Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Adnan Nas - Kendi çapalarımız da olmalı (11.12.07) PDF Yazdır e-Posta
11 Aralık 2007

Şirketlerin performanslarının, değerlerinin ve rekabet güçlerinin son tahlilde ihtiyaç duydukları maddi ve beşeri kaynakları bulup verimli çalıştırmalarına ve de işletmenin içindeki ve dışındaki bütün taraflara güven verecek bir kurumsal yönetim sistemine sahip olmalarına bağlı olduğuna çeşitli vesilelerle değiniyoruz. Türkiye özelinde bu durum, sermaye piyasalarının sığlığı nedeniyle şirketlerin çok büyük bir bölümü sınırlı sayıdaki hissedarın yönetiminde olduğundan, özellikle önemli. Geçtiğimiz elli yılda bu faktörlerdeki eksikliği işbaşındaki yaratıcı ve tabir caizse karizmatik kurucu birinci kuşak yetenekleriyle telafi eden Türk şirketleri, artık ikinci ve az sayıda da olsa üçüncü kuşak yönetimine geçiyor. Kalabalıklaşan hissedar sayısı ile birlikte küreselleşen ve karmaşık hale gelen piyasa koşulları dolayısıyla bırakın büyüme, ayakta kalma bile uzlaşmayı ve saydamlığı gerektiren yeni bir yönetim stilini ve kurallar setini zorunlu kılıyor.

Şirketlerde dönüşüm kolay değil

Hal böyle ama bunun hayata geçmesi kağıt üstündeki kadar kolay değil.

Bir defa, gerek ortaklık kültürünün yetersizliği ve kayıtdışının büyüklüğü gibi kültürel ve yapısal faktörler, gerekse mali sistemin küçüklüğü ve raporlama standartlarının yaygınlaşmaması gibi kurumsal faktörler nedeniyle şirketlerimizi doğal olarak yönetim kalitesini artırma baskısı altında bırakacak ölçek büyümeleri gerçekleşmiyor. Öte yandan kısa vade ve konjonktür sorunlarıyla boğuşmaktan, kronik enflasyondan, krizlerden ancak son yıllarda yeni yeni kurtularak rekabet ve verimlilik gibi reel sorunları gündemine alan ülkemizde henüz sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak bir ulusal sanayi ve ekonomi stratejisini oluşturabilmiş değiliz. Nihayet eğitim sistemimizden kaynaklanan zihniyet ve hukuk sistemimizden kaynaklanan şekilcilik (görüntüyü kurtarma) gibi sorunlarımız var.

Neyse ki piyasa ekonomisinin ve küreselleşmenin dayattığı Basel-II vb. dışsal faktörler ve dış kaynak akışının yarattığı fırsatlardan yararlanma gibi özendirici saikler, değişim ihtiyacının daha fazla hissedilmesini destekliyor.

Hukuk sistemimiz destek değil, köstek

Bazı noktaları biraz daha açalım. Hukuk sistemimizde sorun var dedik çünkü bir yandan kıta Avrupası model alınarak kağıt üstünde rijid ve şekle ağırlık veren bir mevzuata, ama daha kötüsü bunu Akdeniz-Ortadoğu karışımı bir zihniyet ve homojenlikten uzak bir anlayışla yorumlayan bir uygulamaya sahibiz. Sonuçta herkesin kendi başının çaresine bakmak zorunda olduğu, şirketler açısından da bırakın diğer taraflara güven telkin etmeyi, kendilerini de güvende hissetmelerini sağlamayan bir hukuki iklim söz konusu. Özün ihmali dolayısıyla umulmadık ağırlıkta ya da hafiflikte yaptırımların ortaya çıktığı yani nasıl bir yaptırımla karşılaşılacağının öngörülemediği bu iklim, büyümeye, yenilikçiliğe, risk yönetimine pek de elverişli bir çerçeve sağlamıyor.

Aslında bu sorun, değişen ölçülerde de olsa, bütün gelişmekte olan ülkelerde hatta göreli olarak yazılı hukukumuzun kaynağı olan Kıta Avrupa'sında da var. Sözgelişi ABD'de ve Anglosakson dünyasında büyük gürültülerle patlayan ve iş hayatını ilgilendiren pek çok değişim ve tartışmayı şekillendiren şirket skandalları, bazılarınca sanıldığının aksine, oralarda çok fazla yolsuzluk olduğunu değil aksine sistemin daha saydam ve açık olduğunu, sistem içi karşılıklı kontrol mekanizmalarının, hesap verebilirliğin daha iyi çalıştığını gösterir. Doğu Avrupa'da, Asya'da hatta Avrupa'da bu kadar gürültü çıkmaması, uygunsuzluk ve yolsuzluk olmamasından değil, hukuk sisteminin bunları örtbas etmeye elverişli olmasından kaynaklanıyor. Küreselleşmenin bir yararı da budur; piyasaların birleşmesi kadar oyunun kurallarının yani hukukun da toplumların çoğunluğunun yararına olarak yakınlaşması söz konusudur.

Reformlar ve çapalar

Kuşkusuz sistemlerin de, uygulamaların da bugünden yarına değişmesi beklenemez. Ancak süreci hızlandırmak için kendi koşullarımıza uygun stratejiler geliştirmek, bir bakıma kriz koşullarındaki IMF çapaları gibi kendi dinamiklerimizi şekillendirecek çapalar oluşturmak zorundayız.

Sivil toplumun yeterince gelişmiş olmaması, nitekim toplumun her kesiminin tıkandıkları noktalarda devreye girecek panzehirlere ve mekanizmalara sahip olmadıklarından hemen devlete dönüp bakmaları, öncülüğün yine kamu yönetimine düştüğünü gösteriyor. Bir yandan yapısal ve mikro reformları fazla ertelememek diğer yandan sürdürülebilir büyüme için bir ekonomik strateji oluşturmak, ama eşanlı olarak hukuk reformunu da tamamlamak gerekiyor. Bu yönde somut bir adım olabilecek Türk Ticaret Kanunu'nun tam anlamıyla hayata geçebilmesinin de diğer reformlara bağlı olduğunu, sözgelişi yatırım ortamının iyileşmemesi ya da vergi tabanının genişletilip vergi oranlarının düşürülmemesi durumunda geçiş döneminin uzayacağını unutmayalım.

 

http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=337341&dept_id=80