Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Recep Bıyık - Vergi teşviklerinin gerekliliği ve vergi teşvik politikası (01.02.08) PDF Yazdır e-Posta
01 Şubat 2008

Bu e-Posta adresi istenmeyen postalardan korunmaktadır, görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Vergi teşvikleri gerekli midir?

Vergi kanunlarında yer alan istisna ve muaflıklar öteden beri birçok olumsuzluğun başlıca nedeni olarak görülmüştür. Bugüne kadar yapılan kalkınma planları ve hükümet programları başta olmak üzere, politika belirleyen bütün belgelerde bu teşhis açıkça yer almıştır. Böyle olunca, vergi istisna ve muaflıklarının en aza indirilmesi veya daha rasyonel hale getirilmesi amacı gündemden hiç düşmemiştir. Bu durum, ister istemez vergi teşviklerinin gerekliliğini sorgulama gereğini hissettirmiş, vergi istisna ve muaflıklarının olmadığı veya en az olduğu bir vergi sisteminin, ideale en yakın sistem olduğu kabulünün benimsendiği izlenimi yaratmıştır.

Oysa teşvikler ve korumalar, vergiler gibi vazgeçilmez bir politika aracıdır. Vergi olan bütün ekonomilerde teşvik ve koruma da vardır. Olmak zorundadır da.

Dünya uygulamalarına bakıldığında, zamanımızda teşviklerin sınırlanma eğiliminde olduğu söylenebilir. Böyle olmakla birlikte, vergi avantajlarının çoğu ekonomilerde devam ettiği de görülmektedir.

Teşvikler sadece az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere has bir olgu da değildir. Dünyanın en gelişmiş ekonomilerinde dahi açık veya gizli teşvik tedbirleri mevcuttur.

Bütün ülkeler için geçerli bir teşvik politikası olabilir mi?

Verginin klasik olarak fiskal ve ekstra fiskal olmak üzere iki fonksiyonu vardır. Verginin asıl fonksiyonunun fiskal fonksiyonu olduğu açıktır. Ancak bazı faaliyetlerin ekonomik olarak teşviki gerekliliği ve bazen de sosyal veya başka gerekçeler verginin bu fonksiyonunu ikinci plana itebilmektedir.

Teşvikler bütün ekonomiler için gerekli olmakla birlikte, kendi koşullarına bağlı olarak ülkeler, önceliklerini belirleyerek vergi teşvik sistemini farklı dizayn ederler. Genel bir eğilim olarak, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma stratejilerinin, gelişmiş ülkelerin de ekonomik ve sosyal politikalarının, teşvik sistemlerinin belirleyicisi olduğu söylenebilir. Eğer bir ülke örneğin dış rekabete açık ve ihracata dönük bir sanayileşme politikası benimsemişse, teşvik araçlarının da buna göre dizayn edilmesi gerekir. Buna karşılık kapalı bir kalkınma modeli tercih edilmişse, teşvikler yerine koruma önlemlerinin ön plana çıkarılması beklenir.

Teşvik ve koruma önlemleri, sadece bazı ekonomik faaliyetlerin diğerlerine oranla daha fazla gelişmesini amaçlayan veya ülke ekonomisini başka ekonomilere göre koruyan veya rekabet gücünü artırmayı hedefleyen araçlardan ibaret değildir. Ülke ekonomik politikasının gereği olarak;sektörel ve bölgesel teşvikler, çevreyle ilgili baskı ve duyarlılıklar ve çok sayıda sosyal amaçlı tercihler, farklı teşvik ve koruma önlemini gerektirebilir.

Teşvikler her zaman gelir azaltıcı sonuç doğurur mu?

Vergi kanunlarında yer alan teşvikler çeşitli indirim, istisna ve ertelemeler olarak karşımıza çıkar. Bu özelliğiyle teşvikler ilk bakışta vergi gelirlerinin azalmasına yol açan araçlar olarak görülebilir.

Görünüş böyle olmakla beraber, uygulamada sonuç tamamen farklı da olabilir. Amaca uygun olarak iyi dizayn edildiği takdirde vergi teşvikleri, tasarrufları artıran, artan tasarrufların daha büyük kısmını verimli yatırımlara kanalize eden, üretim ve verimlilikte artışı sağlayan, iş ve çalışma alanlarını genişleten bir fonksiyonu gerçekleştirebilir. Bu fonksiyonu gerçekleştirdiği ölçüde de vergi geliri kaybını fazlasıyla telafi ettiği gibi, uzun vadede vergi gelirlerini artırıcı sonuçlar da doğurabilir.

