Limited Şirket Hisse (Ortaklık Payı) Haczi
29 Ekim 2018

Image

Giriş

Ticaret Kanunu’muzda 573 ve 644. maddeleri arasında düzenlenen limited şirket, ülkemizin ticari hayatında, önemli bir yer tutmakta olup ülkemizin en yaygın şirket türünü oluşturmaktadır. Limited şirketlerin anonim şirketlere nazaran daha az sermaye gerektirmesi, basit yönetim şekline sahip olması, kişisel unsurları koruması ve şirket borçlarından dolayı şirket malvarlığı ile sorumlu olunması bunun en önemli sebepleri arasında yer almaktadır[2].

Limited şirketin tanımı ve esas özelliklerine ilişkin açıklamalar, TTK m. 573’te yapılmıştır. Buna göre; “(1)Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur. (2) Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler. (3) Limited şirket, kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilir.”

Limited şirketler ile ilgili son yasal değişiklikler sonucunda limited şirketler, anonim şirketlere yaklaşmıştır[3]. Yeni sistemde limited şirketler, adeta “küçük anonim şirket” niteliğine bürünmüştür[4]. Bu husus özellikle limited şirket hisse haczi ve satışında görülmektedir. Limited şirket hisse haczinde 6102 sayılı Ticaret Kanunu ile önemli değişiklikler olmuştur. Limited şirket hisse haczine ilişkin düzenlemeler daha önce şahıs şirketi hisse haczi düzenlemesine yakınken mevut düzenleme, limited şirket hisse haczini anonim şirket hisse haczine yaklaştırmıştır.

A- Genel Olarak Şahıs Şirketleri ve Sermaye Şirketlerinde Hisse Haczinin Temel Özellikleri

Bir alacaklının, aynı zamanda bir şirket ortağı konumunda olan borçlusundan olan alacağına ilişkin olarak, şirkete hangi ilke ve esaslar çerçevesinde başvurabileceği “Ortakların kişisel alacaklıları” başlıklı TTK’nın 133. maddesinde düzenlenmiştir. Burada temel olarak şirket türüne göre bir ayrım yapılmıştır.

TTK’nın 133’üncü maddesinin birinci fıkrası şahıs şirketlerinde ortakların kişisel alacaklılarının alacaklarını ortaklıktan nasıl alabileceğini düzenlemiştir. Buna göre “(1) Bir şahıs şirketi devam ettiği sürece ortaklardan birinin kişisel alacaklısı, hakkını şirketin bilançosu gereğince o ortağa düşen kâr payından ve şirket fesholunmuşsa tasfiye payından alabilir. Henüz bilanço düzenlenmemişse alacaklı bilançonun düzenlenmesi sonucunda borçluya düşecek kâr ve tasfiye payı üzerine haciz koydurabilir.”. Bunun dışında elbette TTK m. 133/IV’e göre şahsi alacaklılar, ortağın şirket dışındaki malvarlığına genel hükümlere göre de başvurma hakkına sahiptir. Dolayısıyla bir şahıs şirketi türünde ortaklardan birisinin kişisel alacaklısı, alacağını o ortağa düşecek kâr payından veya ortaklık sona ermiş ve tasfiye aşamasına geçmiş ise tasfiye payından alabilecektir. Alacaklının doğrudan haciz ve satış uygulayabileceği bir ortaklık payı bulunmayacaktır. Bu kural, kollektif şirketlerde “haciz ve şirketin feshini isteme” başlıklı TTK m. 249 ile birlikte yorumlanmalıdır. Buna göre, şahıs şirketlerinde alacaklı, öncelikle ortağın kâr payına ve şahsi mallarına haciz koydurabilir. Bunlar borcu karşılamaz ise, şahsi alacaklı, tasfiye sonucundan borçlu ortağa düşecek paya haciz koydurmaya ve altı ay önce ihbarda bulunmak ve hesap yılı sonu için hüküm ifade etmek üzere, mahkemeden ortaklığın feshini istemeye yetkilidir. Mahkemece feshe karar verilmeden önce borcun ortaklık veya diğer ortaklarca ödenmesi durumunda fesih davası düşer. Bu ilke ve esaslar TTK m. 328 gereğince adi komandit şirketlerde de uygulanır[5]. Görüldüğü üzere, şahıs şirketlerinde güven unsurunun önemli olması nedeniyle çıplak payın haczi ve satışı suretiyle üçüncü bir kişinin doğrudan şahıs şirketlerine ortak olması istenmemiş, bunun yerine alacaklının kâr payına yahut şirketin tasfiyesi suretiyle borçlu ortağa düşecek olan tasfiye payına haciz koydurabileceği düzenlenmiştir.

TTK’nın 133. maddesinin ikinci fıkrası ise sermaye şirketlerinde ortakların kişisel alacaklılarının alacaklarını ortaklıktan nasıl alabileceğini düzenlemiştir. Buna göre; “(2) Sermaye şirketlerinde alacaklılar, alacaklarını, o ortağa düşen kâr veya tasfiye payından almak yanında, borçlularına ait olan, senede bağlanmış veya bağlanmamış payların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun taşınırlara ilişkin hükümleri uyarınca haczedilmesini ve paraya çevrilmesini isteyebilirler. Haciz, istek üzerine, pay defterine işlenir.”. Sermaye ortaklıklarında alacaklıların kollektif ve komandit şirketlerde olduğu gibi, ortaklığın feshini isteme olanakları yoktur[6].

Limited şirketler de sermaye şirketi olması nedeniyle TTK’nın 133. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne tabi olacağı açıktır. Bu husus, özellikle eski 6762 sayılı Ticaret Kanunu düzenlemesinden oldukça farklıdır. Çünkü 6762 sayılı Ticaret Kanunu döneminde alacaklının tıpkı şahıs şirketlerinde olduğu gibi şirketin feshini talep etmesi gerekmekteydi. Alacaklı, tasfiye sonucunda borçlu ortağa düşecek tasfiye payından alacağını elde edebilme imkânına sahipti. Dolayısıyla, esasen bu ihtimalde haczedilen ortaklık payı değil tasfiye payı olmaktaydı[7]. İşte yeni düzenleme, limited şirketlerde doğrudan ortaklık payının haczine ve satışına izin vermesi nedeniyle önem arz etmekte ve bu yönüyle aslında anonim şirketlerde çıplak payın haczi ve satışına benzemektedir. Dolayısıyla anonim şirketlerde çıplak payın haczi için doktrinde yazılan eserlerin ve yargı içtihatlarının, limited şirket hisse haczi için de limited şirketin bünyesine uyduğu ölçüde uygulanma imkânı bulabileceği kanaatindeyiz.

B- Limited Şirket Ortağının Şahsi Alacaklısının Alacağını Alma Yöntemleri

Hem şahıs hem de sermaye şirketine ortak olanların şahsi alacaklıları TTK’nın 133. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, “(3) Bunun dışında, alacaklılar, tüm ticaret şirketlerinde alacaklarını, ortağın şirketten olan diğer alacaklarından da alabilme ve bunun için haciz yaptırabilme yetkisini de haizdir.”.TTK’nın 133. maddesinin dördüncü fıkrası ise, “(4) Yukarıdaki hükümler borçlu ortakların şirket dışındaki mallarına alacaklıların başvurmalarına engel olmaz.” hükümlerini içermektedir. ,

Bu hükümler çerçevesinde limited şirket ortağının şahsi alacaklısı alacağını şu şekillerde alabilme imkânına sahiptir;

  • Ortağın şahsi malvarlığından (TTK m. 133/4)
  • Kâr payından (TTK m. 133/2)
  • Ortaklık payından (TTK m. 133/2)
  • Tasfiye payından (TTK m. 133/2)
  • Ortağın şirketten olan diğer alacaklarından (TTK m. 133/3)

İncelememizi yaparken öncelikle limited şirket ortağının şahsi alacaklısının alacağını nasıl alabileceğine dayalı olarak bir inceleme yapacağız, bu incelemede özellikle ortaklık payının haczinin kapsamı ve usulü üzerinde duracağız. Ayrıca hacizli ortaklık payının satışının göstermiş olduğu özelliklere de değineceğiz.

