Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Borç Kullanarak Şirket Satın Almanın Püf Noktaları PDF Yazdır e-Posta
22 Şubat 2015
Image

Yatırımcıların borçlanarak yerli şirketlerin hisselerini alması, uzun zamandır uygulanan bir yöntem. Ancak bu  tarz işlemlerden kaynaklanan vergisel sorunlar, halen çözülmüş değil. Üstelik yeni Türk Ticaret Kanunu (TTK), ilave kısıtlamalarla durumu daha da karmaşık hale getirdi.

 

Şirketler arasında gerçekleştirilen birleşme, devir ve satın alma işlemleri, artık günümüz küresel ekonomik düzeninin önemli araçlarından biri haline geldi. Yatırımcılar, bir başka şirketin hisselerini satın almak için özkaynak veya borç kullanabilmektedir. Borç kullanımı bazen özkaynakların yeterli olmadığı ölçüde büyük satın almaları gerçekleştirmek için kullanılan kaldıraçlı bir yatırım modeli (Leveraged Buy Out) veya daha genel olarak finansal/vergisel planlama amacıyla uygulanır. 

 

Türkiye’de özellikle finansal yatırımcıların ve girişim fonlarının borçlanarak yerli şirketlerin hisselerini alması, uzun zamandır bilinen ve uygulanan bir yöntem. Ancak bu şekilde yapılan satın alma işlemlerinden kaynaklanan vergisel sorunlar halen çözümlenmiş değil. Üstelik yeni Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle ortaya çıkan ilave kısıtlamalar, durumu daha da karmaşık hale getirdi. Bu kapsamda karşılaşılan ana konuları ve sorunlara ilişkin durum değerlendirmemizi aşağıda özetlemeye çalıştık.

 

Finansman Sorunu

Borçlanarak hisse satın alma işleminde önemli kriterlerden birisi borcun (anapara ve faiz olmak üzere) geri ödenmesinin güvence altına alınmasıdır. Bir yatırım şirketi üzerine kredi alınarak başka bir şirketin hisselerine yatırım yapılması durumunda yatırım şirketi, kredi geri ödemelerini ancak satın aldığı şirketten ileride gelecek temettü (kâr payı) ödemeleriyle veya ileride satın aldığı şirket hisselerini satarken elde ettiği değer artış kazancı ile karşılayabilir. Ancak temettü ödemeleri, TTK ve vergi mevzuatı çerçevesinde satın alınan şirketin gelecek yıllardaki kârlılığına bağlı hesaplanacak bir tutar olacaktır.

 

Diğer taraftan temettü ödemelerinin ödeme dönemleri de (yıl sonu temettü ödemesi veya yıl içindeki avans temettü ödemeleri olarak) yine TTK ile sınırlandırılıyor. Değer artış kazancı ise yatırım sürecinin sonunda elde edilmesi muhtemel uzun vadeli bir kazanç olduğu için yatırım dönemi içinde kredi geri ödemesi için kaynak oluşturmayacaktır.

 

Dolayısıyla böyle bir yapının kredi veren bankalar nezdinde güvenirliği az ve bankalar ek teminatlar veya güvenceler talep ediyor. Eğer yatırım yapan şirketin Türkiye’de başka mal varlığı yoksa veya teminat olarak gösterilmeye uygun değilse bu durumda yatırım yapan şirket sadece satın almaya çalıştığı şirketin mal varlığını teminat gösterme yoluna gidebilir. Geçmiş yıllarda bunun uygulamada sıklıkla yapıldığını görüyorduk.

 

Yeni TTK' daki Kısıtlamalar

Yeni TTK’ nın 379’uncu maddesi, “Bir şirket kendi paylarını, esas veya çıkarılmış sermayesinin onda birini aşan veya bir işlem sonunda aşacak olan miktarda, ivazlı olarak iktisap ve rehin olarak kabul edemez” hükmünü getiriyor. Buna ilave olarak 380’inci madde içinde, “Paylarının iktisap edilmesi amacıyla şirketin başka bir kişiyle yaptığı, konusu avans, ödünç veya teminat verilmesi olan hukuki işlemler batıldır” diye ilave bir tedbir ekleniyor.

 

Dolayısıyla eskiden yaygın olarak uygulanan satın alınan iştirakin mal varlıklarının satın alma kredisi için teminat gösterilmesi uygulaması, yeni TTK sonrası uygulanamaz hale geliyor. Bu durumda, bankaların bu gibi bir yapıya kredi vermesi iyice zorlaşıyor. Sonuç olarak, Türkiye’de hali hazırda kredi alabilir durumda faaliyeti olmayan bir yatırımcı (örneğin yabancı bir yatırımcı), bu gibi şirket alımı ve özelleştirme ihalelerinde finansman modeli bakımından dezavantajlı bir duruma düşüyor.

 

Birleşmede Durum Nasıl?

Gerek TTK’ nın getirdiği kısıtlamalar gerekse yatırım şirketinin finansman giderlerini vergisel olarak indirememe sorunu, yatırımcıları alternatif olarak satın alma sonrası yatırım şirketini satın alınan iştirakle birleştirme yoluna itiyor. Böyle bir birleşme, Kurumlar Vergisi Kanunu 18, 19 ve 20. maddeleri kapsamında vergisiz olarak yapılabiliyor.

