Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Adnan Nas - Yeni üretim modelleri ve mevzuatımız (15.01.08) PDF Yazdır e-Posta
15 Ocak 2008

Bu e-Posta adresi istenmeyen postalardan korunmaktadır, görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Daha önce yazılarımızda bir iki vesile ile değinmiştik, açık piyasa ekonomisine geçişte ve sonra da küreselleşme akımlarına ayak uydurmakta geciken Türkiye, bu gecikmelere rağmen içsel dinamiklerini de yeni ve büyük bir sıçramaya hazır olacak kadar geliştiremedi. Böylece belirli birkaç sektör ve Marmara Bölgesi'nin bir bölümü dışında ölçek, verimlilik ve işgücü kalitesi yönünden yetersiz ve rekabette zorlanan işletmelerden oluşan, fakat oldukça yaygın bir üretim gücüyle 21'inci yüzyıla girdik. Neyse ki 90'lı yılların ortasında, epeyce de hayıflanarak girdiğimiz ve bazılarının hâlâ hayıflandığı, Gümrük Birliği ile şirketlerimiz rekabet kültürünü öğrendiler.

Mevzuat yeni gelişmelere cevap vermiyor

Ancak üstyapıda, yani kurumlarda ve kurallardaki değişim daha da yavaş oluyor. Öyle ki çoğu alanda hem pozitif hukukumuz yani yazılı kurallar, hem de uygulama kapasitemiz ve zihinsel kodlarımız artık fiilen geride bıraktığımız zamanların izlerini taşımaya devam ediyor.

Yirmi yılı aşkın bir süredir küresel ekonomi ile açık bir etkileşime girmemize rağmen, dünya ticareti ve sermaye hareketleri içindeki payımızı artırmak ya da şirketlerimizin küreselleşmenin avantajlarından yararlanmasını sağlamak için konmuş çok az hüküm var mevzuatımızda. Geçen yılın son yazısında bu amaçla getirilen bir hükmün, kurumlar vergisine üç yıl önce eklenen "yurtdışı iştirak kazançları" ve "bölgesel holding" ile ilgili istisna ve avansların aradan geçen zamanda hâlâ algılanmamış ve benimsenmemiş oluşuna değinmiştik. Mevzuatımızın genel çatısındaki içe dönük kurgu ve bu tür hükümler ile tanışık olmayışımız, anlaşılan kolay değişmeyecek.

Bugün, bu konuda başka bir örnekten söz etmek istiyorum.

Küresel ekonominin sürekli değişen koşulları, dünya çapında faaliyet gösteren şirketlerin daha rekabetçi olmak için üretim sürecinin fiziki bölümlerinin ve faaliyet ile ilgili fonksiyonların giderek artan bir bölümünü değişik yönlerden etkinlik ve avantaj sağlayan yükselen pazar ülkelerine kaydırmalarına yol açıyor. Hangi ülkelerin tercih edileceği, doğal olarak maliyet ve getiri kıyaslamaları temelinde şekilleniyor. Bu bağlamda mevzuattan doğan bürokratik güçlükler ile vergi vb. yükler kuşkusuz maliyet hanesini kabartıyor ve söz konusu ülkenin tercih edilmemesi yönünde etkili oluyor.

Uluslararası üretim ağları

Sözgelişi Türkiye'ye sadece üretim faaliyetinin bir bölümünü yaptırmayı planlayan yurtdışındaki bir şirket, yurtiçi piyasaya satış yapmayacaksa dahilde işleme rejimi kapsamında ithalat ile ilgili gümrük ve katma değer vergilerinden muaf işlem yapabilse de, dünyadaki yaygın uygulamadan farklı olarak Gümrük ve Dış Ticaret müsteşarlıkları gibi iki ayrı idarenin izlemesine ve denetimine tabi olmaktadır. İki idare arasında iletişim ve koordinasyon yokluğu, işlemlerin yürümemesine ve zaman kaybına, dolayısıyla sistemin avantajının azalmasına sebep olan ciddi bir bürokratik sorundur. Öte yandan genelde olduğu gibi üretimi üstlenen küçük ölçekli firma, yurtiçinden sağlanacak girdileri satın alacak finansal güçten yoksun ise yurtdışından siparişi veren şirketin bu satın almayı kendisinin yapması halinde KDV muafiyeti ortadan kalkmakta ve maliyet bu oranda yükselmektedir.

Aynı üretimin yurtiçi satışa yönelik olması durumunda KDV açısından durum daha da güçleşiyor. Çünkü üretimi yaptıran yurtdışındaki şirket, bir yandan yurtiçinden satınalarak yurtiçindeki üreticiye vereceği girdiler fiilen ihraç edilmediğinden yüzde 18'lik KDV'yi geri alamayacak, diğer yandan yurtdışından temin edip göndereceği girdilerin de, dış ticaret rejimi nedeniyle Türkiye'de şirket kurmadıkça, ithalatını gerçekleştiremeyecektir.

Böylece dünyada giderek yaygınlık kazanan bir üretim ve iş yapış biçimi, Türkiye için uygulanamaz bir hale gelmektedir. Bu da uluslararası üretim ağlarından alacağımız payın düşmesi, istihdam, büyüme, bilgi ve teknoloji transferi, üretim kapasitesinin kullanılması ve artırılması gibi pek çok faydadan vazgeçilmesi anlamına gelecek, ayrıca dış kaynak girişi ve rekabetçi bir bölgesel güç olma hedefi de zarar görecektir. Buna karşılık mevzuatın mevcut durumundan nasıl bir avantaj elde ettiğimiz sorusuna anlamlı bir cevap vermek pek mümkün görünmüyor.

Büyümek için fırsat

Kuşkusuz temel amaç, Türk şirketlerinin rekabet güçlerinin artması, daha fazla katma değer üretmesi ve bölgesel, giderek küresel oyuncu haline gelmeleridir. Ne var ki şirketlerimizin büyük bölümünün ölçek ve finans kaynakları gibi yönlerden küçük ve güçsüz oluşu, uluslararası üretim ağları içinde yer alarak büyümek ve rekabet gücü kazanmak fırsatının önemini artırıyor.

Sorun, küresel ekonominin özelliklerinin ve rekabetçiliğin yeterince kavranıp kavranmadığı, bunları göz önünde tutan stratejilerin ve bu stratejilere uygun mevzuatın tasarlanıp tasarlanmadığıdır.

 

http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=341203&dept_id=80