Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
İYUK’da Tek Dilekçe İle Dava Açılabilecek Durumlar PDF Yazdır e-Posta
17 Haziran 2018

Image

İYUK’da Tek Dilekçe İle Dava Açılabilecek Durumlar ,İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesi, birinci fıkrasında, birden çok idari işleme karşı aynı dilekçe ile (tek dilekçe ile) idari dava açılmasına; ikinci fıkrasında da, birden fazla kişinin müşterek dilekçe ile dava açabilmelerine ilişkin koşullara yer verilmiştir(1).

Birden çok idari işleme karşı, tek (aynı) dilekçe ile dava açılması konusunda ise bazı özellikler bulunmaktadır. Buna göre, “aynı şahsı ilgilendiren birden fazla idari işleme karşı aynı dilekçe ile” dava açılması mümkündür. Aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilmektedir(2).

Aynı kişiyi alakadar eden birden fazla idari işlemin, aynı dilekçe ile idari davaya konu edilmesi mümkün bulunmasına karşın, aynı kişiyi ilgilendiriyor olmaları dışında birden çok idari işleme karşı aynı dilekçe ile dava açılabilinmesi için maddedeki fıkra hükmüne göre, bu işlemlerin birbiri arasında;

• Maddi yönden irtibat,

• Veya hukuksal yönden irtibat,

• Veya neden-sonuç irtibatının,

bulunması gereklidir.

Birden çok idari işleme karşı, aynı dilekçe ile idari dava açılmasının yukarıda verilen üç koşulun bulunması yeterli olmayabilir. Ayrıca, madde de açık olarak belirtilmemesine karşın ilave şu koşulların da aranması gerekecektir(3).

1- Aynı dilekçe ile idari davaya konu edilen idari işlemlerin ayrı ayrı dava edilmeleri halinde bile, “İdari Yargı Düzeninin” görev sahasına girmesi gerekir.

2- İdari işlemlerin ayrı ayrı dava konusu edilmeleri durumunda, aynı idari yargı yerinin görev alanına giriyor olması gerekir.

3- İdari işlemlere karşı ayrı ayrı açılacak davalar, idare veya vergi mahkemesinin görev alanına giriyor olmakla birlikte, bir kısmının karara bağlanmasının kurul (heyet) halinde, diğerlerinin çözümünün ise, tek hakim tarafından yapılması gerekiyor ise, bu işlemlerin aynı dilekçe ile idari davaya konu edilmeleri, yine mümkün bulunmamaktadır(4).

4- Aynı kişi, mükellef veya vergi sorumluları hakkında tesis edilen birden fazla işlemin, aynı (tek) dilekçe ile idari davaya konu edilebilmesi için, Danıştay İçtihadına göre, ayrıca bu işlemlerin müstakilen davaya konu edilmeleri durumunda, verilecek kararların Kanun yollarının ve temyiz mercilerinin de ayrı olmaları gerekmektedir (5).

II- BİR YARGI KARARI VE ANALİZİ

Danıştay 7. Dairesi, 06.04.2006 tarihinde vermiş olduğu bir kararında oy çokluğu ile, mükellefin 2003/Ocak ila, Aralık ve 2004/Ocak ila Nisan dönemleri için re’sen salınan Banka ve Sigorta Muameleleri Vergilerine ve kesilen vergi ziyaı cezalarına ilişkin işlemleri iptal eden İzmir, 2. Vergi Mahkemesi’nin E. 2005/365, K. 2005/712 sayılı Kararlarını bozmuştur.

Danıştay 7. Dairesi’nin bozma kararının dayandığı gerekçeler aşağıdaki gibidir(6):

