Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Sermaye Düzeltmesi Fark Hesaplarının Vergilendirilmesi (Değer Artış Fonlarından Farkı, Sorunları ve Öneriler) PDF Yazdır e-Posta
17 Nisan 2011

Image

"Sermaye Düzeltmesi Olumlu Farkı"nın, "Değer Artış Fonları"ndan farklılığı bu yazının temel konusunu oluşturuyor. Vergilendirme şartı sayılan, farkın başka bir hesaba nakledilmesi veya işletmeden çekilmesiyse, odak noktasını.

I- GİRİŞ

Oluşum ve mahiyet bakımından değer artış fonlarıyla farklılığına rağmen; vergilendirme koşulları ve şeklindeki benzerliğin irdelendiği yazımız dört bölümden oluşuyor: İlk bölüm mevcut ve mülga düzenlemelerle ilgili. Değer artış fonları ile sermaye düzeltmesi fark hesaplarının oluşumları ve mahiyetleri, üçüncü ve dördüncü bölümlerde ele alınıyor. Son bölümdeyse oluşum ve mahiyet farklılıkları dikkate alınarak, sermaye düzeltmesi olumlu farkları değerlendirilmiş, sorunlar ve muhtemel çözümler tartışmaya açılmıştır.

 

II- KONUYA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

Bilindiği üzere kamuoyunda enflasyon muhasebesi olarak adlandırılan enflasyon düzeltmesi uygulaması, 5024 sayılı Kanunla Vergi Usul Kanunu’nda (VUK) değişiklik yapılmak suretiyle vergi mevzuatımıza girmiştir. Bu kapsamda da, 31.12.2003 tarihli bilançolarla 2004 yılı mali tablolarındaki parasal olmayan değerler, enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuştur. Ancak takip eden hesap dönemlerinde, enflasyon düzeltmesi yapma koşulu olan fiyat endeksindeki artışın geriye doğru 12 ve 36 aylık süreçte % 10 ve % 100’lük oranları aşmamış olması nedeniyle (VUK mükerrer md. 298/A) enflasyon düzeltmesi yapılmamıştır.

Enflasyon oranlarının istikrarlı bir biçimde düşmeye başladığı bir dönemde yapılan bu düzenleme (!), uygulamanın kısa sürede sona ermesi dolayısıyla yeterince tartışılamamıştır. Ancak, öncesi olmayan ve bilinmeyen bir konu değildir. Tartışacağımız sorunun çözümü açısından, enflasyon düzeltmesinin yürürlükten kaldırdığı uygulamalar işimizi kolaylaştıracak ayrıntılar içermektedir.

A- MÜLGA DÜZENLEMELER

Enflasyon, Türkiye ekonomisi ve maliyesi açısından yeni bir olgu değildir. Bu nedenle de, enflasyonun mali tablolar üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek ve yine enflasyondan kaynaklanan fiktif kârları (ya da zararları) vergi matrahı dışında bırakmak amacıyla, 1963 yılından itibaren farklı tarihlerde çeşitli müesseseler ihdas edilmiştir. Vergi mevzuatımızdaki bu müesseseler, çeşitli gerekçelerle; yeterli efektif korumayı sağlamadığı, bütüncül bir sistem olarak tasarlanmadığı, karmaşık yapısı vb. nedenlerle hep eleştirilmiştir. 5024 sayılı Kanunla yapılmış (yeni) düzenlemenin gerekçesi de önemli ölçüde bu eleştirilere dayalıdır.

Tartışılan konuyla ilgisi ve benzerliği dolayısıyla, daha önce vergi mevzuatımızda var olan ve enflasyon düzeltmesi uygulamasının yürürlükten kaldırdığı iki uygulamayı, okuyucunun dikkatine sunacağız.

İlki iştirak hissesi ve amortisman konusu varlıkların elden çıkarılmalarında maliyet endekslemesi uygulaması. Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) 38. maddesinin 5024 sayılı Kanunla kaldırılmadan önceki dördüncü fıkrasında düzenlenmiş olan uygulamaya ilişkin hüküm şu şekildeydi:

“Mükelleflerin iktisap tarihinden itibaren en az iki tam yıl süreyle işletmelerinde kayıtlı bulunan gayrimenkul, iştirak hisseleri ve amortismana tabi diğer iktisadi kıymetleri elden çıkarmaları halinde, bu iktisadi kıymetlerin maliyet bedeli bunların elden çıkarıldıkları ay hariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsü’nce belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki artış oranında artırılarak kazancın tespitinde dikkate alınabilir.