I- Ortağın Şahsi Malvarlığına Başvurma Hakkı

Belirtmiş olduğumuz gibi TTK’nın 133. maddesinin dördüncü fıkrasına göre, borçlu ortakların şirket dışındaki mallarına alacaklıların başvurma hakkı saklıdır. Dolayısıyla borçlu ortağın alacaklıları limited şirket ortağının kâr payı, ortaklık payı ve tasfiye payının yanında genel hükümlere göre borçlu ortağın şahsi malvarlığına başvurma imkânına da sahiptir.

Aslında bu düzenlemeye gerek dahi yoktur. Alacaklıların bu haklarının mevcut olması eşyanın tabiatı gereğidir. Elbette ki alacaklılar, alacaklarını, borçlu ortağın şirket ortaklığı dışında kalan haklarından alabileceklerdir.

II- Kâr Payına Başvurma Hakkı

Limited şirketlerde temel amaç, kâr elde etmek ve elde edilen kârı ortaklar arasında paylaştırmaktır[8]. Limited şirket ortaklarının kâr payı alma hakları TTK m. 608’de düzenlenmiştir. Buna göre kâr payı, sadece net dönem kârından ve bunun için ayrılmış yedek akçelerden dağıtılabilir. Doğal olarak limited şirketlerde TTK m. 133/2’ye göre kâr payı hakkı da haczin kapsamı içinde olup limited şirket ortağının şahsi alacaklısı, alacağını borçlunun şirketten olan kâr payını haczettirmek suretiyle de alabilir.

Kâr payının haczi ile ilgili konumuz kapsamında iki temel sorun vardır. Birincisi, ortaklık payının haczinin kâr payını da kapsayıp kapsamadığı, diğeri ise kâr payının haczinin nasıl gerçekleştirilebileceğidir. Bu sorulara ortaklık payının haczinde değinilecektir.

III- Ortaklık Payına Başvurma Hakkı (TTK m. 133/2)

Limited şirket hisse haczi ile ilgili getirilen önemli değişiklik, artık limited şirket hissesinin de ayrı olarak haczedilebilmesi ve şirketin feshi istenmeden satılabilecek olmasıdır. TTK m. 133/2’de bu durum açıkça belirtilmiştir. Buna göre; “Borçlularına ait olan, senede bağlanmış veya bağlanmamış payların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun taşınırlara ilişkin hükümleri uyarınca haczedilmesini ve paraya çevrilmesini isteyebilirler” hükmü limited şirket hisse hacizleri bakımından yeni bir hükümdür. Dolayısıyla limited şirket hisse hacizlerinde durum, anonim şirket hisse hacizlerindeki çıplak payın haczine benzemiştir. Bu nedenle anonim şirketlerde çıplak payların hacizlerine ilişkin doktrindeki görüşler ve yargı içtihatları, bünyesine uygun olduğu ölçüde limited şirket hisse hacizlerinde de uygulama olanağı bulabilecektir.

Limited şirket hisse hacizlerine ilişkin olarak tartışılması gereken hususlar şunlardır; ilk olarak, çıplak payın haczinin kapsamının ne olacağı tartışılmalıdır. Bu açıdan hem malvarlıksal haklar bakımından hem de yönetimsel haklar bakımından bu kapsamın belirlenmesi gerekir. İkinci olarak çıplak payın haczedilmesinde usulün tespiti gerekir. Üçüncü olarak haczedilen bu payın satışının nasıl gerçekleştirileceği ve limited şirketin haklarının ne olacağı hususlarıdır.

1- Hisse (Ortaklık Payı) Haczinin Kapsamı

Limited şirketlerde hissenin haczedilmesi üzerine bu haczin pay sahibinin hangi hakları üzerinde, ne tür kısıtlamalara neden olacağı ve bu haczin kapsamının ne olacağının öncelikle değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda, pay sahibinin çıplak payının haczinin kapsamını malvarlıksal haklar bakımından ve yönetimsel haklar bakımından incelemeye çalışacağız.

a. Malvarlıksal Haklar Bakımından Ortaklık Payının Haczinin Kapsamı

aa. Kâr Payı Hakkı

Limited şirket hisse haczinin malvarlıksal haklar bakımından ilk incelenmesi gereken kapsamı kâr payı alma hakkıdır. Çözülmesi gereken ilk sorun, ortaklık payının haczinin kâr payını kapsayıp kapsamadığı ve bu çerçevede müstakbel bir alacak hakkı olan kâr payının ayrı olarak haczinin mümkün olup olmadığıdır.

Kâr payı, payın hukuki semeresidir[9]. Burada tartışılması gereken husus kâr payı haczinin niteliği ile bu belirlenen niteliğe göre haczin kapsamına bu semerenin girip giremeyeceğidir. Kâr payı, ortağın limited şirkette olan payı karşılığı hak ettiği bir alacak hakkı niteliğindedir. Alacak hakkı ise İİK m. 106/2 gereğince taşınır hükmündedir. Dolayısıyla kâr payı haczi ve satışı taşınır hükümlerine tabidir. Ayrıca TTK m. 133/2’de “Borçlularına ait olan, senede bağlanmış veya bağlanmamış payların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun taşınırlara ilişkin hükümleri uyarınca haczedilmesini ve paraya çevrilmesini isteyebilirler” hükmü karşısında taşınır hükümlerinin uygulama bulacağında tereddüt etmemek gerekir. Bu çerçevede, taşınır hacizlerinde haczin kapsamına semerenin girip girmeyeceğinin tartışılması gerekir. Taşınır malların haczinde taşınır malların semeresinin haciz sırasında aksi belirtilmiş olmadıkça, kural olarak haczin kapsamına girmediğinden, icra müdürünün hacizli malı idare yetkisi, semereleri tahsil yetkisini içermez[10].  Kural bu olmakla birlikte doktrinde bir görüş, İİK m. 92’de yer alan “Bir taşınmazın haczi hasılat ve menfaatlerine de şamildir. Haciz, taşınmaz kendilerine rehnedilmiş olan alacaklıların haklarına helal getirmez” şeklindeki düzenlemenin, taşınır hacizlerinde de uygulanması gerektiği şeklindedir[11]. Ancak bu görüş doktrinde eleştirilmiştir. İİK m. 92 hükmünün kıyasen şirket hisselerinin haczinde de uygulanması gerektiği görüşüne, kâr payı hakkının da taşınır niteliğinde olması ve İİK m. 92’nin taşınmazlar hakkında uygulama bulan istisnai bir hüküm olması, haczin intifa hakkından farklı olarak alacaklıya kullanma ve semerelerden yararlanma hakkını vermemesi nedenleriyle kabul edilemez olarak görülmüş ve kâr payının hisse haczi kapsamına girmediği belirtilmiştir[12].

Doktrinde bir başka görüş de ortaklık payının haczinin kâr payını da kapsaması gerektiği yönündedir.  Bu görüşe göre, kâr payı, ortaklık sıfatından kaynaklanan ve şirket hissesine bağlı bir haktır. Hisse haczinin konusu olarak ortaklık ilişkisinden doğan hak ve yükümlülüklerin tamamının anlaşılması gerektiği için borçlu ortağın şirket hissesinin haczedilmesi halinde, ortağın kâr hakkının da haczin kapsamına girmesi gerekir. Ancak şirket hissesinin haczinden önce oluşan kârı talep hakkı, ortağın hissesinden bağımsız hale gelip bir alacak hakkına dönüştüğü için hisse haczinin kapsamına girmemelidir[13].

Alman hukukunda müşterek hukukun da etkisiyle haciz, rehin hakkına benzetilmektedir[14]. Bu çerçevede haczin kapsamına, ortağın şirketten çıkması veya çıkarılması halinde ödenecek tazminatın gireceği ancak kâr payının girmeyeceği savunulmuştur[15].  Bu hususta Alman hukukunda da aksi görüş mevcuttur. Buna göre, haczin şirket hissesinin haczinden sonra muaccel olan ve şirket ilişkisinden doğan tüm talepleri de kapsayacağı, bu nedenle hem tasfiye payının hem de kâr payının haczin kapsamı içerisinde olması gerektiği savunulmaktadır[16].

Yargıtay, anonim şirketlerde pay senedinin haczi ile ilgili vermiş olduğu bir kararda hisse haczinin kapsamına kâr hakkının da girdiğine hükmetmiştir. Söz konusu karara göre; “Anonim şirketlerde pay senedinin haczi İİK’nın 88’inci maddesine göre, payı temsil eden kıymetli evrak niteliğinde olan hisse senedine el konulmak suretiyle haczedilebilir. Bu şekilde haczedilen pay karşılığında, borçlu ortağa ödenecek olan kar payı da haczedilir”[17].

