müteselsilen sorumlu hükmü içermektedir.

5- İcra, İflas Kanunu Açısından Sorumluluk

Haksız fiil sorumluluğu: tasfiye memurları görevlerini ifa ederken işlemiş oldukları haksız fiillerden dolayı sorumludurlar (TTK m. 539/4). Görevleri sırasında kullandıkları haksız fiillerden şirket sorumludur. Görev dışında kişisel olarak işlediği haksız fiilden dolayı bireysel sorumlulukları söz konusudur. Organın, organ olarak görevinin yerine getirilmesi dolaysıyla bir fiil söz konusu olmayıp sadece görevle ilişkisi olmayan kendi kişisel davranışı söz konusu ise, bu davranış ile verdiği zarardan tüzel kişi sorumlu tutulamaz([46]). Borca batıklık bildirimi, yönetim kurulu ve tasfiye memurları bakımından bir yönüyle kanuni bir yükümlüğün ifası iken, usul hukuk anlamında bir tespit talebinden ibarettir. İİK madde 345/a hükmünde sadece borca batıklık bildirimde değil iflas talebinden söz edilmektedir.

Gerek TTK madde 376/3’de gerekse İİK madde 179’da yönetim kurul üyeleri ve tasfiye memurlarının Anonim Şirketin borca batıklık durumunu mahkemeye bildirmeye zorunlu olduklarını işaret etmiştir. İflas talebinden açıkça söz edilmemiştir([47]). Ancak borca batık bir durumu mahkemeye bildirmesi yükümlüğünü yerine getirirken, iflas istemi ile birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Tasfiye memurlarının borç alacak durumu ve şirket varlıkları borcu karşılama durumunu tespit etmeden herhangi bir ödemede bulunmaması gerekmektedir.

TTK 542/1–c maddesindeki “derhal” ifadesi, özelikle şirketin herhangi bir borcunun ödenmesinden önceye işaret etmektedir. Zira Kanun borca batıklık durumunda iflas bildirimde bulunmasını öngörmesi, alacaklar arasında eşitliği sağlamayı amaçlamaktadır([48]). Bir kısım alacaklar aleyhine eşitliğin bozulmaması için iflas talebi öncesi ödeme yasağı getirilmektedir. Tasfiye memurlarının TTK 546/2 maddesine göndermeyle, TTK madde 553 uyarınca sorumlulukları gündeme gelecektir. Tasfiyeye giren firmanın borca batık durum ile karşılaşacağının anlaşılması halinde tasfiye memurlarını derhal tasfiye işlemlerini durdurup, mahkemeye bildirme yükümlüğü vardır.

V- SONUÇ

Sermaye şirketleri tasfiyeye girerken, tasfiye işlemlerini yürütmek için tasfiye kurulu veya tasfiye memurları vasıtasıyla şirketin borç ve alacaklarını gidererek, şirketin hukuki varlığını sonlandırırlar.

Sermaye şirketlerinin tasfiye işlemlerine tasfiye memurları yada tasfiyeyi mevcut yönetim kurulunun devam ettirdiği durumlarda, dışarıdan veya üyelerden tasfiye memurlarının seçilmesi yada mahkemece de atanmasıyla tasfiye işlemi başlar.

Tasfiye memurları ilk önce alacaklıların tasfiye işleminden haberdar edilmesi için peş peşe üç çağrının yapılması ile göreve başlarlar.

Fesih halindeki şirketin mevcut borç ve alacaklarının durumunun tespiti ile tasfiye halindeki şirketin varlıklarının gerçek durumunu ortaya çıkarırlar.

Borca batık bir durum varsa tasfiye işlemi başlamadan mahkemeye müracaat ederler.

Tasfiye memurları sermaye şirketlerinde bir tüzel kişi organı olarak sorumluluk taşımaktadırlar. Bu sorumluluklarını şirketin ana sözleşmesinde ve Kanunlarda kendilerine yüklenen yükümlülüklerini yerine getirmekle mükelleftirler.

Tasfiye memurları, ana sözleşme ve Kanunlarda yüklenilen sorumlulukların ihmali ve kasten yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda doğacak zararlardan sorumludurlar.

Tasfiye memurları basiretli bir tacir ve özenli bir şekilde tasfiye işlemlerini en kısa sürede sonuçlandırmakla yükümlüdürler. Şirketin tasfiye işlemlerinde güven sorumluluğu zedeleyecek fiil ve eylemlerden üçüncü şahıslara karşı sorumludurlar. Tasfiye memurlarının kusur sorumluklarından doğan yükümlükleri kusur nispetinde tazmin ve yükümlükleri vardır. Abdurrahman FİLİZ* E-Yaklaşım / Ekim 2018 / Sayı: 310

KAYNAKÇA

• ALTAŞ Soner, Limited Şirketler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2016

• BAYRAM Salihi, Bölünme Birleşme Tasfiye İşlemleri, Hud.Yay, İstanbul, 2017

• BAHTİYAR Mehmet, Ortaklık Hukuku, Beta Yay.11. Basım, İstanbul, 2016

• BİLGİLİ Fatih, DEMİRKAPI Ertan, Şirketler Hukuku, Dora Yay. 9. Basım Bursa 2013

• BOZKURT Tamer, Şirketler Hukuku, Legen Yayınları, Ankara 2018

• CANDAN Turgut, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Yetgin Yayınevleri, Ankara 2018

• ERDEM Ercüment, Türk Ticaret Kanunu İle İlgili Makaleler, Birleşme Bölünme ve Tür Değiştirmede Yeni Davalar, XII Levha, İstanbul 2017

• EŞKİN Osman, Ortaklıklarda Tasfiye İşlemlerinin Türk Vergi Sistemi Açısından Değerlendirilmesi, XII Levha İstanbul 2017

• KERVANKIRAN Emrullah, Anonim Şirketlerin Tasfiyesi, Seçkin Yayınları Ankara 2015

• KENDİGELEN Abuzer, TTK’nın XII Levha Yayınlar, İstanbul 2012

• KADEROĞLU Murat, Anonim Şirketlerin İnfisahı, XII Levha, İstanbul, 2017

• NAZALI Ersin, Tasfiye, Devir, Birleşme Tür Değişimi, Hud. Yay., İstanbul, 2015

• OĞUZMAN M. Kemal, ÖZ M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Vedat Kitapçılık cilt iki 13. Basım İstanbul 2017

• İCEL Kayıhan, Ceza Hukuk Genel Hükümler, Beta Yay., İstanbul 2017

• ÜÇIŞIK Güzin, ÇEVİK Aydın, Anonim Ortaklıkta Finansal Tablolar, Yedek Akçeler ve Kâr Dağıtımı, 12 Levha İst. 2018

• ŞAHİN Ayşe, Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2013

• TAŞDELEN Nihat, Limited Ortaklıklarda Çıkma, Çıkarılma Ve Fesih, Yetgin Yayınları, Ankara 2012

 

• YÖRDEM Yılmaz, Farklılaştırılmış Teselsül İlkesi, Seçkin, 2017, Ankara