Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Veysi Seviğ/Bumin Doğrusöz-Aylık vergisi asgari geçim indiriminden az olana fark ödemesi yok26.12.07 PDF Yazdır e-Posta
26 Aralık 2007
Asgari geçim indirimi uygulaması yılbaşından itibaren başlıyor. Mükelleflerin her ay maaşlarıyla birlikte alacağı asgari geçim indirimi tutarı ücretlinin gelir vergisinden fazla ise fazlası dikkate alınmayacak ve ücretliye herhangi bir iade yapılmayacak. Soru: Asgari geçim indirimi ile ilgili yazınız hakkında bir sorum var. Yazınızda şöyle bir hesaplama var: “... hesaplanacak vergiden indirim konusu yapılacak miktar (615x12=7.380x0.15=) 1.107 YTL yıllık, (1.107/12=) 92.25 YTL aylık olarak hesaplanacaktır." Fakat 265 sayılı Gelir Vergisi Tebliği'nde “5. Asgari Geçim İndirimi Tutarının Hesaplanması” başlığı altında şu ifade var: “Asgari geçim indiriminin yıllık tutarı, her ücretli için asgari ücret üzerinden hesaplanan yıllık vergi tutarını aşmayacak...” Bu ifadeden benim anladığımı da şöyle ifade edeyim:

Asgari ücret brüt tutarı (yıllık): 7380 YTL (615x12) Vergi Matrahı (yıllık) 6273 YTL (7380 SSK Primi ve İşsizlik Primi)

Ödenen Gelir Vergisi (yıllık): 940.95 YTL (6273x0.15) 940.95 YTL, bir ücretlinin 2008 yılı boyunca alabileceği en fazla indirim tutarıdır. Aylık olarak alacağı indirim tutarı 78.41 YTL olmaktadır.

Bu düşüncem yanlış mı?

Yanıt: Asgari geçim indirimi tutarı, yasal düzenleme gereği ücretin elde edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin yıllık brüt tutarına, indirim hakkı sahibinin medeni durumuna göre öngörülen oranların uygulanması suretiyle bulunan matraha Gelir Vergisi tarifesinin birinci gelir dilimine karşılık gelen oranla çarpımı sonucu bulunacaktır. Bulunan yıllık tutar 12’ye bölünerek aylık indirim tutarı hesaplanacaktır.

Buna göre asgari geçim indirimi aylık tutarı kısaca aşağıdaki formüle göre hesaplanacaktır.

Asgari Geçim İndirimi Aylık Tutarı=

[(Asgari Ücret Yıllık Brüt Tutarı x Asgari Geçim İndirimi Oranı) x 0.15]:12

Bulunan tutar ücretlinin asgari geçim indiriminden bir yıl boyunca faydalanacağı net menfaattir.

Bu tutar, her ücretli için asgari ücret üzerinden hesaplanan yıllık vergi tutarını aşmayacak ve takvim yılı içinde asgari ücrette meydana gelen değişiklik asgari geçim indirimi hesaplamasında dikkate alınmayacaktır.

Gelir Vergisi Yasası’nın 32. maddesinde “Asgari geçim indirimi” tanımı yapılmış olup, bu tanıma uygun olarak yapılacak hesaplama ile bulunacak tutarın hesaplanan vergiden mahsup edilmesi öngörülmüştür. Buna göre mahsup edilmesi öngörülen kısmın, mahsuba esas olan vergiden fazla olması halinde söz konusu fazla kısmın mükellefe iade edilemeyeceği konusu hükme bağlanmıştır.

265 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin 5. bölümünde yer alan örneklerin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere “asgari ücret üzerinden hesaplanan yıllık vergi tutarını aşmayacak kavramından anlaşılması gereken, asgari geçim indirimine göre hesaplanan indirim hakkının, bordro üzerinde hesaplanan vergi miktarını aşmayacağıdır.

Aynı bölümde yer alan örnekler de bu durumu ve görüşü kanıtlar niteliktedir. Söz konusu örneklerin dikkatlice incelenmesi halinde konu daha kolay anlaşılacaktır. (V. Seviğ)

 

Serbest bölgede sermaye

 

Soru: Serbest bölgede faaliyette bulunan, üretim değil sadece kiralama hizmeti yapan bir firma var.

Bu firma 1.200.000 YTL sermayesini ticaret sicil gazetesinde tescil etmiştir.

Firma sermayesini euro olarak tutuyor. Sermayesi euro olarak bir ay 650.000 euro iken, bir sonraki ay 660.000 euro oluyor.

Başta taahhüt edilen 1.200.000 YTL sermaye yıl sonunda bilanço hazırlanırken elimizdeki euro ile farklı oluyor.

Sermayeye kur değerlemesi yapılır mı? Serbest bölgede olması firmanın döviz olarak sermaye tutmasını nasıl etkiler?

