Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Yeni Yargı Kararları (2015/3) PDF Yazdır e-Posta
17 Eylül 2015

Image

1. Kurumlar Vergisi Kanunu

Serbest bölgede kurulmuş şirketin ortağı şirket aracılığıyla yapılan ihracatta örtülü kazanç dağıtımı bulunup bulunmadığı hususu, katlanılan maliyet ve giderler dikkate alınmadan belirlenebilir mi?

(Danıştay Dördüncü Dairesinin 11.11.2014 tarih ve E:2014/657 K:2014/6671 sayılı kararı)

Ticari işletmeler, kar elde etmek amacıyla faaliyet gösteren kuruluşlardır. Satılan malın mümkün olan en yüksek fiyatla satılması, maliyetlerin de asgari düzeyde tutulması karı artırıcı bir unsurdur. Satışa veya ahşa konu emtianın mümkün olduğunca aracılar devre dışı bırakılarak doğrudan satılması ya da alınması firmaların lehine bir durum olmakla birlikte, bu husus ticari hayatta her zaman mümkün olmamakta, firmaların büyüklüğü, yürütülen faaliyetin özelliği ve organizasyon yapısına göre farklı durumlar ortaya çıkabilmektedir. Bu durumun yukarıda belirtilen yasal düzenlemelerle birlikte değerlendirilmesinden, serbest bölgede yürütülen faaliyetlerin kuruluş amacına uygun olması gerektiği ve vergi muafiyetinin de bu amacı desteklemeye yönelik olduğu, ancak, serbest bölgelerin ve ticari işletmelerin kuruluş amaçlarına aykırı gibi görünen bazı faaliyetlerin, esasen bu amaçlara aykırı olmadığı, yürütülen faaliyetin özelliğinden veya işletmenin organizasyon şeklinden kaynaklanabileceği sonucuna varılmaktadır.

İncelenen dosyada, davacı kurumun doğrudan kendisinin ihracat yapması halinde daha yüksek fiyatla satılabileceği emtiayı, serbest bölgede kurulmuş olan şubesine düşük bedelle satarak karını azalttığı ve bu yolla örtülü kazanç dağıtımında bulunduğu iddiasıyla, serbest bölgedeki şubenin satış fiyatları dikkate alınarak tarhiyat yapılmıştır. Olayda, davacının serbest bölgedeki şubesine aktardığı ileri sürülen kazançtan vazgeçmesini gerektiren haklı nedenlerin davacı tarafından kanıtlanması amacıyla yapılacak araştırma sonucuna göre yeniden karar verilmesi yolundaki bozma kararı üzerine, davacı tarafından söz konusu ihracatın doğrudan kendisinin yapması durumunda katlanmak zorunda kalacağı, gümrük müşavirliği, nakliye, sigorta ve benzeri bir kısım giderlerin serbest bölgedeki şube tarafından yapıldığı belirtilerek, bu hususlara ilişkin faturalar, dekontlar, perakende satış fişleri, sigorta bildirgeleri gibi bir kısım belgeler ile yevmiye kayıtlarına dair belgelerin dosyaya ibraz edildiği görülmüştür. Bütün bu belgeler incelendiğinde, serbest bölgedeki şubenin de söz konusu ticari faaliyete dair yüksek miktarlarda maliyete ve gidere katlandığının davacı tarafından ortaya konulmuş olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Bu durumda, davacının kârlılığım etkileyeceği açık olduğundan bütün bu hususlar araştırılmaksızın eksik incelemeye dayalı olarak örtülü kazanç dağıtımında bulunulduğu belirtilerek yapılan tarhiyat yasaya uygun olmadığından aksi yöndeki Mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

2. Katma Değer Vergisi Kanunu

Serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatına ilişkin ödenen verginin “alacak notuna” isabet eden kısmının iadesi mümkün müdür?

(Danıştay Yedinci Dairesinin 31.10.2014 tarih ve E:2012/193 K:2014/5066 sayılı kararı)

Temyiz başvurusu; davacı adına tescilli serbest dolaşıma giriş beyannamesi muhteviyatı eşyaya ilişkin olarak ödenen katma değer vergisinin alacak notuna isabet eden kısmının iadesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin karara vaki itirazın reddine dair işlemi iptal eden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.

