Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Vergileme için "Fiziki İşyeri" Şart Değil, Satış Vergisiz Olmaz? PDF Yazdır e-Posta
13 Temmuz 2018

Dijitalleşen ekonomide "vergi almak" neden zor?

Dijitalleşen ekonomide vergi almanın neden zor olduğu sorusunun cevabı içinde bulunduğumuz çağla ilgili. Eskiden ticaret yapanların bir "mağaza veya dükkan" gibi "sabit bir yere" ihtiyacı vardı. Ancak dijitalleşen ekonomide iş modelleri değişti. Günümüz teknolojisi sayesinde şirketler yeni iş modelleri geliştirdi ve yeni iş modelleri sayesinde "sabit bir işyeri" olmadan da ticaret yapılabiliyor. 

Örnek vermek gerekirse;

  • AirBnB: Taşınmaz sahibi değil ama kiralama yapabiliyor.

  • Alibaba: Envanter taşımıyor ama pek çok tür mal satıyor.

  • Booking.com: Otel sahibi değil ama otel odası satın alabiliyorsunuz.

  • Twitter, Facebook: İçerik üretmiyor, içerik kişiler sayesinde paylaşım platformuna dönüşmüş durumda.

Bu iş modelleri sayesinde "Airbnb" ve "Booking.com" aracılık hizmetleri, "Twitter", "Instagram", ve "Facebook" reklam hizmetleri sunuyor. Gelirlerini bu faaliyetlerden elde ediyor. 

Dijital şirketlerin pazar değerleri milyar dolarlar ile ifade ediliyor. 

Ancak bu şirketlerin ödedikleri vergi gündeme geldiğinde ise kamuoyu algısı oldukça olumsuz bir fotoğraf veriyor. Bu nedenle kamuoyu kamu harcamalarının karşılanması ve vergide adaleti sağlamak için hükümetlerin harekete geçmesi beklentisi içinde. AB ülkeleri vatandaşlarının yaklaşık % 75'i, AB'den vergi kayıp kaçağına karşı mücadele bekliyor. Yapılan bir kamuoyu araştırmasında katılımcıların %75'i mevcut uluslararası vergilendirme kurallarının dijital iş modellerine göre faaliyete sahip şirketlerin belirli vergi rejimlerinden yararlanmalarına ve vergi yüklerini düşük seviyelerde gerçekleşmesine izin verdiğini düşünüyor.

Bu algı neden? Bunun sebebi dijital şirketlerin "vergi idareleri" tarafından takibinin zor olması. Çünkü bu şirketlerin iş modelleri "fiziki bir işyeri (bina, fabrika gibi)" olmadan faaliyet yapmalarını mümkün kılıyor. Dijitalleşen ekonomi öncesindeki uygulanan "fiziki işyerine bağlı vergileme kuralları", yeni ekonomik ortamda etkin çalışmıyor, verimli olmuyor. Vergilemeyi zorlaştırıyor. 

Öncelikle dijital şirket kazancını "kurumlar vergisi" gibi vergi ile "işyerinin veya kurumun safi kazancı esası" ile vergilemek tek başına bir ülkenin alacağı önlemler ile zor. Çünkü dijital ekonomi modelinde klasik işyeri veya şirket görmek her zaman mümkün olmuyor. 

OECD'nin yaklaşımı nasıl?

OECD'nin bu konuda bir önerisi var mı? Bu soruya evet demek zor.

Dijital ekonomide en önemli vergileme sorun, safi kazanç üzerinden alınan kurumlar vergisinin nerede doğduğu konusudur. Çünkü fiziki bir işyerine atfedilmeden kazancın ne kadarının o ülkeye ait olduğunun tespiti zor. 