Kanaatimize göre, TTK m. 133/2 hükmüne göre kâr payı, tasfiye payı ve ortaklık payı ayrı ayrı haczin konuları içerisinde olabilmektedir. Bu hükümle kastedilen, alacaklının sadece kâr payının veya şirket tasfiye halinde ise tasfiye payının da haczedebileceğidir. Dolayısıyla kanunun kastettiği, kâr payının ayrı olarak da haczedilebileceğidir. Yoksa çıplak payın haczinin kapsamı dışında olduğunu belirtmek değildir. Alacaklı ayrı olarak, sadece kâr payını İİK m. 89 hükmüne dayalı olarak haczedebilir. Ancak kanaatimiz, limited şirketlerde hisse haczinin kapsamına hissenin en önemli malvarlığı hakkı olan kâr payının da girmesi gerektiğidir. Bu şekilde birçok sorun daha kolay şekilde halledilebilecektir. Aksi halde alacaklı, hisse haczini gerçekleştirdikten sonra ayrıca kâr payının haczini de İİK m. 89 hükmüne göre gerçekleştirmek zorunda kalacaktır. Bir an için hissenin haczedildiğini ancak kâr payının da bir başkası tarafından haczedildiğini düşündüğümüzde, hisse haczini gerçekleştiren taraf o hisseye düşecek kâr payından bir şey alamazken kâr payını haczettiren tarafın alacağını kâr payından alabilmesi söz konusu olacaktır. Dolayısıyla hacizli bir çıplak pay söz konusu iken o hisseye düşecek kârın bir başkası tarafından alınması durumu ortaya çıkacaktır. Doktrinde bunu önlemek için, alacaklıların talebi üzerine şirket hisse hacizlerinde (çıplak payın haczinde) şirkete gönderilen haciz ihbarnamelerine, kâr payının da haczedildiğini, bundan sonra borçluya ödenecek olan kâr payının icra dairesine ödenmesi gerektiği yazdırılması önerilmiştir[18]. Bu şekilde gönderilen bir ihbarname sonucunda da elbette hem çıplak pay hem de kâr payı haczin kapsamı içerisine girmektedir. Zaten yapılan bu teorik tartışma uygulamada çoğu kez bu nedenle bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü hisse haczinin yapılması esnasında şirkete gönderilen haciz ihbarnamesine kâr payının da haczedildiği yazılmaktadır. Ancak uygulamadaki bu çözümden öte, kâr payının hissenin ayrılmaz bir parçası olduğunun kabulü suretiyle hisse haczinin kapsamına sokulması, daha pratik ve tutarlı bir çözüm olacak ve birçok sorunun önüne geçilmiş olacaktır. Örneğin kâr payı haczinin çıplak payın haczinin kapsamına girmediğinin kabulü halinde kâr payının İİK m. 89 hükümlerine göre ayrıca haczedilmesi gerekecektir. Ancak çıplak payın haczinin kâr payını kapsadığı kabul edilirse, bu durumda çıplak payın İİK m.94’e göre haczi zaten kâr payını kapsadığından ayrıca İİK m. 89’a göre haciz gerekmeyecektir.

Teorik olarak yapılan bu tartışmanın önemi öncelik hakkında söz konusu olabilecektir. Özellikle iki alacaklıdan birisinin sadece çıplak payı haczettirdiği ancak kâr payı haczine ilişkin ihbarnamede böyle bir ibarenin olmadığını, bir başka alacaklının ise özellikle daha sonraki bir tarihte kâr payını haczettirdiği (ister çıplak pay ile birlikte ister ayrı olarak) ihtimalinde çıplak payın haczinin kapsamı önem arz edecektir. İşte bu durumda, kâr payının çıplak pay haczi kapsamına girdiği kabul edilirse, önceki tarihli çıplak pay haczi sahibine ödeme yapılması gerekecektir. Aksi halde ise, bu ihtimalde, kâr payı haczine öncelik verilmesi gerekecektir. Dolayısıyla teorik tartışmanın önemi, özellikle bu öncelik hakkının belirlenmesinde (ve çıplak pay haczinde kâr payının da haczedildiğinin belirtilmediği durumda) ortaya çıkacaktır.

Teorik olarak yapılan bu tartışmanın bir başka önemi ise özellikle alacaklının çıplak payın haczini gerçekleştiren ihbarnameyi şirkete tebliğ ettirmesinden sonra ayrıca kâr payını haczettirmek için İİK m. 89 hükmüne başvurmasında söz konusu olabilir. Çünkü alacaklılar, özellikle İİK m. 94’e göre çıplak payın haciz işlemini gerçekleştirdikten sonra (hatta kâr payını kapsayacak şekilde yapılsa dahi)  İİK m. 89 hükmünde yer alan cezai sonuçlardan faydalanmak için ayrıca İİK m. 89’a göre haciz ihbarnamesi tebliğ etme yoluna da gitmektedirler. Eğer çıplak payın haczinin kâr payını da kapsadığı düşünülürse, alacaklıların ayrıca İİK m. 89’a göre cezai sonuçları içeren ihbarname gönderme taleplerinin kanaatimizce icra dairesince reddedilmesi gerekir. Çünkü haczi gerçekleştirilen bir alacağın daha sonra yeniden haczedilmesi durumu ortaya çıkabilir. Bu ise yine öncelik hakkının hangisinde olduğu tartışmasını gündeme getirecektir. Yani, icra dairesi, aynı alacaklının hem çıplak pay haczini hem de İİK m. 89’a göre kâr payı haczini gösteren ihbarnameyi tebliğ ettiğinde ve İİK m. 89 tebliğinin ulaşmasından önce, bir başka alacaklı, şirkete o ortağın hissesine yönelik olarak İİK m. 94’e göre haciz ihbarnamesini tebliğ ettirdiğinde ilk çıplak pay haczini gerçekleştiren taraf, öncelik hakkının kendisinde olduğunu İİK m. 89 ihbarnamesini “çift dikiş” veya “İİK m. 89’un cezai sonuçlarından faydalanmak için gönderdiğini” iddia edecektir. İşte bu durum ise İİK m. 89 hükümlerinin kötüye kullanıldığı, gereksiz masraflara yol açıldığı ve şirketin gereksiz yere hukuken tehdit edildiği sonuçlarına bizi götürecektir. Dolayısıyla gereksiz haciz ihbarnamelerinin önüne geçmek, çıplak payı haczeden tarafın ayrıca İİK m. 89’a başvurma yoluyla İİK m. 89’un haksız olarak kullanılmasını engellemek hatta bunun için çıplak payın haczinden sonra ayrıca İİK m. 89’a göre talep edilen ihbarname taleplerini reddetmek daha pratik ve taraf menfaatlerine daha uygun bir çözüm tarzıdır. Ancak elbette çıplak paydan ayrı olarak kâr payının da haczi mümkündür. Bu açıklamalar, çıplak payın haczinin kâr payını da kapsayıp kapsamadığına ilişkin yapılmıştır.

bb. Tasfiye Payı – Ayrılma Akçesi Hakkı

Tasfiye payı, ortağın şirket sermayesi (ve sermayenin temsil ettiği malvarlığı) üzerindeki beklenen haktır. Şirket faaliyetine devam ettiği veya ortak, şirkette kaldığı sürece talep olunmaz. Bu hak, ancak şirketin sona ermesi halinde yapılan tasfiyenin sonuçlanması ve genel kurul tarafından onaylanan kapanış bilançosunda olumlu bir bakiye kalması koşulu ile muaccel olur. Bir ortağın şirketten ayrılması halinde ise (ayrılmanın türüne göre) işlemin kesinleşmesi üzerine muacceliyet kazanır ( TTK m. 641) ve ayrılan ortağa TTK m. 642’deki koşullara göre ödenir[19].

Görüldüğü üzere şirket devam ettiği sürece veya ortak, ortaklıktan ayrılmadığı sürece bu haklar kullanılamayacaktır. Kanaatimize göre de hisse (ortaklık payı) üzerindeki haciz, tasfiye payı ve ayrılma akçesi üzerinde de devam eder. Sadece şirket tasfiye haline girerse hisse haczi yerini tasfiye hisse haczine bırakır[20]. Başka bir ifadeyle tasfiye sonucunda haczin konusu olan hisse yerine kaim olan değer (sürrogat) söz konusudur[21].