Gümrük Kanunu’nun 23. maddesinde, eşyanın gümrük kıymetinin, Gümrük Tarifesinin ve eşya ticaretine ilişkin belirli konularda getirilen tarife dışı düzenlemelerin uygulanması amacıyla bu bölümde yer alan hükümler çerçevesinde belirlenen kıymet olduğu belirtilmiş; 24. maddesinin 1. fıkrasında, ithal eşyasının gümrük kıymetinin eşyanın satış bedeli, satış bedelinin ise, Türkiye’ye ihraç amacıyla yapılan satışta 27 ve 28. maddelere göre gerekli düzeltmelerin de yapıldığı fiilen ödenen veya ödenecek fiyat olduğu öngörülerek, eşyanın satış bedelinin gümrük kıymetine esas alınabilmesi için gerekli koşullara yer verilmiş; 24. maddenin 3’üncü fıkrasının (a) bendinde ise, fiilen ödenen veya ödenecek fiyatın, ithal eşyası için alıcının, satıcı veya satıcı yararına yaptığı veya yapması gereken ödemelerin toplamı olarak tanımlanmış, ödemelerin para transferi şeklinde olabileceği gibi, akreditif veya ciro edilebilir bir kıymetli evrak kullanılarak ya da doğrudan veya dolaylı da yapılabileceği kurala bağlanmıştır.

Öte yandan, 4458 sayılı Kanun’un 211. maddesi, anılan Kanun’la yürürlükten kaldırılan 1615 sayılı Mülga Gümrük Kanunu’nun 87. maddesiyle paralel hükümler taşımaktadır. Söz konusu Kanun’un 87. maddesi ile ilgili olarak, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kumlunun 2.7.1966 gün ve E:1965/13; K:1966/6 sayılı kararında da belirtildiği gibi, eşya gümrükten çekildikten sonra yanlışlıkla alındığı veya fuzulen tahsil olunduğu açıkça anlaşılan vergilerin 87. maddeye göre geri istenmesi mümkündür. Bu itibarla, 4458 sayılı Kanun’un 211. maddesi uyarınca, kanunen ödenmemeleri gerektiği halde ödenmiş, kanunen tahakkuk ettirilmemeleri gerektiği halde tahakkuk ettirilmiş vergilerin, iade istemine konu olabilmesi için, yanlışlıkla alındığının veya fuzulen tahsil olunduğunun açık olması gerekir.

Olayda ise; iade talebiyle yapılan başvurunun, 211. maddede belirtilen şartlara uymadığından bahisle, reddine ilişkin karara vaki itirazın reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan işbu davada; Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun yukarda anılan kararı uyarınca, fuzulen tahsil olduğu açıkça anlaşılan vergilerin geri istenmesinin mümkün olduğu, uyuşmazlığın çözümünün Credit Note (Alacak Notu) başlıklı belgenin doğru olup olmadığının ve alacak notuna ilişkin nakden veya mahsuben ödemeyle ilgili böyle bir durumun söz konusu olup olmadığı hususlarının resmi kurumlar nezdinde araştırılmasını gerektirmesi, 4458 sayılı Kanun’da bu konuda herhangi bir düzenleme bulunmaması ve anılan Kanun’un 23 ve devamı maddelerine göre gümrük kıymetinin beyana dayalı olarak belirlenmesinden sonra, alacak notu uygulamasıyla ortaya çıkan durumun geçmişe etkili olarak gümrük kıymetini değiştirmesinin mümkün olmaması nedeniyle, ortada, açıkça yanlışlıkla alınan veya fuzulen tahakkuk eden veya tahsil edilen bir verginin söz konusu olmadığı sonucuna varılmakla, davacının iade isteminin, 4458 sayılı Kanun’un 211. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, aksi yolda verilen mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

Muafen ithal edilen aracın hak sahibi olmayan kişiye ödünç verildiğinden söz edilebilmesi için aracın süreklilik gösterecek şekilde başkaları tarafından kullanıldığının değişik tarihlerde yapılan yoklamalarla tespiti gerekir mi?