Bilanço esasında defter tutan mükellefler tarafından artırılan maliyet bedeline tekabül eden kazançlar, bilançonun pasifinde özel bir fon hesabında gösterilir. Bu fon, sermayeye ilave dışında herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, o yılın kazancına dâhil edilerek vergiye tabi tutulur.”

Bahsedeceğimiz uygulamaların ikincisi, "yeniden değerleme" uygulaması. Vergi Usul Kanunu’nun 5024 sayılı Kanun ile değişmeden önceki mükerrer 298. maddesinde düzenlenen yeniden değerleme uygulamasının, tartışılan konu ile ilgili hükümleriyse şu şekildeydi:

“Bilanço esasına göre defter tutan gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri, bilançolarına dâhil amortismana tabi iktisadi kıymetleri ve bu kıymetler üzerinden ayrılmış olup bilançolarının pasifinde gösterilen amortismanları, her hesap dönemi sonu itibariyle aşağıdaki şartlarla yeniden değerleyebilirler.

Değer artışı, amortismana tabi iktisadi kıymetlerin yeniden değerlemesinden önceki net bilanço aktif değerlerinin, bu kıymetlere yeniden değerleme oranının tatbikinden sonra bulunacak net bilanço aktif değerlerinden indirilmesi suretiyle bulunur.

Mükellefler değer artışını, pasifte özel bir fon hesabında gösterirler. Kurumlar vergisi mükellefleri, değer artışının tamamını sermayelerine ilave edebilirler. Bu suretle sermayeye eklenen değer artışları, ortaklar tarafından işletmeye ilave edilmiş kıymetler olarak kabul edilir. Değerleme yapılan kuruma iştirak eden işletmelerin aktifinde bu nedenle meydana gelen artışlar ise pasifte özel bir karşılık hesabında gösterilir ve bu karşılık sermayenin cüzü addolunur. Karşılık hesabında gösterilen değer artışı kurumlar tarafından sermayeye eklenebilir. Bu işlemler kâr dağıtımı sayılmaz.

Bankalar yeniden değerleme neticesinde doğacak değer artışlarını, nakit karşılığı hisse senedi ihracı suretiyle sermaye artırımına gidilmesi ve taahhüt edilen pay bedellerinin ödenmesi şartıyla sermayelerine ekleyebilirler. Ancak, her yıl sermayeye eklenecek değer artışı, taahhüt edilen pay bedellerinin ödenen kısmına isabet eden miktarı aşamaz.

Bilançonun pasifinde özel bir fon hesabında tutulan değer artışları, Türk Ticaret Kanunu’nun 422. maddesinin uygulanmasında ödenmiş sermaye, Bankalar Kanunu’nun uygulanmasında ise ihtiyat addolunur.

Değer artış fonu, sermayeye ilave dışında herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemin yapıldığı dönem kazancı ile ilişkilendirilmeksizin bu dönemde vergiye tabi tutulur. Gelir vergisi mükelleflerince ayrılan değer artış fonu başka bir hesaba aktarılamaz; aktarılması veya sermayeye ilave edilmesi halinde işletmeden çekilen değer olarak kabul edilir.”

B- VERGİ USUL KANUNU’NUN YÜRÜRLÜKTEKİ DÜZENLEMELERİ

5024 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle VUK’a eklenen geçici 25. madde, 31.12.2003 tarihli referans bilançodaki parasal olmayan kıymetlerin (ilk) düzeltilmesine ilişkin olup; maddenin (g) bendi şu şekildedir.

"31.12.2003 tarihli bilançonun düzeltilmiş aktif toplamından düzeltilmiş sermaye, düzeltilmiş hisse senetleri ihraç primleri ve düzeltilmiş hisse senedi iptal kârları ile borç toplamının çıkarılması sonucu bulunan fark, geçmiş yıllar kâr/zararı hesabında gösterilir. Bu şekilde tespit edilen geçmiş yıl kârı vergiye tâbi tutulmaz, geçmiş yıl zararı ise zarar olarak kabul edilmez.

Pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tâbi tutulur (5228 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle değiştirilen cümle). Ancak özsermaye kalemlerine ait enflasyon farkları düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilir; bu işlemler kâr dağıtımı sayılmaz."

5024 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değişen VUK’un mükerrer 298. maddesi, uygulama yıllarındaki bilançoların düzeltilmesine ilişkin hükümler içermekte olup; maddenin konumuzla ilgili (A) fıkrasının (5) numaralı bendinin 5. paragrafı, yukarıda verilen hükmün 2. paragrafıyla birebir aynıdır.

C- İDARİ DÜZENLEMELER VE YORUMLAR

5024 sayılı Kanunla düzenlenen enflasyon düzeltmesi uygulamasında, başka bir hesaba naklinin ya da işletmeden çekilmesinin vergilendirme şartı sayılacağı enflasyon fark hesapları, olayın doğası gereği bilançonun pasifinde yer alan kalemlerle sınırlandırılmıştır. Ancak parasal olmayan pasif kalemler arasında yer alan avans ve depozitoların, kâr yedeklerinin, sabit kıymet yenileme fonu gibi özel amaçlı fonların, değerleme farklarıyla birlikte başka hesaba aktarılmasının bu kapsamda sayılmayacağı; bunun bu kalemlerin özellikleri gereği olduğu hususu 328 Sıra No.lu VUK Genel Tebliği ile duyurulmuştur.

Bu durumda bahis konusu kalem, sermaye düzeltmesi olumlu farkları hesabıyla sınırlıdır ve Kanun hükmü gereği vergilenmemesi için ya düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarından mahsup edilecek ya da sermayeye eklenecektir.

Ancak Gelir İdaresi Başkanlığı; "sermayeye eklenmiş olan pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının, şirketin sermaye azaltımı yapması veya tasfiye edilmesi sebebiyle ortaklara dağıtılması halinde, işletmeden çekilen tutarların öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulması, vergi sonrası dağıtılan kazancın da kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması gerektiğini"(1) belirterek, vergilenmemenin bir sınırı olduğunu hatırlatmıştır.

Gelir İdaresi’nce yapılmış bahis konusu açıklama ve yorumlar, üzerinde durulması gereken çok önemli ayrıntılar içermektedir. Buna göre;

- Kanun metninde pasif kalemlere ait fark hesapları ibaresi geçse de, bu ifade sermaye düzeltmesi olumlu farklarıyla sınırlandırılması gereken bir hükümdür ve son derece yerinde bir yorumdur.

- Sermayeye ilave edilse bile söz konusu fark, sermaye azaltımı halinde ya da en geç şirketin tasfiyesi sırasında vergilendirilecektir. Yani sermayeye ilave edilmekle sağlanılacak, aslında sadece bir vergi ertelemesidir.

Belirttiğimiz son hususa katılmamız, yazımızın bundan sonraki bölümlerinde ifade etmeye çalışacağımız gerekçelerle elbette mümkün değildir.  Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı’nın bu yorumuyla, Gelir İdaresi’nin diğer birimlerince verilmiş muktezalardaki yorumlar da çelişmektedir. Nitekim İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü, Usul Müdürlüğü’nün bir yazısında(2):

“... ‘Pasif hesaplara ait fark hesaplarının işletmeden çekilemeyeceği, başka hesaplara aktarılamayacağı’ şeklindeki hüküm, farkın ilişkin olduğu hesabın başka bir hesaba mahsup edilmek üzere aktarılması halinde uygulanmayacağı anlamına gelmektedir.

Ayrıca enflasyon düzeltmesi ile ilgili olarak, gerek Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298 gerekse geçici 25. maddelerinde ve gerekse konu ile ilgili açıklamaların yer aldığı 328 ve 338 Sıra Numaralı Vergi Usul Kanunu  Genel Tebliğlerinde, öz sermaye kalemlerine ait enflasyon fark hesaplarını sermayeye ilave eden şirketlerin belirli bir süre tasfiyeye giremeyeceklerine dair  herhangi bir hüküm yer almamaktadır.