OECD, Matrah Aşındırması ve Kar Aktarımı (BEPS) Eylem Planındaki 1 No'lu Aksiyon ile "dijital ekonominin vergileme zorluklarını" ele alan rapor yayımladı. Bu rapor daha çok bu ekonomik model ve işleyişleri ele alıyor. Raporda, OECD bir vergileme yöntemi önermiyor. Son olarak G20 Maliye Bakanlarının 19-20 Mart tarihleri arasında Buenos Aires'de yapılan toplantıda BEPS 1 No'lu Eylem planı ile ilgili Dijitalleşmeden Kaynaklanan Vergi Sorunları Geçici Rapor yayımlandı ve bu konuda 2020 yılına kadar uzlaşma temelli bir çözüme yönelik olarak çalışacağı açıklandı. Raporda, kısa vadede ülkelerin uygulamaları açıklanıyor. Ancak OECD'de asıl amacın, bir sonraki aşamada "uzun vadeli çok taraflı bir çözüme" doğru ilerlemenin zeminini oluşturmak olduğu ifade ediliyor. 

Dolayısıyla dijitalleşen ekonomide birçok ülke, dijital şirketlerin kendi pazarlarında yüksek gelir elde ettiklerini ve bu kazançlar üzerinden "kurumlar vergisi ödemeleri" gerektiğini dile getiriyor. Vergi toplamak için de aksiyonlar alıyorlar. Ülkelerin yasal düzenlemeler yapmalarının nedeni, mevcut uluslararası vergileme çerçevesine göre kendi ülkelerinde vergilendirilebilir bir varlıklarının bulunmamasına rağmen bu kazanç üzerinden zaman geçirmede vergi almak istemeleri. Örneğin; Türkiye'nin Ocak 2018'de yürürlüğe koyduğu, yurt dışında mukim şirketlerin kişilere sunduğu dijital hizmetler üzerinden %18 KDV alması.

Avrupa Birliği'nin yaklaşımı nasıl?

Avrupa Birliği (AB), 21 Mart 2018'de bir basın açıklaması ile "dijital vergileme paketi" açıkladı. Paketin ana hatları şu şekilde:

  • Bir AB ülkesinde dijital hizmetlerden bir mali yılda elde edilen gelirin 7 milyon Euro gelir eşiğini aşması,

  • Bir AB ülkesinden dijital hizmetlere bir mali yılda 100.000'den fazla kullanıcının erişiminin olması,

  • Bir mali yılda şirket ve iş kullanıcıları arasında dijital hizmetler için 3000'den fazla iş sözleşmesi.

AB'nin bu reform önerisi ile üye Devletlerin dijital faaliyetlerin vergilendirilmesi söz konusu olduğunda karşılaştıkları temel sorunlardan ikisine çözüm getiriliyor:

  • Bir şirketin kazançlarından vergi alabilmek için bir Üye Devlette "fiziki varlık /işyeri" artık gerekli olmayacak. Üye Devletlerin kendi topraklarında doğan kazançlar üzerinden vergileme yapması için "önemli bir dijital varlık" yeterli sayılacak.

  • Şirketlerin verilerinin oluşturulmasında giderek daha fazla önem kazandıkları ve önemli bir rol oynadıkları için, kullanıcı verisi gibi faktörler artık kazançların dağıtımında dikkate alınacak.

AB'nin geçici olarak tanımladığı diğer teklif ise yeni "Dijital Hizmetler Vergisi (Digital Services Tax)" olup; 1 Ocak 2020 tarihinden itibaren geçerli olacak ve brüt gelirler üzerinden sabit % 3 oranında alınacak:

  • Dijital Hizmetler Vergisi ("DHV"), dijital içerik veya ödeme hizmetleri sunarken, reklam alanı temini, kullanıcılar arasında doğrudan işlem yapılmasını kolaylaştıran piyasa alanlarının sunulması ve toplanan kullanıcı verilerinin iletimi de dâhil olmak üzere belirli dijital hizmetlere uygulanacak. 

  • Kümülatif olarak belirli eşikleri karşılayan işletmeler DHV'ne tabi olacak. DHV, 750 milyon Euro'nun üzerinde yıllık küresel gelire ve 50 milyon Euro'nun üzerindeki AB'de dijital hizmetlerden kaynaklanan yıllık gelire sahibi kuruluşlara uygulanacak. Eğer bu ekonomik varlık konsolide bir gruba ait ise, söz konusu eşikler grup seviyesinde değerlendirilecek.