TTK m.133/2’de tasfiye payının da haczin konusu içerisinde olduğu ayrıca zikredilmiştir. Ancak bu lafız ile tasfiye payının ortaklık payının kapsamı içerisinde olmadığının belirtilmesi amaçlanmamıştır. TTK m. 133/2 ile kast edilen, sadece tasfiye payının da haczin kapsamı içerisinde olduğu, şayet şirket tasfiye halinde ise alacaklının bu tasfiye payından alacağını alabilme imkânının mevcut olmasıdır.

cc- Hazırlık Devresi Faizi

Limited ortaklıkta sermaye payları ve ek ödemeleri karşılığında faiz verilemez (TTK m. 609). Bunun nedeni, sermayenin ve ek ödemenin şirketin kâr sağlama ve paylaşma nihai amacına özgülenmiş olmasıdır[22]. TTK 609’uncu maddesi buna özel bir istisna getirmiştir. Buna göre, şirketin kuruluş aşamasında uzunca bir süre kâr elde edemeyeceği öngörülüyorsa sadece bu evre için esas sözleşme ile kararlaştırılmak şartıyla hazırlık dönemi faizi olarak adlandırılan bir faiz ödemesi kararlaştırılabilir (TTK m. 609).

Hazırlık dönemi faizinin de ortaklık payı haczinin kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Çünkü kâr payında yapmış olduğumuz açıklamalarda belirtmiş olduğumuz gibi hazırlık devresi faizi de ortaklık payına özgülenmiş olan, ortağın bir alacak hakkıdır. Ortaklık payının haczinin o paya ödenecek olan kâr payını ve benzerlerini kapsaması, ilerde çıkması muhtemel birçok sorunun önüne geçecektir. Aksi takdirde şirketin iç işleyişini bilemeyen alacaklıların hazırlık dönemi faizinin esas sözleşme ile kararlaştırılıp kararlaştırılmadığını bilmeleri çoğu kez mümkün olmayacak ve bu alacağın haczi için ayrıca İİK m. 89 hükümlerine göre işlem yapmaları gerekecektir. Şirket ise ortaklara ödenecek olan kâr payını veya hazırlık dönemi faizini kime ödeyecekleri konusunda tereddüt edecektir. Oysa ortağın ortaklık payı haczedilmiştir. Bu ortaklık payına düşen semerelerin de artık icra dairesine ödenmesi en pratik çözümdür. Şirketin kendisine ortaklık payının haczedildiğine ilişkin gelen ihbarnameleri tek tek inceleyerek nelerin kapsam içerisinde olduğunu araştırması beklenmemelidir. Uygulamada ortaklık payının haczi için gönderilen ihbarnamelerde öyle ifadeler bulunmaktadır ki zaten bizim yapmış olduğumuz bu teorik tartışma çoğu kez anlamını yitirmektedir. Çünkü bu ihbarnamelerde ortağın ortaklık payının haczedildiğini ve ortaklık payına düşen kâr payı veya diğer bütün ödemelerin artık icra dairesine ödenmesi gerektiği ihtarı yer almaktadır. Bütün bu açıklamalar, bu ihtarı göndermede ihmalde bulunmuş veya icra dairesi memurunu doğu yönlendirememiş alacaklılar için sorun teşkil etmektedir. Alacaklıların menfaati alacaklarını alabilmektir. Şirkete gönderilecek ihbarnamelerin içeriği zaten kanunda yazılı değildir. Bu ihbarnamelerin içeriği alacaklılar tarafından talep edilmekte, icra dairesi de bu talep doğrultusunda işlem yapmaktadır. O nedenle hukuku, şekli olarak ihbarname içeriklerine boğmamak gerekir. Basit çözümler ve basit uygulamalar her zaman hakların korunması için daha elverişlidir. O nedenle ortaklık payının haczinin o ortaklık payına isabet edecek olan kâr payı ve hazırlık dönemi faizini ayrıca tasfiye payını da kapsaması gerekir. Bu çözüm tarzının hukuk uygulamasına zarar vermeyeceği bilakis takip ekonomisine fayda sağlayacağı açıktır. Aksinin kabulü halinde ise artık ihbarname içeriklerinden neyin kapsam içerisinde olup olmadığının çok dikkatlice araştırılmasının gerekecektir.  Borçluya birden çok ihbarnamenin tebliğ edilme zorunluluğu doğacaktır. Kar payı haczi için ayrı, ortaklık payı için ayrı, hazırlık dönemi faizi için ayrı ihbarnameler gönderilmesi gerekecektir. Ayrıca  uygulanan ilk haczin hangisinin olduğunun tespiti için daha fazla zahmete girilecektir. Bunların yanında İİK m. 89 gibi -dünyada bu şekilde uygulama örneği olmayan- ağır cezai sonuçları olan bir ihtar sistemi içerisinde şirketlerin de zor durumda bırakılması söz konusu olacaktır.

 dd- Rüçhan (Yeni Pay Alma) Hakkı

Ortakların sermaye artırımlarına esas sermaye payları oranında katılma ve artırılan sermayeden bu oranda yeni pay alma haklarına “rüçhan hakkı” adı verilir (TTK m. 591).  Rüçhan hakkının tanınmasının amacı ortakların korunmasıdır[23]. Bu şekilde, ortakların ortaklıktaki durumlarının kötüleşmesi engellenir ve özellikle azınlık konumundaki ortaklar korunur[24]. TTK m. 591/1’e göre, ortaklık sözleşmesinde veya artırma kararında aksi öngörülmemişse, her ortağın, esas sermaye payı oranında, esas sermayenin artırılmasına katılma hakkı vardır[25].

Rüçhan hakkının doğabilmesi için ortaklık genel kurulu tarafından sermaye artırımı kararı alınarak yeni paylar çıkartılması gerekir. Ortaklığın sermaye artırımına gitmesi, ortakların mali haklarından olan rüçhan hakkını, soyut bir hak olmaktan çıkararak, onu ortaklığa karşı ileri sürülebilen somut bir hak haline dönüştürür[26].

Rüçhan hakkının ortaklık payının haczi kapsamına girip girmediği konusunun sermaye artırımının iç kaynaklardan yapılıp yapılmadığına göre bir ayrım yapılarak incelenmesi gerekir[27]. Buna göre, şirketin sermaye artırımının iç kaynaklardan yapılmasına karar verilmiş ise ortaklar, bu sermaye artırımının tescili ile birlikte ortaya çıkan bu esas sermaye paylarını, sermaye oranlarına göre, bedelsiz olarak kendiliklerinden iktisap ederler. Ortakların bu paylar üzerindeki hakları kaldırılamaz ve sınırlandırılamaz, bu haktan vazgeçme olanağı da bulunmamaktadır (TTK m. 462/3). Esas sermaye artırımının, mevcut esas sermaye paylarının itibari değerlerinin artırılması suretiyle gerçekleştirilmesi de olanaklıdır. Şayet iç kaynaklardan sermaye artırımı bu yolla gerçekleştiriliyorsa, bu durumda sermaye artırımının tescili ile birlikte, ortakların sahip oldukları esas sermaye paylarının itibari değeri de yükselir[28]. Bu açıklamalar ışığında iç kaynaklarda yapılan sermaye artırımı üzerine oluşan yeni paylar üzerinde rüçhan hakkına sahip olan hacizli pay, bu yeni paylara ortaklık payı oranında kendiliğinden hak sahibi olacağı için haczin kapsamına gireceğinden kuşku duymamak gerekir[29].