“Temyiz başvurusu; davacı adına, onaltı ayrı dönem için salınan banka ve sigorta muameleleri vergileri ve kesilen vergi ziyaı cezaları için düzenlenip onaltı ayrı vergi/ceza ihbarnamesiyle tebliğ olunan işlemlere karşı aynı dilekçeyle açılan davanın esasına girilerek kurul halinde verilen vergi mahkemesi kararının bozulması istemine ilişkindir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesinin 1. fıkrasında, aralarında maddi ve hukuki yönden bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunması halinde birden fazla idari işlemin bir dilekçe ile idari davaya konu edilebilmesine olanak tanıyan düzenlemenin amacı; aynı yargı yerinin görevine giren ve çözümleri ayrı emek gerektirmeyen idari uyuşmazlıkların aynı dava içerisinde görülmeleri sağlanarak, gereksiz zaman israfı ile masrafın önlenmesi ve farklı kararların verilebilmesi riskinin ortadan kaldırılmasıdır. Ancak; aralarında maddede aranan biçimde bağlılık ya da ilişki bulunsa bile, birden fazla idari işlemin aynı dilekçeyle idari davaya konu edilebilmesi için; bu durumun, kamu düzeni için öngörülen usul ve görev kurallarını ve bu kurallarla korunan ve Anayasa’nın 37. maddesinde öngörülen “kanuni hakim ilkesini” ihlal ediyor olmaması da gereklidir. Örneğin; bu nedenle, Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak görevine giren davaya konu edilebilecek nitelikteki bir işlemle, idare veya vergi mahkemelerinin görevine giren davalara konu olması gereken bir işlemin; idare ve vergi mahkemelerince kurul halinde çözümlenmesi gereken davaya konu edilebilecek işlemle, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 7. maddesi uyarınca, bu mahkemelerin hakimlerinden biri tarafından görülebilecek nitelikteki davaya konu edilmesi gereken işlemin, aralarında açıklanan nitelikteki bağlılık veya ilişkiye karşın; birlikte ve aynı dilekçe ile aynı yargı yerinde idari davaya konu edilmeleri olanaklı değildir. Böyle bir duruma, kamu düzeniyle ilgili olan görev kuralını ve konusu belli miktarı geçmeyen davaların tek hakimce çözümlenmesini zorunlu kılan, “kanuni hakim ilkesi”ni ihlal edici sonuçları nedeniyle izin verilemez.

Aynı nedenle, her biri ayrı idari davaya konu edildiğinde, idare ve vergi mahkemelerinin hakimlerinden biri tarafından çözümlenmesi gereken, yani yarattıkları idari uyuşmazlıkların çözümü tek hakimin görevine giren birden fazla işlemin konu unsurunu oluşturan meblağların toplamının tek hakimin görevinin sınırını oluşturan miktarı aşıyor olmasına bakılarak; bu işlemlerin, davanın idare ve vergi mahkemelerinin kurul halindeki oluşumuyla çözümlenmesini gerektirecek ve bu davalarda verilecek kararların tabi oldukları olağan kanun yolunun değişmesi sonucunu yaratacak biçimde birlikte ve aynı dilekçe ile idari davaya konu edilmeleri de uygun görülemez.

Bu bakımdan; her biri, 2576 sayılı Kanun’un yukarıda sözü edilen 7. maddesinde tek hakimle görülmesi gereken davalar için öngörülen ve anılan Kanun’un 4577 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle değişik Ek 1. maddesi uyarınca yeniden değerleme oranında yapılan artırma sonucu davanın açıldığı yıl için tespit olunan 5.390.000.000 liranın sınırının altında kalan, vergilendirme ve ceza kesme işlemini konu edinen davaya ait olan ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 5. maddesinin 1. fıkrasına uygun bulunmayan dilekçenin, Mahkemece, aynı Yasa’nın 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi uyarınca reddedilmesi gerekirken; dosyanın tekemmül ettirilerek, davanın esası hakkında karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulüne; mahkeme kararının 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan, usul hükümlerine uyulmamasının bozma sebebi olduğuna dair hüküm uyarınca bozulmasına; bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 06.04.2006 gününde oy çokluğu ile karar verildi.”

III- BOZMA KARARININ ELEŞTİRİSİ VE MUHALEFET OYU

Bozma kararında ayrışık oy ve gerekçelerini de şöylece özetleyebiliriz(7):

“2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Aynı dilekçe ile dava açılabilecek haller” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında; aralarında maddi ve hukuki yönden bağlılık ya da sebep sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı tek dilekçe ile dava açılabileceği yolundaki hüküm, 10.06.1994 tarih ve 4001 sayılı Kanunla değiştirilerek, “maddi veya hukuki yönden bağlılık” tek dilekçe ile dava açılabilmesi için yeter sebep olarak kabul edilmiştir. Bu hükmün vergi yargısı açısından uygulanabilirliği birçok durumda olanaksızdır. Zira, vergiyi doğuran olay aynı olmakla birlikte, idari yargıdaki mevcut görev dağılımı karşısında, farklı yargı yerlerinin yargısal denetimine ihtiyaç duyan birden fazla işlem söz konusu olmaktadır. Şöyle ki; vergi uyuşmazlıklarında, her ne kadar bidayet mahkemesi olarak vergi mahkemeleri yetkili ise de, uyuşmazlık konusu miktar itibariyle tek hakimce verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesi nezdinde itiraz yolu; heyetçe verilen mahkeme kararına karşı Danıştay nezdinde temyiz yolu öngörüldüğü gibi, verginin konusu itibariyle de Danıştay vergi dava daireleri arasında görev dağılımı bulunmaktadır. Bu bakımdan, tek dilekçe ile dava açabilecek hallerin sınırlı olduğu açıktır.