Teşvik düzenlemeleri nasıl yapılmalıdır?

Vergi teşviklerinin kendisinden beklenen sonuçları sağlaması; bazı koşulların gerçekleşmesi, rasyonel bir vergi teşvik politikasının benimsenmesi ve bu politikaya uygun vergi düzenlemelerinin yapılması halinde mümkündür. Bugün artık herkesçe kabul edilen bu ilkelerden bazıları aşağıdaki şekilde sayılabilir:

" Teşvik verilmese de normal koşullarda kendiliğinden gerçekleşecek faaliyetler teşvik düşünülmemelidir. Bu tür teşvikler ekonomik veya sosyal hayata olumlu bir katkı yapmayacağı gibi, vergi gelirlerinin gereksiz olarak azalmasına yol açacaktır.

" Teşviklerin kapsamı somut ve sınırlı olarak belirlenmeli, teşvik düzenlemesi genel düzenleme haline gelmemelidir. Bütün mükelleflerin yararlandığı, hiçbir faaliyeti diğer faaliyetlere tercih etmeyen teşvikin, kimse için teşvik olmadığı unutulmamalıdır.

" Vergi teşviklerinin sonuçları hesaplanabilir veya tahmin edilebilir olmalıdır.

" Teşvik düzenlemelerinin sonuçları sürekli izlenebilmeli ve izlenmeli, beklenen sonuçları yaratmayan teşvikler ayıklanmalı, gerekirse düzenlemeler yeniden dizayn edilmeli veya başka tedbirler düşünülmelidir.

" Vergi teşvikleri ile sağlanan avantajların boyutu ve işletme yapılarına olan yapısal etkileri iyi tespit edilmelidir. Teşvikler hantal, rekabet gücü düşük işletme yapılarını ortaya çıkarmamalıdır. Bu tür etkiler uzun vadede yararından çok zarar getirir.

" Vergi düzenlemelerinde olduğu gibi teşvik düzenlemelerinde de "adalet", "eşitlik" ve "verimlilik" gibi vergileme ilkelerine uyulmalıdır.

Sorun nerede?

Vergi sistemimizin gereğinden çok vergi ayrıcalığı içerdiğine ve kalkınma planlarında ve politika belirleyen diğer belgelerde yer alan vergi istisna ve muaflıklarının azaltılması amacında haklılık payı olduğuna şüphe yoktur. Vergi kanunlarında yer alan vergi teşviklerinin birçoğunun kendisinden beklenen sonuçları doğurmadığı da açıktır.

Kanımızca vergi teşvik politikasının beklenen başarıyı getirmemiş olmasının temel nedeni, teşvik politikasının net olarak belirlenmemesi, her bir teşvik unsurunun diğer teşviklerden bağımsız olarak düşünülmesi ve teşviklerin gereği kadar seçici olamamasıdır.

Vergi tarihimizde uzun süre uygulama alanı bulan yatırım indirimi teşvikinde yaşanan gelişmeler; önce seçici bir uygulama alanı, daha sonra neredeyse bütün yatırımların yüzde 100 yatırım indirimi kapsamına alınması, daha sonra zaten kapsam genişledi gerekçesiyle bütün sabit kıymet yatırımlarına ek amortisman benzeri yatırım indirimi hakkı verilmesi, sonuçta da işlevini kaybettiği gerekçesiyle tamamen kaldırılması, vergi politikamızın iyi belirlenmediğine en açık örnektir. Belki daha çarpıcı bir örnek de; Düzce ve Iğdır'a, Uşak ve Kars'a, Trabzon ve Şırnak'a aynı vergi teşviklerini sağlayarak bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azalmasını beklememizdir.

Ne yapılmalıdır?

En başta yapılması gereken, vergi teşvik politikasıyla ilgili resmin bütününü görerek temel bir strateji belirlemek gerekmektedir. Bu çerçevede, ülkenin tercih edilmesi gereken faaliyetleri ve öncelikleri belirlenmeli, yukarıda sayılan ilkelere de uygun gerçek anlamda özendirici, etkin ve gerektiğinde şok teşvikler getirilmelidir.

Teşvik politikası açısından öncelikli alanlarımızın başında kanımızca, teknoloji ve AR-GE faaliyetleri ile yeni iş ve istihdam alanlarının yaratılmasını sağlayacak yatırımlar gelmelidir. AR-GE teşvikleriyle ilgili gelişmeler olumludur. Yatırım indirimi istisnası ise sona ermektedir ve kanımızca bu konunun tekrar değerlendirilmesinin tam zamanıdır.

http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=343321&dept_id=80