Rüçhan hakkının dış kaynaklardan artırılması halinde ise ortakların kanunda belirtilen süre içerisinde bu rüçhan hakkını kullanması gerekir. Yargıtay kararında belirtildiği üzere, bu hak, ortağın tek yanlı ve şirkete yönelteceği irade beyanıyla sonuç doğurur, bu beyan şirketin kabulüne bağlı değildir[30]. Ancak bu durum ortaklara bir yükümlülük yüklemez yani, ortaklar rüçhan hakkını kullanmaya hiçbir şekilde zorlanamazlar[31]. Bu açıklamalar ışığında olaya baktığımızda rüçhan hakkının her ne kadar malvarlıksal bir hak olmasına rağmen bu hakkın pay sahibi ortak dışında o payı haczettiren alacaklı tarafından kullanılması da sıkıntı doğuracaktır. Çünkü borçlu ortak, rüçhan hakkını kullanmaya zorlanamaz. Rüçhan hakkı kullanma yetkisi bizzat borçlu ortağa aittir[32]. Alman doktrininde de somut rüçhan hakkına haciz konulması durumunda, rüçhan hakkının alacaklı tarafından değil, borçlu ortak tarafından kullanılacağı kabul edilmektedir[33]. Ancak borçlu ortağın rüçhan hakkını kullanmak istememesi üzerine veya yeni paylar almak için yeterli parasının olmaması durumunda borçlu ortağın alacaklısının bu hakkı isterse kullanabileceği kabul edilebilir[34].  Bu durumda alacaklı bu hakkı kullanmak isterse rüçhan hakkının değerini ödemek zorunda kalacaktır. Bu durumda borçlu lehine bir pay artışı ve o payın itibari değerinin artışı meydana gelecek ve bu doğal olarak hacizli payın kapsamına girecektir.

b- Yönetimsel Haklar Bakımından Ortaklık Payı Haczinin Kapsamı 

Bu haklar ortaksal haklar olarak da tanımlanmaktadır[35]. Bu haklar ortaklık sıfatından kaynaklanan ve bu sıfata sıkı sıkıya bağlı olan haklardır[36]. Bu haklar genel kurala katılma, oy hakkı, bilgi alma ve inceleme hakkı olarak değerlendirilebilir.

Genel kurula ortaklık pay defterinde kayıtlı bütün ortaklar katılabilir. Genel kurula katılma hakkı, ortakların elinden alınamayan ve vazgeçilmez haklar arasındadır[37]. Genel kurulda kullanılacak en önemli ortaklık hakkı, oy hakkıdır. Oy hakkına ilişkin temel düzenleme TTK m. 618’de düzenlenmiştir. Ortakların oy hakkı da kural olarak ellerinden alınamayan, vazgeçilmez nitelikte bir ortaklık hakkıdır[38]. Hem Alman[39] hem de Türk doktrininde kabul edilen görüş, genel kurula katılarak konuşma, önerilerde bulunma ve nihayet oy kullanma hakkının pay sahibine ait olduğu, payın haczedilmesi halinde de değişmediği yönündedir[40].

TTK m. 614/1’e göre, her ortak, ortaklık müdürlerinden ortaklığın bütün işleri ve hesapları hakkında bilgi vermelerini isteyebilir ve belirli konularda inceleme yapabilir. Aynı şekilde bilgi edinme ve inceleme hakkı da ortaklık payına sıkı sıkıya bağlı bir hak olup ortaklık hakkının haczi bilgi edinme ve inceleme hakkını kapsamaz.

Bahsetmiş olduğumuz şekilde ana kural bu olsa da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 04.07.2007 tarihli kararında, anonim şirketlerde çıplak payın haczinde muhafaza tedbiri bakımından çok önemli bir karar vermiştir. Bu kararın ilgili kısmı şu şekildedir; “Bu ihbarnamede (bildiride), borçlunun anonim şirketteki çıplak payının haczedildiği, bu haczin pay defterine işlenmesi, ilerde hisse senedi (veya ilmühaber) çıkarılması halinde borçlunun (çıplak) payına düşen hisse senetlerinin (veya ilmühaberlerin) borçluya verilmeyip, icra dairesine (dosyasına) teslim edilmesi, borçluya çıplak pay ile ilgili bütün tebligatın bunda böyle icra dairesine yapılması ve borçlunun muvafakatinin alınması gereken bütün müşterek tasarruflar ve kararlar için borçlu ortak yerine icra dairesinin muvafakatinin alınması gerektiği (anonim şirkete) ihbar edilir (bildirilir). Böylece, borçlunun haczedilen çıplak payı üzerinde tasarruf yetkisinin kısıtlanmış olduğu (İİK m. 86, m. 94/1 c.6) anonim şirkete bildirilmiş ve buna aykırı davranışlara karşı gerekli muhafaza tedbirleri (İİK m.90) alınmış olur.”[41]. Bu karar, aslında haczedilen ortaklık payına ilişkin nasıl bir muhafaza tedbiri alınabileceğini içeren bir karardır. Bu karar, anonim şirket çıplak payı haczi için verilse de bugün için limited şirket çıplak pay haczi bakımından da uygulanabilmesi mümkün bir karardır. Eleştiriye açık bir karardır. Özellikle, yönetimsel yetkilere ilişkin borçlu ortak tarafından verilecek bütün kararların artık icra dairesinin onayı ile alınabileceğini söylemektedir. Burada iki menfaat çatışması vardır. Birinci menfaat alacaklının menfaatidir. Alacaklının alacağını alabilmek için haczettirmiş olduğu ortaklık payının alınacak olan çeşitli kararlar yolu ile engellenmesi veya imkânsız hale getirilmesi mümkündür. İşte bunu engellemek için nasıl bir muhafaza tedbiri alınacağı kanun tarafından düzenlenmemiştir. Bu muhafaza tedbirinin nasıl olması gerektiği sorusunun cevabı da oldukça zordur. Diğer menfaat ise ortağın payının sadece haczedildiği dolayısıyla mülkiyet sahibi ortağın yönetimsel haklarını kullanması gerektiğidir. Yönetimsel hakların yoğun iş yükü altında bulunan icra dairesi tarafından kullanılması fiilen güç olduğu gibi, imkânsızdır.

            Doktrinde de ifade edildiği üzere burada menfaatleri dengeleyen bir muhafaza tedbiri için kanun değişikliğine gidilmesi gerekebilir. Şirket hisse hacizlerinde bir yandan alacaklının menfaatlerini koruyacak diğer yandan ise şirketin genel işleyişine zarar vermeyecek orta bir yol bulunarak, muhafaza tedbiri alınılabileceğine ilişkin bir düzenleme olabilir. Burada haczin etkisinde olduğu gibi alacaklıların zararına neden olacak her türlü işlemin geçersizliği için alacaklının hızlı bir şekilde tedbir ve iptal kararı alabileceği bir sistem düşünülebilir[42].

2- Haczin Usulü

Haczin usulü ile ilgili değinmemiz gereken üç madde vardır. Birinci madde, değerli taşınır şeylerin haciz usulünü ve muhafaza tedbirini düzenleyen İİK’nın 88. maddesidir. İkinci olarak, iştirak halinde tasarruf edilen mallar başlıklı ancak değişiklikler neticesinde başlıkla çok ilgili olmayacak şekilde anonim şirketlerle ilgili çıplak payın da haczini düzenleyen İİK’nın 94. maddesidir. Diğeri ise, borçlunun üçüncü kişilerdeki mal ve alacaklarının haczini düzenleyen İİK’nın 89. maddesidir. İşte limited şirketlerde haczin hangi maddelere dayalı olarak ve nasıl gerçekleştirileceğinin incelenmesi önemlidir. Bu hususları ayrı ayrı incelemeye çalışacağız.

a- Ortaklık Payının (Hissenin) Haczinde İİK’nın 88. Maddesinin Uygulanıp Uygulanamayacağının Değerlendirilmesi

Taşınırlar hakkında haczedilen malların muhafaza tedbirlerinin nasıl yapılacağını gösteren İİK’nın 88 maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir; “Haczolunan paraları, banknotları, hamiline ait senetleri, poliçeler ve sair cirosu kabil senetler ile altın, gümüş ve diğer kıymetli şeyleri icra dairesi muhafaza eder.”.Haczedilen taşınır mallar maddede sayılan değerli şeylerden ise, haczin geçerliliği için bunların haczinden sonra bizzat icra dairesi tarafından muhafaza altına alınması gerekir. Bu tür taşınırlar, sadece haczedilerek üçüncü kişide ya da borçluda bırakılamaz, bırakılırsa haciz geçersizdir. Kıymetli şeylerin icra dairesince el konulmuş olması bunların haczi için geçerlilik şartıdır[43].

Bu kısa açıklamalar doğrultusunda çıplak payın her ne kadar taşınır hükmünde olmasına rağmen İİK’nın 88. maddesine göre haczedilmesi ve muhafaza altına alınması mümkün değildir. Çünkü ortada haczedilebilecek para banknot, hamiline ait senet, poliçe ve sair cirosu kabil senet söz konusu değildir. Limited şirketlerde senede bağlanmış bir ortaklık payı söz konusu değildir.