(Danıştay Yedinci Dairesinin 24.02.2015 tarih ve E:2011/6456 K:2015/894 sayılı kararı)

Olayda; davacı adına tescilli 06.07.1999 gün ve 1159 sayılı beyannameyle ithal edilen ve başkasına ödünç verilmeyeceği, kiralanmayacağı, devredilmeyeceği veya satılmayacağı taahhüt edilen özel tertibatlı engelli aracının davacının oğlu tarafından kullanıldığının 30.05.2009 günlü trafik idari para cezası karar tutanağı ile tespiti üzerine söz konusu aracın hak sahibi olmayan kişiye ödünç verildiğinin tespit edildiğinden bahisle tahakkuk ettirilen gümrük, katma değer ve özel tüketim vergilerine vaki itirazın reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davanın, Mahkemece istemin özeti bölümünde yazılı olan gerekçeyle reddedildiği anlaşılmıştır.

4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 167. maddesinin olay tarihindeki şeklinin birinci fıkrasının 12/a bendinde, malul ve sakatların kullanımına mahsus eşyanın gümrük vergilerinden muaf olduğu belirtilmiş; aynı maddenin son fıkrasıyla Bakanlar Kuruluna verilen yetkiye dayanılarak yayımlanan olay tarihinde yürürlükte bulunan 2000/53 sayılı Gümrük Vergilerinden Muafiyet ve İstisna Tanınacak Haller Hakkında Kararın 119. maddesinin 1’inci fıkrasında, 113 ve 116. maddeler gereğince muafen ithal edilen eşyanın, gümrük idaresinin izni olmaksızın kör, malul ve sakat olmayanlara ödünç verilemeyeceği, kiralanamayacağı, devredilemeyeceği veya satılamayacağı; 4. fıkrasında, diğer hallerde ödünç verilen, kiralanan, devredilen veya satılan eşyanın gümrük vergilerinin 4458 sayılı Kanun’un 181 ila 194. maddeleri hükümleri uyarınca tahsil edileceği öngörülmüştür.

Anılan Kanun’un 184. maddesinin olay tarihindeki şeklinin 1’inci fıkrasında, 183. maddede belirtilen haller dışında, ithalat vergilerine tabi eşyanın geçici depolanmasından veya tabi tutulmuş olduğu gümrük rejiminin uygulanmasından doğan yükümlülüklerden birinin yerine getirilmemesi, eşyanın söz konusu gümrük rejimine tabi tutulmasına veya nihai kullanımı nedeniyle indirimli yahut sıfır ithalat vergi oram uygulanmasına ilişkin koşullardan birine uyulmaması hallerinde ve bu fiillerin geçici depolamanın veya ilgili gümrük rejiminin yanlış uygulanması sonucunu yarattığının tespit edilmesi durumunda ithalat nedeniyle gümrük yükümlülüğünün başlayacağı; 2. fıkrasında, gümrük yükümlülüğünün 1’inci fıkranın (a) bendinde belirtilen hükmün yerine getirilememesinin bir gümrük yükümlülüğü doğurması halinde, bu tarihte, eşyanın söz konusu gümrük rejimine tabi tutulmasına veya nihai kullanımı nedeniyle indirimli ya da sıfır ithalat vergi oranı uygulanmasına ilişkin bir koşula uyulmadığının sonradan tespiti halinde, ilgili rejime tabi tutulduğu tarihte başlayacağı; 3’üncü fıkrasında, yükümlünün, ithalat vergilerine tabi eşyanın geçici depolanmasından veya tabi tutulduğu gümrük rejiminin uygulanmasından doğan yükümlülükleri yerine getirmesi gereken kişi ya da söz konusu rejime tabi tutulması için konulmuş koşullara uyması gereken kişi olduğu hükme bağlanmıştır.