Oluşan kur farkları kâr zarar hesaplarına atılabilir mi? Bu konuya ilişkin mukteza veya tebliğ var mı?

Yanıt: Sermaye artırımı işlemleri Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde tescile tabidir.

Sorunuzda da belirttiğiniz gibi sözü edilen firmanın sermayesi 1.200.000 YTL olarak tescil edilmiş olup, bu tutarın değişmesi ancak sermaye artırımı halinde olabilmektedir.

Diğer taraftan Vergi Usul Yasası’nın 215. maddesi uyarınca Türkçe kayıtlar bulunmak kaydıyla defterlerde başka dilden kayıt yapılabilir.

İlgili dönem defter tasdik tarihi itibariyle ödenmiş sermayesi (yurtdışında kurulan şirketlerin Türkiye’ye ayrılan ödenmiş sermayesi) en az 100 milyon ABD Doları ya da muadili yabancı para karşılığı Türk Lirası ve sermayesinin en az %40'ı ikametgâhı, kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan kişilere ait olan işletmelere, kayıtların Türk para birimi dışında başka bir para birimiyle tutmalarına bakanlar kurulunca izin verilebilmektedir. Bakanlar kurulu bu had ve nispeti sektörler itibariyle ayrı ayrı yarısına kadar indirmeye veya iki katına kadar artırmaya yetkilidir. Bu şartların ihlal edildiği hesap dönemini izleyen hesap döneminden itibaren Türk para birimine göre kayıt tutma zorunluluğu başlar.

Bir ticari işletmenin işletmeye tahsis ettiği sermaye, aktif tabloda dönen veyahut da duran varlıklar içerisindeki kalemlerin finansmanı için kullanılmaktadır.

Eğer işletmenin aktifinde yabancı para birimine göre kasa, alacak veyahut da yine yabancı para birimine göre herhangi bir değer yer alıyorsa, bu değerlerin kur farkındaki değişimi sonucu ortaya çıkacak olan farkların, ilgili dönem netice hesaplarını etkilemesi söz konusu olabilmektedir. Aynı şekilde bilançonun pasif tablosunda yer alan yabancı para birimine göre borçların ve senetlerin de kur farkları netice hesaplarını etkilemektedir.

Buna karşılık sermaye hesabının yabancı para birimiyle gösterilmesi veyahut da yabancı para birimine dönüştürülerek izlenmesi halinde, değerlemenin yabancı para biriminde ortaya çıkan değişim dikkate alınarak yapılmasını gerektirmez.

Dolayısıyla özellikle ticaret hukuku açısından kurumlarda kura bağlı değişen sermaye uygulaması mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde mümkün değildir.

 

İş avansı ve örtülü sermaye

 

Soru: Kurumlar Vergisi ile ilgili olarak yayımlanan genel tebliğde, “Alınan avanslar da işletme bakımından alınan borç olarak değerlendirilecek ve örtülü sermaye hesaplamasında dikkate alınacaktır” denilmektedir. Bu durum bazı firmaları zor durumda bırakabilecektir. Bu konudaki görüşünüzü öğrenmek istiyoruz.

Yanıt: Avans, kısa bir tanımlama ile yapılacak veyahut da yaptırılacak iş için önceden yapılan bir ödeme niteliğindedir. Özellikle büyük çaplı inşaat işleri ile yine özellik arz eden bazı iktisadi kıymetlerin üretimi için uygulamada avans verilebilmekte ve alınmaktadır.

Uluslararası ihale sözleşmelerinde verilecek avans miktarları hem işin yapımı ve hem de kullanılacak malzemenin önceden siparişlerinin verilebilmesi için ayrı bir önem taşımaktadır.

Verilen avanslar sonuçta işin bitiminde ödenecek miktardan indirilmektedir.

Bazı hallerde verilen avansın bir bölümü belli bir hesapta kullanılmadan tutulmaktadır.

Bu nedenle alınan avansların bir borçlanma gibi kabul edilerek örtülü sermaye hesabında dikkate alınması uygulamada sorun yaratacaktır. (V. Seviğ)

 

Yargı Kararlarında

 