Bu nedenle de; şirketinizin tasfiyeye girmeden önce öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farklarını sermayeye ilave etmeleri durumunda, bu işlemler kâr dağıtımı sayılmayacağından, herhangi bir süre tahdidi olmaksızın vergiye de tabi tutulmayacaktır. Ancak, şirketinizin öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farklarını sermayeye eklemeden tasfiyeye girmesi durumunda, öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farklarının başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen değer olarak addedilmek suretiyle vergiye tabi tutulması gerekmektedir.”

denilmektedir.

Fark edileceği üzere açıklamalar, uygulamanın temel amacı açısından birbiriyle çelişmektedir:

- Gelir İdaresi Başkanlığı, sermaye düzeltmesi olumlu farklarının sermayeye ilavesini bir vergi ertelemesi olarak yorumlamıştır ve en geç şirketin tasfiyesinde vergilendirileceğine hükmetmiştir.

- İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı ise, sermaye düzeltmesi olumlu farklarının sermayeye ilavesini bir istisna gibi yorumlamıştır. Ancak bunun için de tasfiyeye girecek bir şirketi bile sermaye artırımına (!) zorlamıştır.

Bizim itirazımız her iki yoruma birdendir. Sorunun ve çelişkinin nedeni de, mülga düzenlemelerin fonlar için öngördüğü sermayeye ilave şartının, oluşumu ve muhteviyatı tamamen farklı olan sermaye düzeltmesi olumlu farkları için de aranmış olmasıdır ve bu şartlarla yapılan ya da yapılacak vergileme, vergilendirmenin temel ilkeleriyle çelişmektedir.

 

III- OLUŞUMU İTİBARIYLA DEĞERLEME FONLARI

5024 sayılı Kanunla düzenlenen enflasyon düzeltmesinin amacı, yürürlükten kaldırdığı müesseselerin amacıyla aynıdır: Bilanço unsurlarının güncel değerleriyle gösterimi, enflasyondan kaynaklanan fiktif kârların (ya da zararların) matrah dışında bırakılması ve sermayenin vergilendirilmesinin engellenmesi. Ancak kapsamları ve işleyişleri farklıdır. Enflasyon düzeltmesi, bilançonun aktif ve pasifini eş zamanlı olarak birlikte dikkate alan, kapsamı sınırlandırılmamış bir uygulamadır. Mülga düzenlemeler bölümünde ayrıntıları verilen maliyet endekslemesi ile yeniden değerleme ise, bilançonun sadece aktifini esas alan ve kapsamı görece sınırlı uygulamalardır.

Maliyet endekslemesinin kapsamına, belirli sürelerde elde tutulmuş olan iştirak hisseleri ile amortisman konusu varlıklar girer. Söz konusu varlıkların satışı halinde, bunların tarihi maliyetlerine göre hesaplanan kazançlarından, maliyet revizesi yoluyla enflasyon payının arındırılması esasına dayalı bir uygulamadır. Varlıkların maliyet bedeline ilave edilen fark, oluşturulan bir fon hesabında tutulur. Bunun da nedeni, hükümdeki özel koşuldur. Buna göre satış kârının bir kısmının fon hesabına ayrılmasının koşulu, sermaye artırımı amacıyla kullanılacak olmasıdır. Aksi halde farklı amaçla kullanıldığı hesap döneminde (zamanaşımı olmaksızın) ve bu hesap döneminin kârıyla ilişkilendirilmeksizin vergilendirilecektir. Fark edileceği üzere fondaki tutar, varlıkların maliyet bedellerine ilave edilen ve bu nedenle de eksik hesaplanan satış kârı tutarı kadardır.

Yeniden değerleme ise, amortisman konusu varlıkların amortismanlarına esas tutarlarında yapılan bir maliyet revizesidir. Uygulamayla birlikte amortisman konusu varlıklar, sadece elden çıkarıldıklarında değil; aktifte kaldıkları müddetçe ve tümüyle itfa olana kadar maliyet bedelleri enflasyon oranında endekslenir. Endeksleme varlığın işlem tarihi itibarıyla itfa edilmemiş kısmına uygulanır. Bu işlem sonucunda pasifte oluşan fon tutarıysa, amortisman yoluyla giderleşecek maliyet artışı kadardır. Aktife alındıkları döneme kıyasla fazladan giderleştirme hakkı tanınan bu kısmın vergilendirmeme koşulu, yine sermayeye ilave şartıdır.