Limited şirketlerde TTK’nın 593. maddesinin ikinci fıkrası burada tartışılabilir. Hüküm şu şekildedir; “(2) Esas sermaye pay senetleri ispat aracı şeklinde veya nama yazılı olarak düzenlenir. Ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerinin, ağırlaştırılmış veya bütün ortakları kapsayacak biçimde düzenlenmiş rekabet yasağının ve şirket sözleşmesinde öngörülmüş önerilmeye muhatap olma, önalım, geri alım ve alım haklarının, bu senetlerde açıkça belirtilmesi gereklidir.”. Bu hükme göre düzenlenen senetlerin niteliği haczin niteliğini de etkileyecektir. Şayet ortada bu madde hükmüne göre düzenlenmiş senetler varsa haciz hangi usulle yapılacaktır? Doktrinde, limited ortaklıkta temel kuralın esas sermaye paylarına ilişkin bir senedin, ancak ortakların ortaklık sıfatını belgeleyen salt bir ispat vasıtası şeklinde olabileceği, limited ortaklıkta ispat vasıtası olarak çıkarılan senetlerin devri yolu ile ortaklık hakkının devredilemeyeceği, normalde nama yazılı senetlerin kanunen emre yazılı olacağı, ciro ile devredilebileceği ancak burada kastedilenin nama yazılı limited ortaklık senedi olduğu kanunen emre yazılı senet mahiyetinde olmadığı[44], dolayısıyla limited ortaklıkta ortaklık payına ilişkin olarak hamile veya emre yazılı senet düzenlenemeyeceği, limited şirketler ortaklık konumunun anonimleştirilmesine izin verilmediği görüşü hakimdir[45]. Zaten kanunun gerekçesinde de benzeri hususlar belirtilmiştir. Bu değerlendirmeler ışığında limited şirketlerde sadece ispat vasıtası şeklinde çıkarılan senetlerin İİK m. 88’e göre haczi bir anlam ifade etmeyecektir. Çünkü bu senetler İİK m. 88’in ifadesi ile ne hamiline ait ne de cirosu kabil bir senet mahiyetinde değillerdir. Ancak doktrinde TOPUZ, aksi görüştedir. Bu görüşe göre, nama yazılı senetler kıymetli evrak niteliğindedir. Nama yazılı senetlerin devri ise, senet zilyetliğinin devri ve alacağın temliki yoluyla yapılır. Şayet limited şirket hissesi için nama yazılı senet çıkarılırsa, borçlunun şirket hissesinin haczi İİK’nın 88. maddesi yoluyla nama yazılı senede el koyularak yapılmalıdır[46].

Kanaatimize göre limited şirketlerde TTK’nın 593’üncü maddesinde belirtilen durumda çıkarılan senetler ispat vasıtası niteliğinde senetlerdir. Kanunda geçen “veya” bağlacı sorun yaratmaktadır. Oysa olması gereken düzenleme “Esas sermaye pay senetleri ispat aracı şeklinde ve nama yazılı olarak düzenlenir.”. Düzenlemeyi bu şekilde anlamak ve uygulamak limited şirketlerin özelliklerine daha uygun bir yorum tarzı olur.  Limited ortaklıkta en önemli hususlardan birisi, özellikle bu ortaklık türü bakımından ortakların şahsının önemli olması nedeniyle payın devrinin güçleştirilmesi ve özellikle sözleşmesel bağlam kurallarıyla daha da zorlaştırılabilmesi hatta yasaklanabilmesidir[47]. Limited şirketlerde ortaklık sıfatının, esas itibariyle anonim ortaklık hisse senetleri gibi, bir kıymetli evraka bağlanması suretiyle ve bunların borsada işlem görerek kolaylıkla devredilebilmeleri, limited şirketlerin özüne aykırıdır. Dolayısıyla limited şirketler bakımından temel kural, esas sermaye paylarına ilişkin bir senedin, ancak ortakların ortaklık sıfatını belgeleyen salt bir ispat senedi şeklinde olmasıdır[48]. Bu açıklamaların ışığında bu şekilde çıkarılan ispat vasıtası niteliğindeki senetlerin İİK’nın 88. maddesine göre haczinin mümkün olmayacağının kabulü gerekir[49].

b. Ortaklık Payının (Hissenin) Haczinde İİK m. 94’ ün Uygulanıp Uygulanamayacağı

Anonim şirketlerde çıplak pay haczi konusu, 17.07.2003 tarih ve 4949 sayılı Kanun ile İİK m. 94’te yapılan değişiklikten önce öğreti ve uygulamada tartışmalara neden olmuştur[50]. Bu değişiklikten sonra uygulamada yaşanan sorunlar büyük ölçüde giderilmiş; haczin tamamlanma anı, alınacak muhafaza tedbirleri kanunda gösterilmiştir. Ancak bu durum da başka tartışmalara neden olmuştur[51].

Burada aslında halledilmesi gereken husus, anonim şirket çıplak pay haczi için öngörülen İİK m. 94 hükmünün limited ortaklık hisse hacizlerinde de uygulanıp uygulanamayacağıdır. Çünkü maddenin ilgili kısmı şu şekildedir; “…Anonim şirketlerde paylar için pay senedi veya pay ilmühaberi çıkarılmamışsa, borçlunun şirketteki payı icra dairesi tarafından şirkete tebliğ olunarak haczedilir. Bu haczin şirket pay defterine işlenmesi zorunludur; ancak haciz, şirket pay defterine işlenmemiş olsa bile şirkete tebliğ tarihinde yapılmış sayılır. Haciz, icra dairesi tarafından tescil edilmek üzere Ticaret Siciline bildirilir. Bu durumda haczedilen payların devri, alacaklının haklarını ihlal ettiği oranda batıldır. Haczedilen payların satışı, taşınır malların satışı usulüne tabidir. Diğer taşınırlarda icra dairesi başkasına devre mani tedbirleri alır.”. Bu metin belirtildiği gibi anonim şirket çıplak pay hacizlerinde yaşanan sorunların çözümü için getirilen bir düzenlemedir. Bu düzenlemenin yapıldığı tarihlerde limited ortaklık pay haczi farklı düzenlemelere sahipti. Limited ortaklığın ancak feshi talep edilmek suretiyle pay haczi (tasfiye payı olarak) mümkündü. Ancak yeni düzenleme ile, limited şirketlerde de çıplak payın şirketin feshini talep etmeye gerek olmaksızın tıpkı anonim şirketlerdeki çıplak pay haczine benzer şekilde yapılabilmesi ve paraya çevrilmesi mümkün hale gelmiştir. Bu durumda anonim şirketlerde çıplak pay haczine ilişkin sorunları çözmek için değiştirilen İİK m. 94 hükmünün aynen limited şirket çıplak pay hacizlerinde de uygulanıp uygulanamayacağı sorunu vardır. Çünkü madde metninde açıkça anonim şirket lafzı geçmektedir. Kanaatimize göre yasal bir düzenleme yapılana kadar kıyasen İİK m. 94 hükmünün limited şirketlerdeki pay hacizlerinde de kıyasen uygulanması şu an için akla en yakın ve kolay bir çözüm yoludur. Özellikle haczin gerçekleşmiş sayılma anı, haczin yapılış şekli ve alınacak muhafaza tedbirleri konusunda oluşan içtihatlardan ve doktrin görüşlerinden bu şekilde faydalanma olanağı doğacaktır[52].

Bu çerçevede limited şirketlerde çıplak payın haciz anı İİK m. 94’e göre haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihi olmalıdır. İİK m. 94’e göre bu haczin şirket pay defterine işlenmesi zorunludur. Ancak TTK m. 133/2’de “haciz istek üzerine pay defterine işlenir” ibaresi yer almaktadır. Haczin pay defterine işlenmesi haczin geçerliliğini etkilemez[53]. Zira haciz, İİK m. 94/1, c. 4 gereğince anonim şirkete tebliğ tarihinde yapılmış sayılır[54]. Her ne kadar çıplak payın haczi, tebliğ tarihinde yapılmış olsa da haczin şirket nezdinde göz önünde tutulması açısından fayda bulunmaktadır. Özellikle bizim çıplak payın aynı zamanda kâr payını da kapsadığını kabul etmemiz nedeniyle, çıplak payın haczedilmesi halinde çıplak paydan kaynaklanan, kâr payının ödenmesi gibi, hakların getirilerinin borçlu ortağa değil de icra dairesine yapılabilmesi için söz konusu kaydın pay defterine işlenmesinde büyük yarar vardır. Ayrıca çıplak payın haczinin pay defterine işlenmesini engelleyecek bir durum bulunmamaktadır[55]. Bu nedenle, bu defteri eksiksiz ve doğru tutmakla görevli organların sorumluluğu yoluna gidilebilir.

