Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Adnan Nas - Sermaye kazançlarına farklı vergileme (29.01.08) PDF Yazdır e-Posta
29 Ocak 2008

Bu e-Posta adresi istenmeyen postalardan korunmaktadır, görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Biliyorsunuz bu köşede genellikle dünyada olup biteni izlemenin çok önemli olduğunu, ama sonuçta ülke olarak kaderimizi kendi inisiyatiflerimiz ile belirleyeceğimizi savunuruz. Bu anlamda performansınızın yeterince başarılı olmamasının arkasında çoğu zaman ekonomik politika yaklaşımlarında stratejik bir bakış açısına sahip olmamamız, özellikle de para ve maliye politikalarını birbiri ile tutarlı bir yörüngeye oturtamamız yatıyor. Bunun sonucu olarak mevzuatımız da genel bir tercihler seti ile uyumu yansıtmaktan ziyade, farklı zamanlarda farklı saiklerle şekillendirilmiş ve kısmi çözümleri/tedbirleri hedefleyen bir kurallar karmaşasına dönüşüyor..

Geçici 67'nci madde

Sözgelişi vergi sistemimiz, 60 yıldan beri zamanına göre oldukça modern Batı örneklerinden uyarlanmış mevzuata rağmen bir türlü uygulama etkinliğine kavuşamamış, bu nedenle konjonktürün ve kısa vadeli kamu finansmanı ihtiyaçlarının zorladığı bölük pörçük düzenlemelerle yamalı bohçaya dönmüş ve sistematik bütünlükten uzaklaşmıştır. Bu açıdan son dört yılda Maliye Bakanlığı'nın Vergi Konseyi'ni de etkinleştirerek, vergi sistemini ekonomik politikalarla uyumlu bir çerçeveye kavuşturma çabaları son derece isabetlidir. Ancak ekonomideki kırılganlıklar, azalarak da olsa, devam ettiğinden bu çabalar, ekonomi ve maliye politikalarının zorunlu kıldığı kısıtlar altında devam etmektedir.

Kurumlar vergisi oranının ve kâr payları üzerindeki konsolide vergi yükünün düşürülmesi gibi stratejik adımlar dışında son yıllarda vergi sistemimizde adı fazla konulmadan gerçekleşen önemli bir değişiklik de, Gelir Vergisi Kanunu'na 2005 yılı başından itibaren eklenen Geçici 67'nci madde ile para ve sermaye piyasası araçlarından elde edilen bazı kazançlara stopaj yoluyla nihai vergileme sisteminin getirilmesi ve gelir vergisinin artan oranlı tarifeye tabi ve beyana dayalı temel rejiminden ayrı bir ikinci rejimin ihdas edilmesi olmuştur.

Sermaye kazançları için avantajlı vergi doğru mu?

Dünya uygulamalarına bakıldığında bu değişikliğin çok istisnai ve atipik olduğu söylenemez; pek çok ülkede düal (ikili) sistem olarak adlandırılan ve esas itibariyle aktif üretim kazançları ile sermaye kazançlarını ayrı rejimler altında vergilendiren bu tür uygulamalar gözleniyor. Esas itibariyle küreselleşmenin son derece akışkan hale getirdiği sermayeyi kaçırmamak ve/veya tasarrufu teşvik etmek için sermaye kazançlarına diğer kazançlardan farklı olarak düşük ve tek (düz) oranlı bir vergi uygulanmasını öngören bu sistem, bazı ülkelerde de gelir vergisi dışında ayrı bir "sermaye kazancı" vergisi ile kavranıyor. Özellikle Türkiye gibi tasarruf ve kaynak açığı olan ülkelerde mali sistemi genişletmek ve sermaye piyasalarını derinleştirmek için de düşük oranlı basit bir sistemin yarar sağladığına inanılıyor. İçerideki kaynak dağılımı açısından da geçerli olan bu argümana ilave olarak dış kaynak çekilmesi açısından da düşük ve basit vergilemenin tercihi kolaylaştıracağı açık.

Bununla birlikte böyle bir sisteme karşı ileri sürülebilecek argümanlar da az değil. Öncelikle ekonomik açıdan asıl ağırlıklı tercih faktörünün getiri olduğu, verginin ancak tali bir fonksiyonu olabileceği yadsınamaz. Bu açıdan vergi avantajının para piyasası kazançlarına değil, sadece sermaye piyasasının risk içeren alım satım kazançlarına ve hatta sadece dar mükelleflere (yurtdışı yatırımcılara) tanınması gerektiği savunulabilir. Öte yandan bu piyasa işlemlerinden elde edilen gelir türünün de netleştirilmesine, menkul sermaye iradı, değer artışı kazancı ve ticari kazanç hallerinin ayrılmasına ihtiyaç vardır. Farklı piyasa araçlarından doğan kazanç ve zararların da, ekonomik gelirin vergilendirilmesi için, birbirine mahsup edilebilmesi gerekir.

Ayrıca vergileme tekniği açısından, geliri elde eden kişi yani özne yerine, enstrüman ve hesap bazında vergileme eleştiriye açıktır. Üstelik finans gibi hızlı değişen ve karmaşık bir piyasanın, özel olarak belirtilen enstrümanlar ile değil, toplam dönem gelirinin vergilemesi ile kavranması daha doğru olur. Portföy işlemleri de prensip olarak global karakterli olduğundan, stopaj aşamasında nihai vergileme kavramsal yönden zaaf taşır. Yabancılar için stopaj oranının sıfıra düşürülmesi ise, dünyada genel kabul gören mukimlik ilkesi böyle bir avantajı hoşgördüğü için, normal sayılsa da vergi sorumlusu kurumların "gelirin gerçek sahibini" nasıl tespit edeceği belirtilmelidir. Nihayet, banka ve aracı kurumların sorumluluğunun sınırsız olmaması, vatandaşlık ve sosyal güvenlik numarası kullanımının da zorunlu kılınması gerekir.

Geçici 67'nci madde ile getirilen düzenlemenin, yukarıdaki açılardan tatmin edici olduğu söylenemez.

Ne yapmalı?

Teknik yönlerden taşıdığı bu zaaflara, ayrıca beyan ve ödeme gücü ilkelerini gözardı etmesine rağmen, getirilen bu avantajlı rejimin son yıllardaki olumlu ekonomik performansın ve büyümenin sürdürülmesi, sermaye piyasalarının ve mali sistemin güçlendirilmesi, tasarrufun ve kayıt içi oranının yükselmesi yönünden doğru bir tercih olduğunu düşünüyoruz. Türkiye, yatırım cazibesi yönünden, ideal bir ülke haline gelmedikçe ve ülke riski düşürülmedikçe avantajlı vergi rejimlerini, tasarımını dikkatli yapmak şartıyla, kullanmak zorunda bulunuyor.

Bu durumda, uzun bir süredir yoğun olarak sürdürülen Gelir Vergisi Reform çalışmalarında ikinci bir rejim olarak sisteme kalıcı ithali düşünülen Geçici 67'nci maddenin, sektör ile kapsamlı danışma içinde, yukarıda belirttiğimiz teknik gereklere uyum gösterecek hale getirilmesi ve hukuki boşluk bırakmayacak ayrıntıda kaleme alınması doğru olur. Aksi takdirde, belirsizlikleri kalıcı hale getirmemek için, sistemi yine geçici nitelikte sürdürme alternatifi tercih edilebilir.

 

http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=342880&dept_id=80