Uyuşmazlıkta; 1999 yılında ithal edilen özel tertibatlı engelli aracının hak sahibi olmayan kişi tarafından kullanıldığının tespit edilmesi üzerine, yukarıda belirtilen hükümler uyarınca, gümrük vergilerinin tahakkuk ettirilebilmesi için, söz konusu aracın, kiralanması veya ödünç verilmesi ya da başka kişilerin tasarrufuna bırakılması veya başkalarının emrine verilmesi, başka kişilerin tasarrufuna bırakıldığının veya başkalarının emrine verildiğinin ise, süreklilik gösterecek şekilde başkaları tarafından kullanıldığının değişik tarihlerde yapılan yoklamalarla tespiti gerekmektedir.

Olayda, davacının oğlu tarafından kullanıldığının trafik ekiplerince tespit edilmiş olması, tek başına muafiyet hükümlerine aykırılık oluşturacak şekilde ithal edilen aracın bir başka kişinin tasarrufuna bırakıldığı veya emrine verildiği sonucunu doğurması mümkün bulunmamaktadır. Bu bakımdan; Gümrük Müdürlüğünce alman taahhütnamede öngörülen hususlara aykırı hareket edildiği; dolayısıyla ithal edilen aracın tabi olduğu rejim hükümlerinin ihlal edildiği somut olarak tespit edilmediğinden, davacı adına yapılan tahakkuka vaki itirazın reddi yolundaki işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

3. Damga Vergisi Kanunu

Sözleşmede yer alan bir hüküm nedeniyle süresi kendiliğinden uzayan sözleşme üzerinden yeniden damga vergisi ödenmesi gerekir mi?

(Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 07.11.2014 tarih ve E:2013/451 K:2014/7252 sayılı kararı)

Uyuşmazlığın esasını, yeni bir sözleşme imzalanmadan ya da eski sözleşme üzerine herhangi bir şerh konulmadan kendiliğinden veya sözleşmedeki bir hüküm dolayısıyla sözleşmenin süresinin uzaması durumunda süresi uzayan sözleşme için yeniden damga vergisinin doğup doğmayacağı hususu oluşturmaktadır.

İlgili mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, damga vergisinin doğması için öncelikle kanunda belirlenmiş bir kağıt veya elektronik ortamda düzenlenmiş bir belge ya da veri olması, bu kağıt, belge ya da verinin imzalanmış olması ya da imza yerine geçecek bir işaret konmuş olması gerekmekte olup, bu kağıtların hükümlerinin yenilenmesi durumunda ise sadece bu kağıtların yenilenmesine ilişkin mektup ve şerhlerin damga vergisine tabi olduğu düzenlemesine yer verildiği görülmektedir.

Damga Vergisi Kanunu’nun 2. maddesinde şerhlerden bahsedilmekle birlikte mektup ve şerhin yasal tanımı yapılmamıştır. Şerh; bir anlatım veya yorumlama, bir şeyi açıklamak amacıyla bir kağıda yazılmış olan ifade olarak tanımlanabilir. Şerh yazılı olan bir kağıdın, herhangi bir yerine, boşluğuna konulabilir. Önceden düzenlenmiş bulunan kağıdın altına veya arkasına bir boşluğa, bu kağıdın hükümlerinin yenilenmesine, uzatılmasına, değiştirilmesine, devrine veya bozulmasına ilişkin şerh konulması halinde bu kağıt damga vergisine tabi olur.

Olayda, davacı şirketin imzalamış olduğu alan sözleşmede yer alan “yeni dönem için yenilememe ihbarında bulunulmadığı takdirde tahsis süresi, tahsis bedeli hariç olmak üzere aynı hüküm ve koşullarla 1 (bir) yıl daha uzayacaktır” şeklindeki maddenin, yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ve yapılan açıklamalar karşısında damga vergisine konu kağıdın hükümlerinin yenilenmesine ilişkin kağıda konulmuş bir şerh olarak kabulünün mümkün olmadığı, bu nedenle, sözleşmede bulunan bu hüküm gereğince süresi kendiliğinden uzayan sözleşmenin Damga Vergisi Kanunu’nun aradığı anlamda damga vergisine tabi bir sözleşme olarak kabul edilemeyeceği, aksi düşüncenin, verginin kanuniliği ilkesine aykırı olarak kanunda yazık olmayan bir durumun yorum yoluyla genişletilerek vergi alınmasına yol açacağı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu durumda, davacı şirketin imzalamış olduğu içerdiği bir madde uyarınca süresi kendiliğinden uzayan alan tahsis sözleşmeleri için yapılan dava konusu damga vergisi tahakkukunda hukuka uyarlık bulunmadığı anlaşıldığından aksi gerekçe ile davanın reddine karar veren vergi mahkemesi kararında isabet bulunmamaktadır.

