Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Danıştay Dördüncü Dairesine Ait Karar PDF Yazdır e-Posta
12 Nisan 2011

Bireysel Emeklilik ve Hayat Sigortası Şirketlerince Yapılan Ödemelerin Yalnızca Yatırılan Primlere Sağlanan Nemalar Üzerinden Vergi Kesintisi Yapılacağına İlişkin Danıştay Kararı

Hatırlanacağı gibi, İstanbul 3. Vergi Mahkemesi, 30.1.2009 günlü ve E:2007/782, K:2009/398 sayılı kararında, bireysel emeklilik sisteminden ayrılanlara yapılan ödemenin sadece getiriye isabet eden kısmı üzerinden vergi kesintisi yapılması gerektiği yönünde karar vermiş, Bölge İdare Mahkemesi’nin bu kararı onamasının ardından karar kesinleşmişti. Bu konu hakkındaki açıklamalarımıza 03 Eylül 2009 tarihli ve 2009/116 sayılı sirkülerimizden ulaşabilirsiniz.

Konuyu özetlemek gerekirse, sigorta şirketiyle yaptığı sözleşme ve düzenlediği hayat sigortası poliçesini daha sonra bireysel emeklilik sistemine aktaran ve yaklaşık üç yıl kaldıktan sonra sistemden çıkan bir mükellefe Sigorta Şirketi tarafından anapara ve nema şeklinde toplam olarak ödenen tutar üzerinden 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94'üncü maddesi uyarınca yapılması gereken vergi tevkifatı, ödeme tutarının tamamı üzerinden yapılmıştır.Mükellef yapılan bu tevkifatın ödeme tutarının tamamı üzerinden değil, anapara ödemelerinin sadece neması üzerinden yapılması gerektiğini ileri sürerek fazladan yapılan tevkifatın kaldırılması istemiyle dava açmış ve yapılan gelir vergisi tevkifatının, ödenen prim tutarına isabet eden kısmının yasal faiziyle iadesini talep etmiştir.

Dava sonucunda Yerel Mahkemece verilen kararda; sigorta şirketleri tarafından bireysel emeklilik sistemi kapsamında iştirakçilerine yapılan geri ödemelerin menkul sermaye iradı sayılması gerektiği yolundaki yasal düzenlemenin menkul sermaye iradının tarifi ile birlikte değerlendirilmesinden, ödemelerden kastedileninin iştirakçi tarafından yapılan anapara ödemesi değil, bu paranın getirisi olduğu sonucuna varılmış ve fazladan yapılan tevkifatın iptali ile davacıya iadesine karar vermiştir.

Bunun üzerine Gelir İdaresi Başkanlığı konuyu temyiz mercii olan Danıştay’a intikal ettirerek, bu kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51 inci maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemiştir.

Söz konusu uyuşmazlık hakkında Danıştay 4. Dairesi, 8/4/ 2011 tarihli ve 27899 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan E: 2011/269 sayılı Kararı ile kanun yararına bozma talebini oybirliğiyle reddederek, gerek Vergi Mahkemesi gerekse Bölge İdare Mahkemesinin anaparaya (iştirakçi tarafından yatırılan primler toplamı) isabet eden ödeme tutarı üzerinden gelir vergisi kesintisi yapılamayacağı yönündeki kararını kabul etmiştir. Yapılan değerlendirmede, menkul sermaye iradının tanımını yapan ve açıkça nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde edilen kar payı, faiz, kira ve benzeri iratların menkul sermaye iradı olduğunu ifade eden 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 75 inci maddesinin ilk fıkrasına atıfta bulunulmuştur. Bu itibarla, davacının sigorta şirketine üç yıl boyunca nakden yaptığı ödemeler dolayısıyla elde ettiği gelir menkul sermaye iradı sayılacağından, sigorta şirketince yapılan ödemelerin tamamının değil bu ödemenin ana para dışında kalan kısmının menkul sermaye iradı niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle davacıya iade edilen toplam ödeme üzerinden 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin 15/a bendi uyarınca yapılan tevkifatta hukuka uyarlık bulunmadığına hükmedilmiştir.

1. Danıştay Kararının Sektör Şirketlerini ve İştirakçileri Bağlayıcı Yönü

Sözü edilen Danıştay kararı olayına münhasır, özel bir karar olduğundan vergi idaresini ve sektör şirketlerini bağlayıcı bir yönü yoktur.