Fark edileceği üzere bilançonun aktifini esas alan uygulamalarda, sermayeye ilave edilmesi şartıyla vergilenmeyen kısım, maliyet ya da amortisman yoluyla giderleşen tutar kadardır. Koşullu ayrılmaları dolayısıyla da, resmen ve fiilen birer fondurlar(3) Ve sermayeye ilave haricinde başka bir amaçla kullanımı halinde vergilenmesiyse; koşulun gerçekleşmemesi nedeniyle uygulama öncesi duruma geri dönülmesi amacıyladır.

 

IV- OLUŞUMU İTİBARIYLA ENFLASYON FARK HESAPLARI

5024 sayılı Kanunla VUK’un mükerrer 298. maddesinde düzenlenen "enflasyon düzeltmesini"  ve düzeltmenin sistematiğini şu şekilde özetlemek mümkündür.

Enflasyon düzeltmesi, bilançodaki parasal olmayan varlık, kaynak ve hesapların (amortisman gibi) enflasyon düzeltmesinde dikkate alınacak tutarlarının, düzeltme katsayısı ile çarpılmak suretiyle; bilançonun ait olduğu tarihteki satın alma gücü cinsinden hesaplanmasıdır.

Bu işlem sırasında düzeltme konusu parasal olmayan kalemlerle ilgili hesaplanan değer artışları, enflasyon fark hesaplarına kaydedilir. Enflasyon fark hesapları, enflasyon düzeltme hesabıyla karşılıklı çalışır. Enflasyon düzeltme hesabının bakiyesi de, gelir tablosuna aktarılacak (düzeltilmiş) kâr tutarıdır.

Enflasyon fark hesapları, ilişkili olduğu bilanço hesaplarına aktarılarak kapatılırlar. Ancak sermaye düzeltmesi olumlu farkları, ilişkili olduğu hesaba ilavesinin tescil gerektirmesi nedeniyle bu esastan ayrılır ve tescil edilene kadar sermayeye ilave edilmez, sermaye düzeltmesi olumlu farkları hesabında izlenmeye devam edilir.

Enflasyon düzeltme işlemi sonucunda enflasyon düzetme hesabında oluşan ve gelir tablosuna aktarılacak bakiye de, aktifte yer alan parasal olmayan varlıkların değerlerine ilave edilen farklarla, pasifte yer alan (öz) kaynakların ve diğer parasal olmayan kalemlerin değerlerine ilave edilen farklar arasındaki NET farktır.

Görüleceği üzere, fark hesaplarına kaydedilen tutarlar; ilgili varlık, kaynak ya da hesabın enflasyon nedeniyle oluşan değer kaybı karşılığıdır. Ve fark hesaplarındaki tutarların ilgili bilanço unsuru hesaplara ilave edilmesiyle, söz konusu varlık, kaynak ve hesaplar güncel değeriyle raporlanmış, amortisman ya da maliyetler de güncel değerlerine yakınsanmış olmaktadır. Konumuz olması hasebiyle ayrıca belirtilmesi gereken sermaye düzeltmesi olumlu farkıysa, diğer fark hesaplarında olduğu gibi ilgili olduğu bilanço unsurunda yani sermayede, enflasyonun neden olduğu değer kaybı karşılığıdır. Resmen olmasa da, fiilen sermayenin mütemmim cüz'üdürler ve enflasyon düzeltmesi uygulamasının önceki uygulamalardan temel farkı, bir anlamda olmazsa olmazlarındandır.

 

V- DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Oluşum ve mahiyetleri konusunda yaptığımız açıklamaların ardından, sermaye düzeltmesi olumlu farkları ve fonlar konusundaki değerlendirmelerimizi sıralamaya başlayabiliriz.

1- Enflasyonist dönemler, maliye idaresinin tedbir alması gereken dönemlerdendir. Bu konuda Anayasal yükümlülükleri vardır.