 

Özellikle bu projelerde kredi veren bankaların satın alma sonrası birleşme alternatifini daha sıklıkla tercih ettiğini ve yatırımcılara dayattığını gözlemliyoruz. Bu şekilde, birleşme sonrası banka kredisi birleşilen şirketin içine devir olduğundan temettü ödemelerine bağlı kalınmadan, şirketin faaliyetlerinden kaynaklanan normal nakit akışı içinde kredi geri ödenmesi sağlanmış olunuyor. Aynı zamanda banka birleşme sonrası kredisini devir alan faal şirketten veya varlıklarından kredisini geri alma hakkını kazandığı için teminat sorunu da ortadan kalkmış oluyor.

 

Ancak bu gibi bir birleşme sonrası satın almaya ilişkin finansman giderlerinin, satın alınan şirketin kârından vergisel olarak indirilmesi konusu da net değil. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun birleşmeye ilişkin hükümleri, bu konuda özel bir kısıtlama getirmiyor.

 

Ancak Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazançlara ilişkin  “Teşebbüs sahibinin işletmeye koyduğu sermaye için yürütülecek faizler gider kabul edilmez” hükmü ile Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Vergi kanunlarının uygulamasında kanunların hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak uygulanır” hükmü birlikte değerlendirildiğinde durum değişiyor. Bu hükümlere göre satın alma kredisinin aslında ortağın finansmanına ilişkin bir kredi olduğu ve satın alınan şirketin ticari faaliyetinin idamesiyle ilgisi olmadığı iddiasıyla gider olarak indirimi reddedilebilir. İlave olarak bu şekilde bir satın alma kredisi için yapılan geri ödemelerin ortağa yapılan örtülü kâr dağıtımı olduğu iddia edilebilir. 

 

Bu konuda geçmişte yapılmış bazı vergi inceleme ve tarhiyatlarının uzlaşma yoluyla çözülmüş olması nedeniyle vergi mahkemelerine yansımış ve çözümlenmiş örnek bir olay bulunmamakta. Dolayısıyla söz konusu potansiyel riskin değerlendirilmesi ve gerek yatırımcılara gerek kredi veren kuruluşlara sağlıklı bir analiz sunulması da mümkün değil.

 

Yatırım Kararlarını Etkiliyor

Türkiye’de yatırımcılar arasında uzun zamandır tartışılan ancak mevzuat eksikliği veya uygulamadan kaynaklanan belirsizlikler sebebiyle netleştirilmeyen bu gibi konular yatırımcıların kararlarını etkiliyor. Daha fazla yabancı yatırımcı çekmek, bu yatırımcılara daha şeffaf ve eşit rekabet ortamı sağlamakla mümkün olur. Yatırımların finansal ve vergisel planlanması, bu anlamda çok önemli. Türkiye gibi özellikle daha çok ve uzun vadeli yabancı yatırım çekmek isteyen bir ülkede, bu gibi tartışmalı konular, yatırımcıların, finansal piyasa oyuncularının ve onlara destek veren danışmanların görüşleri alınarak ortak bir çözüme kavuşturulabilirse ülkenin ekonomik gelişmesi için olumlu bir adım atılmış olur.

 

Vergi Sorunu

Borçlanarak hisse satın alma işleminde en önemli vergisel kriterlerden biri, hisse alımı için alınan borç üzerinden yüklenilen finansman giderlerinin (faiz, kur farkı gibi) gider olarak dikkate alınabilme olanağıdır. Kurumlar Vergisi Kanunu, istisna kazançları düzenleyen 5’inci maddesinde, iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderlerinin istisna dışı kurum kazançlarından indirilmesine olanak veriyor. *

 

Hangi Kurum Yararlanıyor?

Bu hükmün yatırımcılar için pozitif bir anlamı olmakla birlikte, uygulamada ancak iştirak hissesi alımı dışında başka ticari faaliyeti olan ve bu faaliyeti dolayısıyla vergiye tabi kazancı olan (yani Türkiye’de ticari faaliyet kapsamında kazanç elde eden) bir kurumun yararlanması mümkün. Şöyle ki finansal yatırımcıların, girişim fonlarının veya Türkiye’ye ilk kez yatırım yapacak yabancı bir şirketin, Türkiye’de kuracağı bir yatırım şirketinin başka ticari faaliyeti olmadığı ve vergiye tabi kazancı oluşmadığı için fiilen finansman gider indiriminden yararlanması mümkün değil.

 

Fiyatları ve Rekabeti Etkiliyor

Bu gibi bir durum, yatırımcıların finansman maliyetlerini vazgeçilen kurumlar vergisi tasarrufu (finansman giderlerinin yüzde 20’si) kadar artırıyor ve Türkiye’de yapılan birleşme, satın alma ve özelleştirme gibi projelerde teklif edilen fiyatları etkiliyor. Diğer taraftan ihaleye teklif veren firmalar arasında, Türkiye’de ticari faaliyet kapsamında kazanç elde eden ve finansman giderlerini kurumlar vergisi matrahından indirme olanağı olan şirketlere de avantajlı fiyat sunma olanağı veriliyor. Begüm Kitiş/ http://www.kpmgvergi.com/Blog

 

* Kurumlar Vergisi Kanunu Madde 5-3: “İştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesi kabul edilmez.”

 


 Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı Özdoğrular smmm ltd. şti./Mehmet Özdoğru ve/veya ozdogrular.com./com.tr' ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.