Gerek vergi idaresinin gerekse sektör şirketlerinin, yapılacak ödemelerin anaparaya isabet eden kısmını vergi kesintisi (stopaj) dışında tutmaları için Danıştay’ın aynı konuda verdiği kararların müstakar (süreklilik gösteren, sürekli olarak vergi mahkemesi kararındakine paralel görüş belirten) hale gelmesi gerekir. Böyle bir durumda, vergi idaresi genellikle tebliğ veya sirküler yoluyla kendi görüşünü Danıştay’ın müstakar hale gelen kararları paralelinde değiştirmektedir. Vergi İdaresinde böyle bir görüş değişikliğine gidilmediği sürece, Danıştay’ın müstakar kararlarına rağmen farklı bir olayda yine de Danıştay’dan vergi idaresi lehine karar çıkabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Danıştay’ın aynı veya farklı dairelerinin bu konuda verecekleri kararların yaygın bir şekilde farklılık gösterdiği durumda ise Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu toplanarak dairelerin farklı görüşlerinin bir yönde birleştirilmesi kararını almaktadır. Eğer İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun kararı da yapılacak ödemlerin anaparaya isabet eden kısmı üzerinden vergi kesintisi yapılmayacağı yönünde olursa, bu karara bütün vergi mahkemeleri ve Danıştay dava daireleri uymak zorunda olacağından, gerek sektör şirketlerinin gerekse vergi idaresinin bu karara uyma zorunluluğu doğacaktır.

2. Bireysel Emeklilik ve Hayat Sigortası Şirketleri Ne Yapmalı?

Danıştay’ın vergi mahkemesi lehine verdiği kararın akabinde, iştirakçilerden bu paralelde uygulama yapılması için talepler gelebilecektir. Bireysel emeklilik ve hayat sigortası şirketlerinin bu çerçevede uygulama yapmaları riskli olacaktır. Çünkü vergi idaresi konuya ilişkin görüşünü değiştirdiğine dair herhangi bir açıklama yapmamıştır. Bu nedenle aksine bir uygulama sektör şirketlerini vergi riskiyle karşı karşıya bırakacaktır. Esasen mevcut durum itibariyle iştirakçinin bu yöndeki talebini kabul etmek mevzuata aykırı hareket etmek anlamına gelecektir.

İştirakçilerin, kendilerine yapılan ödemelerden yapılan kesintinin anaparaya isabet eden kısmıyla ilgili olarak söz konusu Danıştay kararını emsal göstererek vergi yargısına başvurmaları mümkündür. Bunun için, bireysel emeklilik ve hayat sigorta şirketinin söz konusu kesintinin yapıldığı aylık döneme ilişkin muhtasar beyannameyi “ihtirazi kayıt” koyarak vermesi gerekmektedir. Daha sonra iştirakçinin muhtasar beyannamenin verildiği günü izleyen 30 gün içerisinde vergi mahkemesinde dava açması gerekmektedir (bazı mahkemeler bireysel emeklilik veya hayat sigorta şirketinin dava açmasını da kabul edebilirler). Vergi mahkemesinin tek hakimle verdiği kararlara karşı 30 gün içerisinde Bölge İdare Mahkemesinde itiraz edilebilir. Bölge İdare Mahkemesinin kararı kesindir. Bunun dışındaki durumlarda, vergi mahkemesi kararı 30 gün içerisinde Danıştay’da temyiz edilebilir.

Diğer yandan, “ihtirazi kayıt” uygulamasına gidilmeden, iştirakçinin, kendisine yapılan ödemeyi izleyen 5 yıllık zaman aşımı süresi içerisinde vergi hatası olduğu gerekçesiyle, anapara üzerinden kesilen verginin iadesi için kesintinin yatırıldığı vergi dairesine başvurması mümkündür. Vergi dairesinin red kararına karşı 30 gün içerisinde vergi mahkemesinde dava açılması mümkündür. Vergi dairesi 60 gün içerisinde olumlu veya olumsuz bir cevap vermemişse bu sürenin bitimini izleyen 30 gün içerisinde yine vergi mahkemesinde dava açmak mümkündür. Bununla birlikte, vergi yargısının konuyu vergi hatası olarak nitelemeyip dava zaman aşımı nedeniyle davayı reddetmesi olasıdır. Deloitte/Türkiye

Söz konusu Karar'a aşağıda yer alan bağlantı yoluyla ulaşabilirsiniz.

Danıştay Dördüncü Dairesine Ait Karar