Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Veysi Seviğ - Bir bayan cerrahın öyküsü (26.01.08) PDF Yazdır e-Posta
26 Ocak 2008

Babası askeri doktordu. İstanbul'da yabancı dille eğitim yapan bir okulda orta ve lise eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Tıp Fakültesi'ni kazandı. Amacı ünlü bir cerrah olmaktı.

Tıp fakültesinin ikinci sınıfında hukuk fakültesinden yeni mezun olmuş ve çocukluğundan beri tanıdığı arkadaşlık ettiği gençle evlendi. Ancak bu evlilik onun eğitimini sürdürmesine engel olmadı. Evliliğinin üçüncü yılında tıp fakültesinden derece ile mezun oldu.

Onun ideali cerrah olmaktı. Eşi onun bu düşünün gerçekleşebilmesi için her türlü desteği vermeyi adeta görev bilmişti. Mutlu yaşamlarında iki genç kendi alanlarında topluma yararlı birer meslek elemanı olmaya adeta yemin etmişlerdi.

Günler birbirini kovalıyordu. Nihayet hayallerinden birisi gerçekleşti. O mikrocerrahi uzmanlık eğitimi kazanmış ve çalışmaya başlamıştı.

Görevli olduğu tıp fakültesinde en sevilen asistanlardan birisiydi. Eşi ile olan uyumu, her ikisinin birbirlerine olan saygı ve sevgisi, onlara bir anlamda güç katıyordu. Asistanlığının beşinci yılında bir burs kazanarak dünyanın sayılı tıp fakültelerinden birisinde önce uzman yardımcısı olarak görev aldı. İki yıl sonra da sınavlarını başarı ile vererek uzman oldu.

Başarılı çalışmaları ile dikkatleri üzerinde topladı. Ancak bir süre sonra ülkesine olan bağlılığı, içinde var olan ülke insanlarına hizmet etme duygusu ile Türkiye'ye geri döndü.

Sosyal sigortalar eğitim hastanesinde göreve başladı, bir süre sonra da klinik şefi oldu.

Özverili çalışması birbiri ardına yapmış olduğu operasyonlar kısa bir süre içerisinde onu aranan bir doktor haline getirdi.

O muayenehane açmayı ve özel çalışmayışünmedi. Bunda en büyük etken baba diye hitap ettiği kayınpederi idi.

Çünkü kayınpederi bir gün kızı olarak kabul ettiği gelinini yanına oturtarak "Aman ha kızım kimseden para isteme, senin istediğin parayı veremeyen bir hasta çıkarsa onun vebalini biz aile olarak taşıyamayız yavrum" diyerek ondan bir istekte bulunmuştu. O bu isteğe ömrü boyunca bağlı kaldı.

Günler birbirini kovaladı. Bir cuma günü saat 15.00 sularında hastane kapısına gelen bir cankurtarandan yaklaşık 5 yaşlarında bir kız çocuğu sedye ile içeri alınırken hastanede kendisi ile birlikte nöbetçi bulunan yeni mezun asistanlardan birisi yanına yaklaşarak "Kolu kopmuş, ancak gecikmeli olarak getirmişler" diye ona durumu aktardığında, "Hemen ameliyathaneyi hazırlayın. Narkozütör arkadaşa haber verin, çocuğu ameliyata alacağız" diyerek olaya derhal müdahale etmişti.

Beş yaşlarında sarışın küçücük çocuğun yanında beze sarılı kolu duruyordu. Yaklaşık yarım saat içerisinde o küçücük kız çocuğunun ameliyata alınışı gerçekleşmişti. Bu arada telefonla ulaşılabilen ilgili yerlere malzeme siparişleri verilmiş, doktor hanımın eşine de bu siparişlerin bir iki saat içerisinde hastaneye yetiştirilmesi görevi verilmişti.

Yaklaşık on altı saat süren bir operasyon sonucunda küçük kızın kolu yerine takılmış, ameliyathaneden çıkarılmıştı.

Tam nöbetinin bitiminde ameliyata girmek zorunda kalan genç doktor yirmi altı saate yakın uykusuzluğunun ve yorgunluğunun etkisi ile ameliyat çıkışında yere düşş, kendisine serum takılmış, gözlerini açtığı vakit de ilk iş olarak o güzeller güzeli küçük hastasının sağlık durumunu sormak olmuştu.

Hastasında henüz bir anormallik yoktu.

Günler birbirini kovaladı, operasyon başarılı geçmişti. Hasta kurtarılmıştı.

Ancak hastasının babası ve annesi sigortalı değildi. Önce sigorta doktor hanım hakkında soruşturma açtı, bilahare de hastane başhekimi doktor hakkında izinsiz ameliyat yaptığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.

Yargılama yaklaşık üç yıl sürdü. Doktor beraat etti.

Ancak bu aşamada doktor hanımın rahatsızlığı gün geçtikçe arttı. Meslektaşları bir gün acı gerçeği kendisine söylediler. Menhus hastalık bu gencecik doktoru ağına almıştı.

Yıllar birbirini kovaladı, doktor hanım mesleğini bıraktı. Meslektaşları, hocaları onu yaşatmak ve hayata bağlamak için var güçleri ile çalıştılar.

O küçücük kız büyüdü, elektronik mühendisi oldu. Kolu bilahare yapılan estetik müdahalelerle sanki hiç kopmamış gibi yerinde duruyor ve tüm görevlerini tam olarak yerine getiriyordu.

Doktor hanım ise artık bazen eşinin yadımıyla dolaşabiliyor, zaman zaman geçmişe dönüp gençlik günlerini hatırlıyor ve yine zaman zaman hüzünleniyordu.

Bu satırların yazıldığı gün bilgisayar mühendisi Şule doktor annesini gezdirmek üzere arabası ile onu Paşabahçe'ye götürdü. Ancak doktor anne artık geçmişi ile ilgilenmeyi hiç mi hiç düşünmüyor.

Babası askeri doktordu. İstanbul'da yabancı dille eğitim yapan bir okulda orta ve lise eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Tıp Fakültesi'ni kazandı...

MNetBanner("Referans_bolum_ust_468x60");  

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?YZR_KOD=157&HBR_KOD=89001