2- Bu dönemlerde maliye idaresinin alabileceği tedbirler, fiktif kârların (ya da zararların) matrah dışında bırakılması ve sermayenin vergilendirilmesinin engellenmesiyle ilgilidir. En etkili yöntemi de, öz kaynak kullanımıyla yabancı kaynak kullanımının maliyetini, faizin reel kısmı haricinde eşitleyen uygulamadır. Bu amaca yönelik olarak vergi mevzuatımıza girmiş en kapsamlı düzenleme ise enflasyon düzeltmesi uygulamasıdır.

3- Kapsamının sınırlandırılmamış olmasının dışında, enflasyon düzeltmesi uygulamasının kendinden önceki düzenlemelerden temel farkı, bilançonun aktif ve pasifini bir bütün olarak dikkate almasıdır.

4- Uygulama özet olarak, bilançonun aktifindeki varlıkların maliyetlerine eklenen enflasyon farklarının gelir; pasifindeki öz sermaye unsuru olan enflasyon farklarının da gider olarak dikkate alınması esasına dayanır. Bu sayede de uygulama, peşin bir vergilemeye dönüşmez. Ayrıca faizin reel kısmı hariç olmak üzere, varlıkların öz kaynak ya da yabancı kaynakla finanse edilmiş olmasının neden olduğu vergisel fark da önlenmiş olur.

5- Düzeltmenin sistematiği gereği, sermaye düzeltmesi olumlu farkları dâhil sermaye unsurlarının işletmeden çekilmesinin ayrıca vergilenmesi (sermaye azaltımı yoluyla ya da tasfiye sırasında), uygulamanın amacından sapmasına neden olacaktır. Bu durumu bir örnek üzerinden gösterebiliriz:

Üç ayrı işletme düşünelim. (A) işletmesi aktifindeki parasal olmayan varlıklarının tümünü yabancı kaynakla finanse etmiştir. Finansman maliyeti de yıllık enflasyon oranından %10 fazladır. (B) ve (C) işletmeleriyse aynı varlıkları öz kaynaklarıyla finanse etmiştir. (C) işletmesi birinci yılda yaptığı düzeltme sonucunda oluşan sermaye düzeltme farkını işletmeden çekmiştir. (B) işletmesiyse her düzeltme işlemi sonrasında oluşan sermaye düzeltmesi olumlu farklarını sermayesine ilave etmiştir. Şimdi ikinci düzeltmenin ardından her üç işletmenin de mevcut stoklarını satıp tasfiye edildiğini varsayıp, vergisel durumlarını değerlendirelim.

 

a) Kuruluş (01.01.2011)

 (A) İşletmesi

 

(B) İşletmesi

 

(C) İşletmesi

Kasa

100

Kredi

200

 

Kasa

100

Sermaye

200

 

Kasa

100

Sermaye

200

Stok

100

 

 

 

Stok

 100

 

 

 

Stok

100

 

 

b) 1. Düzeltme: 31.12.2011 itibarıyla enflasyon ve düzeltme oranı %50’dir. (C) işletmesi sermaye düzeltmesi olumlu farkını 01.01.2012 tarihi itibarıyla işletmeden çekmiştir.

(A) İşletmesi

 

(B) İşletmesi

 

(C) İşletmesi

Kasa

100

Kredi

320

 

Kasa

100

Sermaye

300

 

Kasa

100

Sermaye

200

Stok

150

 

 

 

Stok

 150

 

 

 

Stok

150

 FARK

 100

Zarar

70

 

 

 

Zarar

50

 

 

 

Zarar

50

 

 

c) 2. Düzeltme: 31.12.2012 itibarıyla enflasyon ve düzeltme oranı yine %50’dir.

(A) İşletmesi

 

(B) İşletmesi

 

(C) İşletmesi

Kasa

100

Kredi

512

 

Kasa

100

Sermaye

450

 

Stok

225

Sermaye

200

Stok

225

 

 

 

Stok

 225

 

 

 

Zarar

75

 FARK

 100

Zarar

187

 

 

 

Zarar

125

 

 

 

 

 

 

 

 

d) 01.01.2013 tarihinde işletme sahip olduğu stokun tamamını 450 TL bedelle satmıştır.