Katma Değer Vergisi'nde Mal Ve Hizmet İhracatı

Danıştay 9. Dairesi E.2005/1639 K.2006/3559 T.3.10.2006

Davacının 1998 yılında yapmış olduğu ihracat işlemlerinden doğan KDV iade alacağının diğer vergi borçlarına mahsubu talebi, 1996 ve 1997 yıllarında hakkında olumsuz rapor bulunması sebebiyle reddedilmişse de gerek 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 11/1-a maddesi ve aynı kanunun 32. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan ve olay tarihinde yürürlükte olan 28 nolu KDV Genel Tebliği’ndeki, KDV iade alacağının hak sahibi mükelleflerinin kendi borçlarına mahsubu talebi halinde talebin bulunulduğu dönemde sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlediği veya kullandığı tespit edilen mükellefler hariç bu talebin miktarına bakılmaksızın inceleme raporu ve teminat aranmadan yerine getirileceği düzenlemesine göre, gerekse davacının mahsup talebinde bulunduğu dönemde KDV iade alacağının olduğu hususunda bir ihtilaf olmadığı ve ilgili dönemde sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlediği veya kullandığı hususu inceleme raporu ile tespit edilmemiş olduğundan ve ayrıca davacı şirketin önceki yıllarda hakkında düzenlenen raporların bu şirketin 1998 yılında da sahte fatura düzenleyip kullandığını göstermeyeceğinden, davacının mahsup talebinin kabulü gerekir.

 

Danıştay 4. Dairesi E.2005/706 K.2005/1552 T.20.9.2005

Davacının dahilde işleme rejimi kapsamında X firmasına ihraç kaydı ile KDV hesaplamadan mal sattığı, davacının sattığı malların sözü edilen şirket tarafından imal edilen ürünlerde kullanılarak ihraç edildiği, ancak ihracatçı firma tarafından üç ay içerisinde ihracatın tevsikine ilişkin olarak düzenlenmesi gereken yeminli mali müşavir tasdik raporunun bu süre geçtikten sonra düzenlenerek davacıya gönderildiği olayda, davacı tarafından, bu satışlar nedeniyle yüklenilen ve indirim suretiyle giderilemeyen iadesi gereken KDV’nin 2000 Nisan ayı Gelir(stopaj) Vergisi'ne mahsubu istenmiş, ancak ihracatçı şirket tarafından düzenlettirilmesi gereken yeminli mali müşavir tasdik raporunun süresinde düzenlettirilmemesi sebebiyle davacının mahsup talebi kabul edilmeyerek ödenmeyen Gelir (stopaj) Vergisi'nin tahsili için davacı hakkında ödeme emri düzenlenmiştir. Ancak, davacı tarafından dahilde işleme rejimi kapsamında KDV hesaplanıp tahsil edilmeden satılan malların üç aylık süre içerisinde ihraç edildiğinin ihtilafsız olması ve salt söz konusu ihracatın süresinde yapılıp yapılmadığının tevsiki için gerekli olan YMM tasdik raporunun bu süre içinde düzenlettirilmemiş olmasının ihracatın şartlara uygun olarak gerçekleşmediği sonucunu doğurmayacak olması sebepleriyle bu teslimler nedeniyle davacıya iadesi gereken KDV’nin, stopaj Gelir Vergisi borcuna mahsup talebi yerine getirilmeyerek düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet yoktur.

 

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.2002/489 K.2003/313 T.16.5.2003

Davacı şirket tarafından ihraç kaydıyla teslim edilen mal bedeli üzerinden hesaplanıp beyan edilerek tarh ve tahakkuk ettirilen ve vergi dairesince tecil edilen KDV’nin, ihraç edilen emtianın yurtdışındaki firma tarafından geri gönderildiği halde ilgili dönemde haksız yere indirim konusu yapılması sebebiyle, hakkında cezalı tarhiyat yapılmıştır. Olayda, Gümrük Kanunu’nun 132. maddesinde belirtildiği şekilde, ihracat istisnasından yararlanarak ihraç edilen emtianın yurda gelişi sırasında ihracatçı tarafından gümrük idaresine ödenmesi gereken KDV ödenmemiş, ödenmeyen bu vergi imalatçı tarafından haksız olarak indirim konusu yapılmış olduğundan ve Katma Değer Vergisi'nin terkin ve iade işlemlerinin yerine getirilebilmesi için KDV Kanunu’nun 11., 16. ve 32. maddeleri ile 46 Seri Numaralı Katma Değer Vergisi Genel Tebliği’nin C bölümünün (b) işaretli kısmı uyarınca, söz konusu verginin ihracatçı tarafından gümrüğe ödendiği veya aynı miktarda teminat gösterildiğinin ihraç kaydıyla mal teslim eden tarafından tevsik edilmesi gerektiğinden, geri gelen eşyaya ilişkin olarak gümrük idaresine ödenmediği halde imalatçı tarafından indirim konusu yapılan KDV ile ilgili olarak davacı şirket hakkında yapılan tarhiyatta isabetsizlik yoktur.