Bir kağıdın damga vergisine tabi olup olmadığı hususu düzeltme ve şikayet hükümleri kapsamında incelenebilir mi?

(Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 11.11.2014 tarih ve E:2014/9666 K:2014/7712 sayılı kararı)

Düzeltme yolu, vergiye ilişkin hesaplarda, matrah ve miktar hatası bulunması yahut mükerrer vergi istenmesi şeklinde, vergilendirmede ise mükellefin şahsında, mükellefiyette, verginin mevzuunda ve döneminde yapılmış hataların varlığı halinde izlenebilecek bir idari başvuru yolu olup vergi yükümlülerince, vergilendirmeye ilişkin bir olayın düzeltme yoluyla yargı önüne getirilebilmesi ve vergi hatasının varlığından söz edilebilmesi için, hukuksal sorun olarak çözümlenmesi gerekmeyen açık ve mutlak bir hata bulunduğunun belirlenebilmesi gerekir.

Başka bir anlatımla, idareden düzeltilmesi talep edilebilecek vergi hataları, kendisinden düzeltme isteminde bulunulan idari makamın veya uyuşmazlık halinde yargı yerinin, 213 sayılı Kanun’un 3. maddesinde öngörülen yorum tekniklerine başvurmadan, ilk bakışta anlayabileceği açıklıktaki vergilendirme yanlışlıklarıdır.

Olayda; davacı şirket tarafından özel tüketim vergisi beyannamesi ekinde verilen “Talep ve Taahhütname” başlıklı kağıtlar üzerinden tahakkuk ettirilen damga vergisinin iadesi amacıyla yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istenilmekte olup, uyuşmazlığın çözümü; damga vergisinin konusunu oluşturan “Talep ve Taahhütname” başlıklı kağıtların hukuki nitelemesinin yapılmasına bağlıdır. Bunun ortaya konulabilmesi ise, Damga Vergisi Kanunu’nun 1., 4. ve 10. maddeleri ile eki (I) sayılı tabloda yer alan hükümlerin değerlendirilmesine ve yorumlanmasına bağlı olduğu açıktır.

Bu durumda, davacı iddiaları ve bu iddialar çerçevesinde ortaya çıkan uyuşmazlık, herhangi bir kuşku ya da hukuki tartışmaya meydan bırakmayacak şekilde nitelendirilebilecek açık bir vergi hatası kapsamında olmayıp, hukuki bir sorun niteliğinde olduğundan diğer bir ifadeyle, ihtilafın çözümü maddi olayların ve mevzuatın değerlendirilmesini ve yorumunu gerektirmesi nedeniyle, uyuşmazlığın, düzeltme ve şikayet kapsamında değerlendirilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından davanın kabulüne ilişkin olarak verilen temyize konu vergi mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

4. Vergi Usul Kanunu

Sırf zamanaşımını durdurmak amacıyla mükelleflerin takdir komisyonuna sevki zamanaşımını durdurur mu?

(Danıştay Dördüncü Dairesinin 14.10.2014 tarih ve E:2013/3222 K:2014/5621 sayılı kararı)

Vergi Usul Kanunu’nda, hakkında re’sen tarh sebeplerinden biri bulunan mükelleflerin hangi hallerde 135’inci maddede sayılan incelemeye yetkili olanlar tarafından incelemeye tabi tutulacakları, hangi hallerde matrah takdiri için takdir komisyonuna sevk edilecekleri hususunda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bununla birlikte incelemeye sevk halinde incelemede geçen sürenin zamanaşımını durduracağına ilişkin bir hükme yer verilmemiş olmasına rağmen takdir komisyonuna sevk halinde zamanaşımının duracağı hükme bağlanmıştır. Bu farklılıktan maksat, tarhiyata yetkili vergi dairesinden kısmen de olsa bağımsız olarak kurulan takdir komisyonunda geçen süre içerisinde ya da karara karşı vergi dairesi tarafından dava açılması gibi nedenlerle vergi borcunun tarh zamanaşımına uğrayarak ortadan kalkmasının önüne geçmektir.