Çıplak payın haczi, icra dairesi tarafından tescil edilmek üzere Ticaret Sicili’ ne bildirilir (İİK m. 94/1, c. 5). Ticaret Sicili’ ne yapılan bildiri ve Ticaret Sicili’ nin yapmış olduğu tescil, birer muhafaza tedbiridir[56]. Bu durumda haczedilen payların devri alacaklının haklarını ihlal ettiği oranda batıldır (İİK m. 94/1, c. 6). Buna göre Ticaret Sicili’ ne çıplak payın haczinin tescil edilmesinden sonra devir söz konusu olursa, çıplak payı devralmış olan üçüncü kişi iyiniyet iddiasında bulunamayacak ve hacizle yükümlü olarak çıplak payı devralacaktır. Ancak kanaatimize göre, Ticaret Sicili’ ne bildirimden önce dahi hacizden sonra ortaklık payının devrinin, alacağın temliki hükümlerine göre gerçekleştirilecek olması ve şirketin buna onay vermesi gerekeceği için tescilden önce ortaklık payı devredilse bile bu devrin, haciz yüklü olarak gerçekleştiğinin kabul edilmesi gerekir. Çünkü alacakların devrinde iyiniyet korunmamaktadır[57]. Çıplak payın haczinin sicile bildirilmesinin üçüncü kişilerin haklarını koruyucu faydaları da mevcuttur. Doktrinde de belirtildiği üzere “…İİK m. 5 hükmüne göre icra müdürünün bildirimi yapmaması nedeniyle ile ortaya çıkabilecek zararlarda devlet, TTK m. 25/2’ye göre sicil memurunun bildirime rağmen tescili yapmaması nedeniyle ortaya çıkabilecek zararlardan devlet ve ilgili oda (ticaret ve sanayi odası veya ticaret odaları) müteselsilen haksız fiil hükümleri (T BK m.49 vd.) uyarınca sorumlu olacaktır. Devletin ve ilgili kurumların kusuru bulunan memura rücu hakkı saklıdır. Görüldüğü üzere İİK m. 94/1, c. 5 hükmünün hacizden haberdar olmayan üçüncü kişileri koruyucu bir etki taşımaktadır.”[58].

c. Ortaklık Payının (Hissenin) Haczinde İİK m. 89 Hükmünün Uygulanıp Uygulanamayacağı

İİK’nın 89’uncu maddesine göre, “Hâmiline ait olmıyan veya cirosu kâbil bir senede müstenit bulunmıyan alacak veya sair bir talep hakkı veya borçlunun üçüncü şahıs elindeki taşınır bir malı haczedilirse icra müdürü; borçlu olan hakikî veya hükmî şahsa bundan böyle borcunu ancak icra dairesine ödeyebileceğini ve takip borçlusuna yapılan ödemenin muteber olmadığını veya malı elinde bulunduran üçüncü şahsa bundan böyle taşınır malı ancak icra dairesine teslim edebileceğini, malı takip borçlusuna vermemesini, aksi takdirde malın bedelini icra dairesine ödemek zorunda kalacağını bildirir. (Haciz ihbarnamesi). Bu haciz ihbarnamesinde, ayrıca 2,3 ve 4 üncü fıkra hükümleri de üçüncü şahsa bildirilir.”.

Doktrinde anonim şirket çıplak pay hacizlerinde İİK’ nın 89’uncu maddesinin de İİK m. 94 yanında uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmıştır. Bu tartışmanın sebebi özellikle alacaklıların İİK 94’ün yanında İİK m. 89 hükümlerinden de faydalanmak istemeleridir. Çünkü İİK m. 89 hükmü cezai sonuçlar içeren bir hüküm olup oldukça etkili sonuçları mevcuttur.

İİK m. 89’un amacına bakılması gerekir. İİK m. 89 hükmü, alacaklıların borçlunun üçüncü kişilerdeki mal ve alacaklarının haczini gerçekleştirmelerini sağlamak üzere konulmuş bir hükümdür. Türk İcra ve İflas Kanunu’ nun birçok hükmü zaman içinde birçok değişikliğe uğramıştır. Özellikle İİK’nın 89. maddesi de birçok değişikliğe uğramıştır. Madde orijinal metinden ayrıldıkça tamamen kendine özgü bir hal almış ve ilgili başka maddelerle olan irtibatı da kopmuştur. Buna bağlı olarak da birçok sorun ortaya çıkmıştır.

İİK’ nın 89. maddesinin kaynağı İsviçre İcra ve İflas Kanunu’ nun 99. maddesidir. Bu maddenin tercümesi şu şekildedir: “Hamiline ait yahut cirosu kabil senede müstenit olmayan alacak veya sair bir talep hakkı haczedilirse, icra memuru borçlu olan üçüncü kişiye bundan böyle borcunu ancak icra dairesine ödeyebileceğini bildirir”[59]. Burada üçüncü kişiye yapılan bildirim (ihbar), bir koruma tedbiri mahiyetindedir. Bu madde; Türk İcra ve İflas Kanunu’ nun 89. maddesinin aksine, menkul malların haczinden söz etmemekte ve alacaklının alacağını karşılamak için, borçlunun üçüncü kişilerde bulunan menkul mal ve alacaklarına icra dairesince nasıl el konulacağına ilişkin hususları düzenlememektedir. İsviçre İİK’nın 99. maddesi sadece alacak veya talep haklarının haczinde muhafaza tedbiri olarak ihbarın nasıl yapıldığını düzenlemiştir[60].

Bu anlatımlarımızın amacı İİK m. 89 uygulamasının ülkemizde çok yaygın olarak ve üçüncü kişi konumundakilerin aleyhine uygulanmasıdır. Hatta borçlunun yakın akrabalarına dahi İİK m. 89 ihbarnamesi tebliğ edilmekte, şayet gereken süre içerisinde itiraz edilmez ise üçüncü kişiler adeta haczin borçlusu halinde getirilmektedirler.

Bu açıklamalar ışığında İİK m. 89’un birinci amacı, borçlunun üçüncü kişilerdeki alacaklarının haczini gerçekleştirmektir. Doktrinde anonim şirketlerde çıplak payın İİK m. 89 anlamında “sair talep hakkı”anlamında olduğu, bu nedenle İİK m. 89’a göre haczinin mümkün olduğu belirtilmektedir[61]. Doktrinde bir başka görüş ise; TTK m. 133/2 ve İİK m. 94 hükümleri karşısında çıplak payın haczinde İİK m. 89’un uygulanamayacağını ifade etmektedir[62].

Kanaatimize göre, çıplak pay ne bir alacak hakkıdır ne de İİK m. 89 anlamında taşınır bir maldır. Çıplak payın klasik anlamda bir taşınır olmaması ve uygulamada tereddütlere yol açacak olması nedeniyle, bunun haciz ve özellikle satış usulünün taşınır hükümlerine göre yapılması uygun görülmüştür. Yoksa klasik manada çıplak pay, bir alacak hakkı veya bir taşınır değildir. Çıplak pay, sadece ortaklara ortaklık hakkı sağlamaktadır. Bu ortaklık hakkı çerçevesinde ortak, şirkete karşı mali ve yönetimsel haklara sahip olmaktadır. Çıplak pay bir alacak hakkı olarak değerlendirilemez. Bu nedenle İİK m. 89 hükmü çıplak pay haczinde uygulanamaz. Aksi durum birçok sakıncayı beraberinde getirmektedir. Özellikle çıplak pay haczinin yapılmasından sonra şirkete, çıplak payın haczi için İİK m. 89 anlamında muhafaza tedbiri olarak ve şirketin cezai sonuçlara taraf olabilmesi için yeniden bir ihbarnamenin gönderilmesi uygun değildir. Bu hem İİK m. 89’un kötüye kullanılması anlamına gelmektedir; hem de İİK m.89’un getiriliş amacına aykırıdır. Ayrıca kabul ettiğimiz üzere kâr payı ve tasfiye payı, çıplak payın haczi kapsamı içerisindedir.  Ancak çıplak pay haczi yapılmadan sadece kâr payı veya tasfiye payı haczedilecek ise İİK m. 89 uygulanmalıdır. Çıplak payın İİK m. 94’e göre yapılmasından sonra artık çıplak payın kapsamına girdiğini kabul ettiğimiz diğer mali hakların haczi için de İİK m. 89 uygulanmamalıdır. Bu durum öncelik hakkının kimde olduğuna dair sorunlara yol açmaktadır.  Ancak Yargıtay’ ın anonim şirketlerde çıplak pay hacizlerinde İİK m. 89’ un uygulanabileceğine ilişkin kararları olduğunu belirtmek de isteriz[63]. Belirtmiş olduğumuz gibi bu karara katılmamaktayız.

