Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Hizmet İşletmelerindeki Demirbaşlar Amme Alacağı İçin Teminat PDF Yazdır e-Posta
20 Nisan 2018

6183 sayılı AATUHK’nun 12. maddesi hükmüne göre bazı  hizmet  işletmelerinde yer alan eşya, demirbaşlar ve malzemeler 6183 sayılı kanunun  10. maddesinde yer alan teminat niteliğindedir.  Yasa hükmü gereği bar, otel, han, pansiyon, çalgı yerleri, sinemalarda  yer alan demirbaşlar işbu yerlerin   amme borcuna karşılık teminat sayılmaktadır.

6183 sayılı AATUHK’nun 12. madde hükmünde aşağıdaki hüküm yer almaktadır:

Bar, otel, han, pansiyon, çalgılı yerler, sinemalar, oyun ve dans yerleri, birahane, meyhane, genelevler içerisinde bulunan eşya ve malzeme 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 270, 271'inci maddeleri hükümleri mahfuz kalmak şartıyla bu müesseselerin işletilmesinden doğan amme borçlarına karşı teminat hükmündedir.

Noterden tasdikli icar mukavelesinde gayrimenkul sahibinin demirbaşı olarak kayıtlı eşya ve malzemesi ile otel, han ve pansiyonlardaki misafir ve kiracıların kendilerine ait eşyaları bu hükümden hariçtir.

Üçüncü şahısların Medeni Kanunun 688 ve Borçlar Kanununun 222'nci maddelerine müsteniden yapacakları istihkak iddiaları mahfuz kalmak şartıyla, bu yerlerdeki mallar üzerindeki istihkak iddiaları alacaklı amme idaresinin bu teminat hakkını ihlal etmez.

Yargıtay’ın vermiş olduğu bir kararda: “Bar, hotel, han, pansiyon, çalgılı yerler, gazinolar, oyun ve dans yerleri, birahane ve meyhane gibi yerlerde  bulunan eşya ve malzeme  bu kurumların işletilmelerinden  doğan  amme alacaklarının  teminatını  teşkil ederler” şeklinde karar verilmiştir. [1]

Yine Yargıtay’ın vermiş olduğu bir başka kararda da; “Dava konusu  eşyalar lokantanın demirbaşları  ile ilgilidir. davalı üçüncü kişi bu  eşyaları  dava dışı  borçludan  devraldığını iddia ederek  devir senedi ile gene bu  eşyaları borçludan  aldığına dair faturalar ibraz etmiştir. Bu  şekilde yapılan devir ve temlik  ticari işletmenin devri niteliğinden olduğundan bu  devrin alacaklılara karşı geçerli olabilmesi için Borçlar Kanunun 179. maddesinde öngörülen şekilde devrin alacaklılara ihbar edilmesi veya gazetelerde ilan edilmesi gerekir” şeklinde karar verilmiştir. [2]

6183 sayılı Kanun’un “teminat müessesesi” ile ilgili asıl problemi, 10. maddede sayılan “teminat olarak kabul edilebilecek değerler” konusudur.

Buna göre sadece;

  1. Para,
  2. Bankalar ve özel finans kurumları tarafından verilen süresiz teminat mektupları,
  3. Hazine Müsteşarlığı’nca ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetleri veya bu senetler yerine düzenlenen belgeler,
  4. Hükümetçe belli edilecek millî esham ve tahvilât,
  5. Alacaklı amme idaresince haciz varakasına müsteniden haczedilen menkul ve gayrimenkul mallar

teminat olarak kabul edilebilir.

Vergi dairesi, maddede sayılanlar dışında hiçbir şeyi teminat olarak kabul edemez. Buna göre, Kanun’un çıkartıldığı tarihlerde henüz yeterince bilinmeyen fakat günümüz dünyasında çok önemli olan “markalar ve isim hakları” gibi ekonomik değeri çok yüksek olabilecek varlıklar teminat olarak kabul edilememektedir. Ancak aynı değerler, tahsil dairesi tarafından haczedilebilmektedir. Dolayısıyla, vergi dairesi tarafından kendisinden teminat istenen bir mükellef eğer “marka değeri”ni teminat olarak göstermek isterse, bu değer vergi idaresince kabul edilememekte, ancak mükellef başka bir değer gösteremez ya da gösterdikleri mallar vergi dairesince kısmen ya da tamamen yeterli görülmezse, teminat olarak kabul edilmeyen “aynı marka değeri”, bu defa vergi idaresince 6183 sayılı Kanun’un 13/4. maddesi gereğince haczedilmektedir. Kısaca, alacağı güvence altına almak amacıyla “teminat” olarak kabul edilemeyen bir değer, aynı alacağı “güvence altına almak için” re’sen haczedilmektedir.[3]

Üçüncü kişiler tarafından gösterilen teminatlar da  teminatı gösteren üçüncü kişinin teminat için verdiği olurda yukarıda belirtilen şekilde borca ilişkin olarak açık bilgi koymadan genel bir ifade ile olur vermesi durumunda teminatın çözülmesinde genel olarak borçlunun bütün borçlarının ödenmiş olması gereği doğar. Konuya örnek  teşkil etmesi bakımından  İstanbul Defterdarlığının bir vergi  dairesine verdiği yazılı görüşü  aşağıdaki şekilde  belirtilmiştir:

“Bilindiği üzere; 6183 sayılı kanunun 10. maddesinin 5. bendinde ilgililer ile  ilgililer lehine üçüncü şahsılara tarafından gösterilen ve alacaklı amme idaresince haciz varakalarına müsteniden haczedilen menkul ve  gayrimenkul malların teminat olarak kabul edileceği belirtilmiş olup, ilgililer lehine üçüncü şahıslar tarafından gösterilen  menkul ve gayrimenkullerin ne şekilde  teminat olarak kabul edileceğine ilişkin açıklamalar 305 Seri  Nolu Tahsilat Genel Tebliğinde yapılmıştır.