 

Özelgelerde

 

Emlak Vergisi

1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 17.7.2006 tarih ve 3753 sayılı özelgesi;

“1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun (EVK) 33. maddesinde vergi değerini tadil eden sebepler sıralanmış olup, maddenin 3. bendinde kısaca bir binanın kullanılış tarzının kısmen veya tamamen değiştirilmesi, söz konusu binanın ya da sadece ilgili dairenin Emlak Vergisi değerini değiştiren sebepler arasında sayılmıştır. Bu hüküm gereğince bir gayrimenkulün mesken olarak kullanılmaktayken işyeri olarak kullanılmaya başlanılması neticesinde vergi değeri değişmiş kabul edilir. Değer tespiti ise mesken olarak değil, işyerleri için tespit edilen inşaat maliyet bedelli dikkate alınarak yapılır.”

 

2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 17.5.2006 tarih ve 2786 sayılı özelgesi;

“EVK’nın 8/2. maddesi ile bakanlar kuruluna söz konusu fıkrada belirtilen şartları taşıyan kişilere ait meskenlerin Emlak Vergisi'ni sıfıra kadar indirmeye yetki verilmiştir. Konuya ilişkin olarak yayımlanan Genel Tebliğ’de kişinin söz konusu meskende oturuyor olması yönünde bir şarta yer verilmemiştir. Daha sonrasında yayımlanan 45 sayılı tebliğde de 38 sayılı tebliğıklamalarını değiştiren bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu hüküm ve düzenlemeler gereğince, tek meskeni olan bu meskeni kiraya verip kendisi de kirada oturan emeklinin, bu meskeni için indirimli bina vergisi oranından yararlanması mümkündür. Ancak, kişinin kendisine ait meskeni kiraya verip eşine ait meskende oturuyor olması halinde bu indirimli oran uygulamasından yararlanması mümkün değildir.”

 

3. Kayseri Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 27.7.2006 tarih ve 1655 sayılı özelgesi;

“EVK’nın 3/1. maddesinde bina vergisinin binanın maliki, varsa intifa hakkı sahibi her ikisi de yok ise binaya malik gibi tasarruf eden tarafından ödeneceği düzenlenmiştir. Medeni Kanun'da ise taşınmaz mülkiyetinin tescil ile kazanılacağı (md. 705), intifa hakkının tapu kütüğüne tescil ile kurulacağı (md. 795) hükme bağlanmıştır. Bu hükümler gereğince, kooperatifin üyelerinin kullanımına tahsis edilen konutların mülkiyetinin halen kooperatif tüzelkişiliğine ait olması ve kullanımına bırakılan kişilerin intifa hakkının da tapuda şerh edilmemiş olması halinde bina vergisinin mükellefi kooperatif tüzelkişiliğidir. Bu doğrultuda konutların teslim edildiği kişilerin EVK’nın 8/2. maddesinde sayılan indirimli bina vergisi oranından yararlanma şartlarını haiz kişilerden olması kooperatif tarafından yapılacak vergi ödemesinde herhangi bir etkisi yoktur.”

 

4. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 27.7.2006 tarih ve 1404 sayılı özelgesi;

“1319 sayılı EVK’nın arazi vergisine ilişkin geçici muaflıkları düzenleyen 15/d maddesine göre Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nca, organize sanayi bölgeleri için iktisap olunduğu veya bu bölgelere tahsis edildiği kabul edilen arazi, bu gaye ile tahsis edildiğinin tevsiki şartı ile sanayici lehine tapudaki tescilin yapılacağı tarihe kadar arazi vergisinden muaf kabul edilir. Muafiyet talebinin bütçe yılı içinde yapılması şarttır. Bütçe yılı içinde bildirim yapılmazsa muafiyet bildirimin yapıldığı yılı takip eden bütçe yılından muteber olur ve bildirimin yapıldığı bütçe yılının sonuna kadar geçen yıllara ait muafiyet hakkışer.”

 

5. Antalya Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 25.1.2001 tarih ve 532 sayılı özelgesi;

“1319 sayılı EVK’nın 5/f maddesi uyarınca, organize sanayi bölgeleri ile sanayi ve küçük sanat sitelerinde inşa edilen binalar, devlet teşvikiyle yapılıp yapılmadıklarına, kalkınmada öncelikli yörede inşa edilip edilmediklerine bakılmaksızın, inşaatlarının sona erdiği tarihi takip eden bütçe yılından itibaren beş yıl süre ile bina vergisinden muaf kabul edilirler. Ayrıca, EVK’nın geçici 17 maddesi ile inşaatları söz konusu muafiyete ilişkin düzenleme yapılmadan önce tamamlanmış olan binalara da muafiyetten yararlanma olanağı sağlanmıştır. Bu binaların muafiyetten yararlanma süreleri inşaatın tamamlandığı tarihinden itibaren hesaplanır ve kalan süre kadarıyla uygulanır.”

 

SÖZÜN ÖZÜ

Hayat iyi bir ele sahip olmak değil, kötü bir eli iyi oynamaktır.

DANİMARKA ATASÖZÜ

 

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=86707&KTG_KOD=278