(A) İşletmesi

 

(B) İşletmesi

 

(C) İşletmesi

Kasa

550

Kredi

512

 

Kasa

550

Sermaye

450

 

Kasa

450

Sermaye

200

 

 

Kâr 

 38

 

 

 

 Kâr 

 100

 

 

 

FARK

100

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kâr 

150

 

Şimdi örneğimizdeki farkları çözümleyebiliriz: Her üç işletmenin de kârı        -tasfiye- farklıdır. (A) işletmesi ile (B) işletmesinin kâr farkı, yabancı kaynağın reel kısmı kadardır ve normaldir. (B) işletmesi ile (C) işletmesinin kâr farkı da, işletmeden çekilen kısmın enflasyon payı kadar fazladır ve bu da normaldir. Eğer bu kısma, işletmeden çekilen tutar da ilave edilecek olursa; diğer sonuçlarla olan fark dolayısıyla uygulama amacından sapmış olacaktır. Hele bir de, sermayeye eklenmiş farklar işletmenin tasfiye edilmesi dolayısıyla vergilendirilirse, uygulamanın anlamı tümüyle ortadan kalkacaktır.

1- Sermaye düzeltmesi olumlu farklarının sermayeye ilavesinin bir vergi ertelemesi olduğu yorumuna bu durumda katılmamız mümkün değildir. Ya da sermaye artırımının, ileride yapılacak bir dağıtımın peçelenmesi gibi kullanılabileceği kaygısına. Sermaye azaltımı, ayrıca bir yazı konusu olabilecek ayrıntıda ve prosedürü sermaye artırımına kıyasla oldukça fazla ve görece zor bir uygulamadır. Düzeltme uygulamasının bu kaygıyla yorumlanması ve kapsamının daraltılması, aslında bir başka peçeleme riskine davetiye çıkaracaktır. Yani görece avantajı dolayısıyla, işletmeler yabancı kaynak kullanımına ya da kullanıyor gibi işlemler yapmaya zorlanacaktır. Ayrıca belirtilmesi gereken diğer önemli bir husus, sermayeye ilave edilmiş yeniden değerleme değer artış fonlarının, bir sermaye azaltımı ya da tasfiyede vergilenmemiş olmalarıdır.  

2- Vergilenmemesi için, sermaye düzeltmesi olumlu farklarının hemen tasfiye öncesinde sermayeye ilave edilmesi gerektiği yorumuna da katılmıyoruz. Tasfiyeye girecek bir işletmeden sermaye artırmasını istemek, kanaatimizce uygulamanın yersizliğinin önemli bir göstergesidir. Sermaye düzeltmesi olumlu farklarının sermayenin bir cüzü sayılmaması ve tasfiye sırasında zorunlu olarak başka hesaplara devredilmiş olacağı varsayımına dayanmaktadır.

3- Oysa değer artış fonlarından farklı olarak sermaye düzeltmesi olumlu farkları, resmen olmasa da fiilen sermayenin bir cüzüdür. Sermayeye ilave edilen yenidene değerleme değer artış fonlarında olduğu gibi, ortaklar tarafından işletmeye ilave edilmiş kıymet sayılması gerekir. 

4- Bir yorum değişikliğiyle, sermaye azaltımı ve tasfiye sırasında vergilendirilmemeleri de sorunu tam olarak çözmeyecektir. Çözüm bahis konusu Kanun hükmünde ya da Türk Ticaret Kanunu’nun sermayeye ilişkin hükümlerinde yapılacak değişikliğe bağlıdır. Bu yapıldığında da, uygulamanın itibarı ve etkinliği artırılmış olacaktır.

 

Süleyman ÜÇKUYU*

Yaklaşım

 

*       Baş Hesap Uzmanı

(1)    Gelir İdaresi Başkanlığı’nın, 01.02.2008 tarih ve B.07.1.GİB.0.02.29 sayılı Muktezası.

(2)    04.07.2006 tarih ve B.07.1.GİB.4.34. 19.02/VUK-1/mük 298-507 sayılı Yazı.

(3)   Türk Dil Kurumu’nun internet üzerinden erişilebilen sözlüğünde fon, “belirli bir iş için gerektikçe harcanmak üzere ayrılıp işletilen para ya da kaynak” olarak tanımlanmıştır.