  • DHV, kullanıcıların bulunduğu üye devletlerde olacak. Kullanıcılar farklı üye devletlerde bulunuyorsa, teklif ayrıca belirli dağıtım anahtarlarına dayanarak üye devletlere atfedilecek vergi tabanını hesaplama imkânı verecek.

  • Direktif ayrıca, üye devletlerarasında tek seferlik bir mekanizma şeklinde işbirliği yapmayı ve vergi mükelleflerinin yeni vergi ile ilgili tüm idari yükümlülükleri yerine getirmeleri için tek bir irtibat noktasına sahip olmalarını sağlıyor.     

ABD'de vergileme var mı?

Tüm katma değerin ve fikri mülkiyet haklarının ABD'de yaratılması nedeniyle kazanç üzerindeki vergileme hakkının ABD'de olması gerektiği görüşü yaygın. Bunun sebebi ABD'de1 ekonomi ile ilgili eski bir yargı kararı. ABD'de uzaktan satışlar ile ilgili "Quill Corp.'a karşı Kuzey Dakota" davasında Kuzey Dakota'nın; şirketin fiziksel bir varlığı olmadığı Kuzey Dakota'ya teslim edilen ürünlerde satış vergisi toplama yetkisinin olmadığına ilişkin 1992 tarihli Yüksek Mahkeme kararı bulunuyor.

Ancak 2016 yılından beri "ekonomik varlık (nexus)" konusu tekrar gündeme geldi ve şimdilerde "fiziki varlık (işyeri)" konusunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği tartışılıyor. Eyaletler,  Quill kararına karşı satış vergilerini yürürlüğe koymak için ekonomik nexus ilkesini hayata geçirecek yasalar çıkardılar. 2016 yılında, Güney Dakota kendi ekonomik nexus ilkesini yasaya koydu. Yasa ile Güney Dakota'da bir ekonomik nexus ilkesine bağlı satış vergisi için fiziksel bir varlığı olmayan satıcılar vergi mükellefi olacak. Mükellefiyet eşiği satıcının en az "200 ayrı satış veya toplamda 100.000 ABD Doları tutarında satış yapan" olarak belirlendi.

Bu konuda açılan davada Güney Dakota'nın ilk derece mahkemesi, Mahkemenin Quill kararı ile bağlı olduğunu belirterek davacılar lehine karar verdi. Bu sonuca varırken eyalet Yüksek Mahkemesinin gerekçesi, devletin Quill fiziksel varlık ilkesinin "yazılım ve teknolojideki gelişmeler ışığında modası geçmiş olduğu savını" reddetti. Quill davası gerekçesine bağlı olduğu sonucuna vardı. Ancak Güney Dakota Yüksek Mahkemesi, 14 Eylül 2017'de Güney Dakota'nın ABD Yüksek Mahkemesine itiraz etmesine izin veren kararı onayladı. 

İtiraz ile ilgili olarak ABD Yüksek Mahkemesi 21 Haziran 2018 tarihi itibarıyla2 "Güney Dakota'ya karşı Wayfair, Inc" duruşmasında eyalet lehine karar verdi. Mahkeme, ABD Yüksek Mahkemesi'nin 1992 yılındaki "Quill davasındaki", fiziki varlık kuralının "doğru olmayan ve yanlış" karar olduğu sonucuna varmıştır.

Karar gerekçesi neye bağlı?

Mahkeme, fiziki varlık / işyeri kuralının; eyalet pazarındaki müşterilere mal satarak bir eyalet pazarından yararlanan uzaktan satış yapan işletmeler için "yargıda olarak oluşturulmuş bir vergi koruması" olarak hizmet verdiğini belirtmiştir. Buradaki "fiziki varlık kuralı", alıcıların "kanuni bir vergiden kaçınmalarına" yardım eder ve vergi yükünün fiziki varlığı olanlardan mal alan müşterilere adil olmayan bir şekilde kaydırma sonucunu verir. Fiziki varlık kuralının reddedilmesi, Mahkeme'nin yapay rekabet avantajı yaratılmasını sağlamak üzere emsal oluşturmaya engel olmak için gereklidir.

