Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Ziya Perver - Sosyal güvenlik açıkları 'ak delik'tir! (27.12.07) PDF Yazdır e-Posta
29 Aralık 2007

 

Yıllardır halı altına süpürülen yığınla problem, bunlar karşısında günübirlik ve acemice alınan tedbirlerin Türkiye'ye faturası ağır oldu.

Son olarak 2000 ve 2001'de yaşanan iki ağır mali krizden çıkmak için yine IMF'nin kapısı çalındı. Ama bu kez reçeteye riayet edildi. Türkiye belini doğrulttu. Ancak hâlâ içilmesi gereken acı ilaçlar var. Doğru, lâkin sadece bir kısmın ağzında acılık hissetmesi de doğru değil. Bu satırların yazarı, sosyal güvenlik sisteminde reforma karşı değil. Ancak, çalışma hayatındaki milyonlarca insanı mağdur etmeden sistemdeki aksaklıkları gideren, uygulamada eşitliği sağlayıcı tedbirler alınmasından yana. Bir de bütçeden sosyal güvenlik için aktarılan paya, 'kara delik' denmesinden rahatsız.

Milli gelirin adaletli dağılımının kötü olduğu ülkeler içinde yer alıyoruz. Neredeyse toplam gelirin yüzde 80'ini nüfusun yüzde 20'sinin kullandığı bir tablo var karşımızda. Dolayısıyla sosyal güvenlik açıklarına biraz da, kalan yüzde 20'lik geliri paylaşan yüzde 80'lik nüfus açısından bakmak lazım. Çünkü, gelirin adil paylaşımının ve yeniden dağıtımının 'en etkin yolu' sosyal güvenlik sistemi açıkları sayesinde mümkündür. Zira sosyal güvenlik, bir nevi zenginden alıp fakire verme sanatıdır. Dula, yetime, düşküne, hastaya, malule, yaşlıya para aktarma işidir. Bu çerçeveden baktığınızda 'fazla veren' bir sosyal güvenlik sistemi, fakirden alıp zengine veren bir sistem demektir. Sistem açık ve fazla vermiyorsa, yani geliri-giderine denk ise fakir fakirliğini, zengin de zenginliğini yaşıyor demektir. O yüzden, sosyal güvenlik açıkları bana göre 'ak delik'tir. Burada bir parantez açalım. Genç emeklilik meselesi, yeşil kart ile ilgili usulsüzlükler, ilaç harcamaları gibi suistimaller ayrı bir konudur. Mutlaka tedbir alınmalıdır.

İsterseniz bir de her konuda örnek aldığımız Avrupa'da durum nedir, ona bir göz atalım. Eurostat'lara (Avrupa Birliği istatistiklerine) bakın. Avrupa ülkelerinin sosyal güvenlik sistemi açıkları bizimkini 4'e, 5'e katlıyor. Avrupa ortalaması yüzde 19. Ya da etrafınıza bir bakının. Mutlaka çevrenizde Almanya'da, Fransa'da akrabaları, dostları, tanıdıkları olanlar vardır. Nüfus bakımından bize çok yakın olan bu iki ülkedeki emekli aylıklarını bir sorun. Emekli sayılarını, çocuk yardımlarını, süt paralarını, cenaze yardımlarını bir öğrenin. Göreceksiniz ki, bizimle mukayese bile edilmez.

Asıl kara delik faiz ödemeleri

Geçen haftalarda gazetelerde şöyle bir haber vardı: 'Sosyal güvenlik kara deliği 22 GAP yuttu'. 1994 ile 2007 yılları arasında bütçeden yapılan sosyal transferlerin tutarı eski parayla 851 katrilyon liraymış. Doğrudur. Bu para dul, yetim, düşkün, emekli, şehit yakını, gazi, terör mağduruna bütçeden verilen katkıdır. İçinde suistimaller, yolsuzluk ve usulsüzlükler tespit edilmişse bunlar temizlenmeli, yapanlar şiddetle cezalandırılmalıdır. Ancak şu da bir gerçek ki, devletin giderlerini karşılamak için toplanan vergilerin büyük bölümü faize gidiyor. Aynı dönem için faize yani rantiyeci kesime aktarılan tutar ise yine eski parayla 3 katrilyar 529 katrilyon lira. Ama kimse buna 'kara delik' demiyor. Üstelik faize ödenen tutarın bu sene milli gelire oranı yüzde 19 iken, sosyal güvenliğe ayrılan bütçe ödemeleri yüzde 5'i. Sizce hangisi daha büyük?

Resme bir bütün olarak bakalım. Sosyal güvenlik reformu niçin gerekli, gerçekten bir reform veya düzenleme yapmak zorunda mıyız? Yoksa birileri istiyor diye mi yapıyoruz? Gerekçeler şöyle özetlenebilir: 1- Bu sene 26 milyar YTL'ye ulaşacağı tahmin edilen açıkların kapatılması. 2- Üç farklı sosyal güvenlik kurumunun uyguladığı beş farklı sosyal sigorta kanunlarındaki nimet-külfet dengesinin olmaması, yani bilinen adıyla 'norm' ve 'standart' birlikteliğinin bulunmaması. Bunları tartışırken önce sosyal sigorta yardımlarının azaltılmasının ne demek olduğuna bakmak lazım. Bu daha az emekli aylığı, daha az süt veya cenaze yardımı, daha az geçici işgöremezlik ödenekleri verilmesi demek. Diğer taraftan reformun özündeki sosyal güvenlik kurumları arasındaki norm ve standart birliğinin sağlanması çok önemli. SSK'lı dul ve yetime 900 günle aylık veriyorsun, iş memura gelince 3600 gün arıyorsun. En çok prim ödeyen Bağ-Kur'luya en az aylığı, en az prim ödeyen kamu görevlisine en çok aylığı bağlıyorsun. Bu çarpıklıkların giderilmesi lazım. Dolayısıyla hükümetin tasarıyı incelerken bu noktalara çok dikkat etmesi gerekiyor.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=630542