Hakkın sahibine teslimi olarak da adlandırabileceğimiz, “yargılama”nın, bu işlevini yerine getirirken kullanacağı aygıt usul hükümleridir. Başka deyişle, usul araçtır. Ancak, usul hükümleri, özünde kamu düzenini korumayı amaçladığından, bu hükümlere aykırılık, birçok durumda işin esasına girilmeden yargılamanın sonuçlandırılmasını gerektirir ki, bu, hukuk güvenliğinin sağlanması açısından da zorunludur. Bu bakımdan, usul hükümlerine uyma yargı yerleri açısından genel bir zorunluluktur.

Kural bu olmakla birlikte, vergi yargısında, uyuşmazlık konusu tutar yönünden, 2577 sayılı Kanun’un yukarıda anılan 5. maddesine sıkı sıkıya bağlılık; vergiyi doğuran olayın ve bunun sonucunda salınan verginin aynı olmasına karşın, uygulamada da rastlanıldığı gibi, tek hakimce verilen kararlar ile heyetçe verilen kararların farklı olmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak da, kamu düzenini koruma adına, kamu düzenini ve hukuk güvenliğini sarsıcı bir görünüm ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki bu durum, davaların en hızlı ve en ekonomik bir biçimde sonuçlandırılması olarak tanımlanan“ usul ekonomisi”ne de aykırılık teşkil etmektedir.

Bu nedenle, aralarında maddi ve hukuki yönden bağlılık ve sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla ihbarnameye karşı, tek dilekçe ile dava açılmasında kamu düzenine aykırılık söz konusu olmadığından, işin esasının incelenmesi gerektiği oyu ile karara karşıyım.”

IV- SONUÇ

Özetlemek gerekirse;

1) Olayda, yerel Vergi Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararda, kararın dayandığı gerekçe, Sigorta Şirketlerinin BSMV mükellefi olmaları gerektiğidir. Zaten, davanın özü ve konusu da budur.

Sigorta Acentelerinin, BSMV’ye tabi olmayacakları hususudur.

2) Diğer yandan, vergi inceleme raporu/raporlarına dayalı re’sen tarhiyatta mükellef bu verginin konusuna açıkça, “acentelerin” girmedikleri, 6802 sayılı Yasa’nın … madde hükmünde belirtilmiştir.

3) Olayda, davanın “esasına girilerek” karara bağlanması gereken bir mesele, tekrar yerel mahkemeye bu gerekçe ile yollanması, işin özünü, davanın asıl konusunu etkilememektedir. Sadece zaman kaybına neden olmaktadır.

4) Aralarında maddi ve hukuki yönden irtibat ve neden-sonuç ilişkisi bulunan birden çok ihbarnameye karşı, tek dilekçe ile dava açılmasında kamu düzenine aykırılık söz konusu olmayacaktır.

(1) İYUK md. 5 (18.06.1995 tarih ve 4001 sayılı Kanun md. 3)

(2) İYUK md. 5 (4001 sayılı Kanun’un 3.md. değişen yeni şekli, 18.06.1994)

(3) Ayrıntılı bilgi için bkz. KIZILOT Şükrü-KIZILOT Zuhal, “Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları”, Güncelleşmiş 14. Baskı, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara, 2008 s.404-407

(4) Turgut CANDAN, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Maliye ve Hukuk Yayınları, Ekim 2005, Ankara, s. 267,

(5) Dn. 7. D.’nin, 15.02.1985 tarih ve E.1984/3374, K.1985/490, Danıştay Dergisi, s. 60-61, s. 321

(6) Dn. 7. D.’nin, 06.04.2006 tarih ve E. 2005/5722, K. 2006/1099 sayılı Kararı.

(7) Dn. 4. D.’nin, 25.10.1989 tarih ve E. 1989/1246, K. 1989/3715 sayılı Kararı (07.03.1990 tarih ve 20454 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)

Kaynak:Av. Nazlı Gaye Alpaslan Güven