Quill kararı, hem federalizm hem de serbest piyasa anlayışına de zarar veriyor. Kararda tanımlanan "fiziki varlık (işyeri) kuralı", eyaletlerin uzun vadeli refah arayışlarını engellemiş ve serbest piyasa katılımcılarının aynı sahada eşit şartlarda rekabet etmelerini engellemiştir.

Mahkeme, vergi mükelleflerinin fiziksel varlık standardına herhangi bir bağımlılığın "yanlış yerleştirilmiş" olduğu sonucuna varmıştır. Ayrıca, Mahkeme, "bu tür kararların mahkemelere fiziki varlık olarak sayılan şeylerle ilgili teknik ve keyfi tartışmalarda bulunma olasılığı vardır" sonucuna varmıştır.

Quill kararının "fiziki varlık kuralını" reddedip, "doğru olmayan ve yanlış" ilan ettikten sonra, Mahkeme; Güney Dakota'nın kanununun, bir eyalet vergisinin anayasaya uygun olup olmadığını belirlemek için "tam otomatik test" olarak bilinen yaklaşımın "önemli bağlantı" sınamasıyla karışıp karışmadığını incelemiştir. 

Yasanın sadece Güney Dakota'ya 100.000 ABD Dolarından fazla mal veya hizmet satan perakendeciler için geçerli olduğunu veya mal ve hizmetlerin edilmesi teslim edilmesi için 200 veya daha fazla ayrı işlem gerçekleştirdiğini gözlemleyerek; Mahkeme, satıcıların Güney Dakota'yla yaptıkları "ekonomik ve sanal temaslara dayanarak açıkça" yeterli olduğunu tespit etmiştir.

KPMG'nin yorumuna göre;  birçok eyalette, Güney Dakota'ya benzer ya da büyük ölçüde benzer nitelikte yasalar mevcuttur. Mükellefler bu eyaletlerin yakın gelecekte bu yasaları uygulamaya başlamasını beklemelidir. Buna ek olarak, diğer devletler, kendi ekonomik bağlantı (nexus) standartlarını ve eşiklerini yürürlüğe koymak için hızla harekete geçebilir veya eyalette fiziki varlığı olmayan satıcıları yakalamak için mevcut yasaları yorumlayabilirler.

Wayfair Kararının ardından, çok net olan şey; "fiziki varlık kuralının" artık eyaletlerin bağlı olduğu ve vergi mükelleflerinin güvenebileceği mevcut standart olmaktan çıktığıdır. Hatta birçok eyalet bu konuda rehber ve basın bildirisi yayımladı. Bazı eyaletler ise bu karardaki yaklaşıma paralel kanun teklifleri hazırlığına başladılar bile.

Sonuç olarak fiziki işyeri standardı gerekçesi ile 1992 yılından beri ABD'de uygulanmakta olan Quill Kararındaki 21 Haziran 2018 tarihli Karar ile bir dönem sona erdi. Yeni bir dönem başladı. Artık AB ve ABD uygulamaları diğer ülkelere örnek teşkil edecektir. Abdulkadir Kahraman

https://www.kpmgvergi.com/Blog/Pages/FullBlog.aspx?article=911

SALT Alert, 2018-01: U.S. Supreme Court Grants Certiorari in South Dakota Case Seeking to Overturn Quill  https://home.kpmg.com/content/dam/kpmg/us/pdf/2018/01/tnf-salt-quill-jan12-2018.pdf

 

U.S. Supreme Court: Initial impressions of "Wayfair" decision, https://home.kpmg.com/xx/en/home/insights/2018/06/tnf-us-supreme-court-initial-impressions-of-wayfair-decision.html