…………. 1. Noterliğinde düzenlenen ve ilgi yazınız ekinde alınan 24.9.2004 tarih 40699 sayılı Muvafakatname  ile ……… Teks. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin ……….. Vergi Dairesine tahakkuk etmiş  ve edecek olan borçlarının tümü için ……. ve ……….. tarafından gayrimenkulleri teminat olarak gösterildiği anlaşılmıştır.

Bu nedenle, söz konusu muvafakatnamede adı geçenler tarafından  teminat olarak gösterilen gayrimenkullerin   ödevli şirketin dairenize tahakkuk etmiş ve tahakkuk edecek olan borçları için teminat olarak gösterildiğinden; şirket hakkında dairenizce alınan ………………… TL ihtiyati haciz kararı olması nedeniyle bilgisayar kayıtlarındaki  miktarın  ödenmesi suretiyle  gayrimenkuller üzerindeki hacizler kaldırılması talebinin yerine getirilmesi mümkün değildir.  Ancak söz konusu kesinleşmiş borçların ödenmesi ve ihtiyati haciz kararı alınan borca karşılık dairenizce  kabul edilen teminat gösterilmesi   halinde  hacizlerin kaldırılması mümkün bulunmaktadır.”

Verilen teminat oluru incelendiğinde “tahakkuk etmiş ve edecek olan borçlarının tümü” için teminat gösterildiği açık  olarak görülmektedir.  Bu şekilde  bir teminat oluru verilerek  teminatın kabulü  sağlandıktan sonra bu olurdan vazgeçmek mümkün değildir.  Dolayısıyla Defterdarlığın izahatına  biz de  aynen katılıyoruz.[4]

Vergi dairesine  mükellef tarafından verilen süreli  veya süresiz  banka teminat mektuplarının mükelleflere vergi borcu dolayısıyla  haczedilip/edilmeyeceği konusu tartışılmaktadır.  Bize göre,  söz konusu  teminat mektuplarının mükellefin vergi borcu  dolayısıyla haczedilmesi mümkün değildir. Çünkü,  bilindiği gibi teminat mektupları belirli bir konu ve iş için   vergi dairesine verilen ve o iş bittiği takdirde geri çözülmesi gereken  banka teminat mektuplarıdır.  Bu mektupların hiçbir şekilde haczedilmesi mümkün değildir.  Bir kısım teminat mektupları ise, süreli olarak verilebilmektedir. İşte bu teminat mektuplarının süreleri dolduğu zaman kendiliğinden hükümsüz olacağı bilinmektedir. Bu nedenle, bu teminat mektuplarının günü geldiği zaman  kendi kendini hükümsüz bulması söz konusudur.

Vergi uygulamalarında genellikle borçlular  tarafından alacaklı  idareye  teminat olarak,  banka teminat mektubu veya gayrimenkul niteliğindeki mallar teminat olarak sunulmaktadır.

Bankaların, borçların  borçlarını alacaklı tahsil dairesine karşı ödemeyi temin ettiklerine dair,  borç miktarı ve tediye süresi belirtilmek suretiyle verdikleri yazılı vesikaya  teminat mektubu denir.

Türkiye’de  kurulmuş ve yabancı ülkelerde kurulup da Türkiye’de  şube açmasına izin verilmiş olan ve bu izinleri Resmi Gazete’de yayımlanan  bütün bankalar teminat vermeye  yetkili kılınmıştır.[5]

Nazlı Gaye Alpaslan

http://www.hurses.com.tr/av-nazli-gaye-alpaslan/hizmet-isletmelerindeki-demirbaslar-amme-alacagi-icin-teminat/haber-18371

-----------------------

[1] Yargıtay İcra ve İflas Dairesi, 08.11.1965 gün ve E:12689-K:12615 sayılı kararı.

[2] Yargıtay  15. Hukuk Dairesi, 06.03.1995 gün ve E:1995/1063-K:1995/1252 sayılı kararı.

[3] Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesinde ana sözleşmede aksine hüküm bulunmadıkça markalar ticari işletmeye dâhil sayılmaktadır. Bu anlamda markanın kendisinin menkul ya da gayrimenkul mal olup olmadığı hususu tartışmalıdır. Ancak 6183 sayılı Kanun’un 62. maddesi kapsamında bir “hak” olarak haczedilmesi mümkündür. “Marka”, haczedildiği zaman tahsil dairesince “alınıp götürülen” bir eşya olmadığından, 6183 sayılı Kanun’un “Haczedilemeyecek Mallar” başlığını taşıyan 70. maddesinin 2. bendi kapsamında “borçlunun mesleği için gerekli eşya” kapsamında düşünülemez.

[4] İstanbul Defterdarlığı, 9.2.2005 gün ve 19/288-2033/1582 sayılı özelgeleri.

[5] Maliye Bakanlığının 26.05.1989 gün ve  KDV:2601011-777/40835 sayılı muktezası