Dolayısıyla; yukarıda anılan düzenlemelerin amacı ve birbirleriyle olan bağlantıları gözönüne alındığında; matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması halinde zamanaşımının duracağına ilişkin düzenlemenin, incelemenin vergi dairesinden farklı kuruluş ve çalışma usullerine tabi olan takdir komisyonunca yapıldığı hallerde uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır.

İncelemenin Vergi Usul Kanunu’nun 135. maddesinde sayılan yetkililer tarafından yapılması ve takdir komisyonunca; bunun dışında herhangi bir inceleme yapılmaksızın; bu rapor esas alınarak matrah belirlenmesi halinde, tarhiyatın vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içerisinde yapılması gerekmektedir. Takdire done olmak üzere Kanun’un 135. maddesinde sayılan yetkililer tarafından inceleme yapılmasına ve düzenlenen inceleme raporlarının takdir komisyonunca done olarak kullanılmasına yasal bir engel bulunmamakta ise de; bu usulün, 114. maddede düzenlenen, tarhiyatın vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde yapılmasını zorunlu kılan zamanaşımı hükmünü aşmak amacıyla bir yöntem olarak kullanılması, idare hukukunda geçerli olan kanuni idare ilkesi ve hukuki güvenliğin korunması prensibine, dolayısıyla hukuka aykırı olacaktır.

Olayda, 04.12.2010 tarihli yazıyla vergi dairesi müdürlüğünden, davacı hakkında inceleme başlatıldığı belirtilerek, zamanaşımı süresinin yakınlığı nedeniyle davacının 2005 yılı tüm vergi türlerinin matrahlarının takdiri için takdir komisyonuna intikalinin sağlanmasının istenildiği ve incelemenin vergi denetmenince yapılması sonucunda düzenlenecek vergi inceleme raporlarının takdir komisyonu kararlarına done olması açısından müdürlüklerine gönderileceğinin belirtildiği, bunun üzerine davacının 09.12.2010 tarihli takdire sevk fişiyle takdire sevk edildiği, takdire sevk fişinde sevk sebebi olarak yukarıda belirtilen 04.12.2010 tarihli Denetim Grup Müdürlüğü yazısının gösterildiği, 10.12.2010 tarihli yazıyla davacıdan defter ve belgelerinin ibrazının inceleme elemanınca istenildiği ve bu yazının 13.12.2010 tarihinde tebliğ edildiği, 27.07.2011 tarihli vergi inceleme raporuyla, davacının defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmemesi sebebiyle katma değer vergisi indirimlerinin reddi gerektiği belirtilerek matrah takdirinde dikkate alınması gereken vergi farklarının gösterildiği, takdir komisyonunca, başkaca bir inceleme yapılmaksızın raporda belirtilen vergi farkları esas alınarak belirlenen matrah üzerinden dava konusu tarhiyatın yapıldığı anlaşılmıştır.

Olayda, takdire sevk esnasında re’sen tarh nedeninin belirtilmemesi ve incelemenin takdir komisyonunca değil vergi denetmenince yapılmış olması karşısında, yukarıda da açıklandığı üzere, takdire sevk ile zamanaşımının durduğunun kabulüne olanak bulunmadığından, 2005/1. dönemine ait tarhiyata ilişkin ihbarnamenin zamanaşımı süresi dolduktan sonra 23.11.2011 tarihinde tebliğ edilmesi nedeniyle uyuşmazlık konusu vergi tarh zamanaşımına uğramıştır.

Bu nedenle, tarhiyatın kaldırılması gerekirken aksi yönde verilen Vergi Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Yukarıda özetlenen kararlar ile diğer çok sayıda kararın tam metni, Danıştay Dergisinin 138. sayısında yer almaktadır. pwc


Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.