3- Paraya Çevirme Usulü ve TTK m. 596’nın Değerlendirilmesi

İİK m. 94 ve TTK m. 133/2 hükümleri gereğince haczedilen limited şirket çıplak paylarının paraya çevrilmesi, taşınır hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Taşınır malların satışı ise kural olarak açık artırma usulü ile gerçekleştirilir. Ancak İİK m. 119’ da sayılan hallerden birisinin olması durumunda satış işlemi pazarlık suretiyle de yapılabilir. Alacaklı İİK gereğince çıplak payın satışını, payın haczinden itibaren altı ay içinde istemek zorundadır. Alacaklı, bu altı aylık süre içerisinde satış talebinde bulunmaz ise İİK 110. madde gereğince haciz düşer.

İcra ve İflas Kanunu’ nun 113. maddesine göre alacaklı talep etmeden, borçlu da satış talebinde bulanabilir. Ayrıca haczedilen malın değerinin düşmesi halinde tarafların talebi olmaksızın icra müdürü de satışa resen karar verebilir (İİK m. 113,II). Satış işleminin satış talebinden itibaren nihayet iki ay içerisinde yapılması gerekir (İİK m. 112). Ancak bu düzenleyici bir süredir. Bu nedenle bu sürenin geçmesinden sonra yapılan satış işlemi de geçerlidir.

Önemli olan nokta, şirket hissesinin haczedilmesinden sonra İİK m. 87 gereğince uzman bilirkişilerce hissenin kıymet takdirinin yapılması gerekir[64]. Bu takdirin yapılmaması ihalenin feshi nedenidir[65].

Limited şirket hisse haczi neticesinde, bu hisselerin paraya çevrilmesi durumunda, şirket ve diğer ortaklarının durumunun ne olacağı da Ticaret Kanunu’ nda düzenlenmiştirİşte bu düzenlemeler de limited şirketlerin karma yapısına uygun düzenlemelerdir. Ticaret Kanunu’ nun 595. maddesine göre esas sermaye payının devri için, ortaklar genel kurulunun onayı şarttır. Devir bu onayla geçerli olur. TTK’ nın 596. maddesi ise esas sermaye payının haciz yolu ile devrini düzenlemektedir. Buna göre, “Esas sermaye payının, icra yoluyla geçmesi hallerinde, tüm haklar ve borçlar, genel kurulun onayına gerek olmaksızın, esas sermaye payını iktisap eden kişiye geçer”.  Ancak kanun koyucu, limited şirketlerdeki ortaklık yapısının özelliklerini düşünerek, -ortaklık ilişkisindeki güven unsurunun önemli olması nedeniyle- bu payları icra yolu ile devir alanların şirkete doğrudan ortak olmasının önüne geçmek için ikinci fıkrayı düzenleme gereği duymuştur. TTK m. 596, II’ye göre; “Şirket, iktisabın öğrenilmesinden itibaren üç ay içinde esas sermaye payının geçtiği kişiyi onaylamayı reddedebilir. Bunun için, şirketin, payları kendi veya ortağı ya da kendisi tarafından gösterilen üçüncü bir kişi hesabına, gerçek değeri üzerinden devralmayı, payın geçtiği kişiye önermesi şarttır”. TTK 596/(4). fıkra gereğince de “Şirket, üç ay içinde esas sermaye payının geçişini açıkça ve yazılı olarak reddetmemişse onayını vermiş sayılır”. Şirkete tanınan bu hakla, haczedilen payın cebri icra yoluyla satılarak yabancı üçüncü bir kişinin şirkete ortak olması engellenmek istenmiştir. Bu düzenleme, şirketin kendisinin veya yine kendisinin belirleyeceği bir üçüncü kişinin veya ortaklardan birinin, payı gerçek değeri üzerinden almasını sağlayacaktır. Dolayısıyla iktisap eden kişinin bu iktisabı kesin değildir. Limited ortaklık payı ve ortaklıktan kaynaklanan haklar ve yükümlülükler, payı iktisap edene geçmiştir; ancak ortaklık böyle bir geçişe engel olabilir[66]. Bu husus aslında limited ortaklık payının cebri artırımda, üçüncü kişi alıcının bu payı almasında tereddüt doğuracaktır. Hatta denilebilir ki, payın cebri icra yolu ile satılması son derece güçtür. Kimse bu şekilde kesin olmayan bir devir ile cebri artırma girmek istemeyecektir.

Tartışılması gereken bir diğer husus, şirket ortaklarından birisinin açık artırmaya bizzat girerek payı alması durumunda şirketin ret hakkı mevcut olacak mıdır? Kanaatimize göre bu durumda şirketin ret hakkı söz konusu olmaz. TTK 596/2’de “Bunun için, şirketin, payları kendi veya ortağı ya da kendisi tarafından gösterilen üçüncü bir kişi hesabına, gerçek değeri üzerinden devralmayı, payın geçtiği kişiye önermesi şarttır”. hükmü yer almaktadır. Görüldüğü üzere bu ret hakkı şirket ortağı dışında birisinin şirkete ortak olunmasını engellemek için konuşmuş bir hükümdür.

Ancak belirtmek isteriz ki TTK’ da bu düzenlemeler yer almasına rağmen şirket ortaklarının veya şirketin (TTK m. 612 çerçevesinde)[67] açık artırmaya girerek borçlu ortağın payını almaları daha sonra açık artırmadan payı satın alan alıcıya gerçek değeri teklif etmesinden daha kolay ve pratik bir yol olarak gözükmektedir. Çünkü şirketin (veya bir ortağın) açık artırmaya girerek hisseyi alması durumunda belki de malın kıymet takdiri ile belirlenen bedelinin yarısını ödeyerek hisseye sahip olmaları mümkün olabilecektir. Daha sonra alıcıya gerçek değerin teklif edilmesine karşı hem daha kolay, hem daha ucuz hem de daha pratiktir.

IV- Alacaklının Tasfiye Payından Alacağını Alabilme Yetkisi (TTK m. 133/2)

TTK m.133/2 de belirtildiği üzere tasfiye payının da haczin konusu içerisinde olduğu ayrıca zikredilmiştir. TTK m. 133/2’ de tasfiye payının da haczin kapsamı içerisinde olduğunun belirtilmesi, şayet şirket tasfiye halinde ise alacaklının bu tasfiye payından alacağını alabilme imkanının mevcut olduğunun belirtilmesi açısından önemlidir. Yoksa şirket, tasfiye aşamasında olmadığı sürece zaten çıplak payın haczi, bizim görüşümüze göre tasfiye payını da kapsamaktadır. Dolayısıyla tasfiye aşamasında olsa bile çıplak payın haczi halinde ayrıca tasfiye payının haczine gerek olmayacaktır. Ancak tasfiye payının bir alacak hakkı olması nedeniyle şayet çıplak pay haczedilmemiş ise İİK m. 89’a göre haczedilebileceğini de belirtmek isteriz.

V- Alacaklının Ortağın Şirketten Olan Diğer Alacaklarından Alacağını Alabilme Yetkisi (TTK m. 133/3)

Limited şirket ortağından alacaklı olan şahıs, alacağını aynı zamanda ortağın şirketten olan diğer alacaklarından da tahsil edebilir. TTK m. 133/3 “(3) Bunun dışında, alacaklılar, tüm ticaret şirketlerinde alacaklarını, ortağın şirketten olan diğer alacaklarından da alabilme ve bunun için haciz yaptırabilme yetkisini de haizdir.” Buna ilişkin haczin İİK m. 89 hükmüne göre yapılması mümkündür. Örneğin bir alacaklının, ortağın şirketten olan ayrılma akçesi üzerinde haciz uygulanması mümkündür.  

Sonuç

Makalede vardığımız sonuçlar şu şekildedir;

  1. TTK’ nın 133. maddesinin ikinci fıkrası ile limited şirket haczine ilişkin önemli bir değişiklik meydana gelmiştir. Buna göre limited şirket ortak payları (hisseleri) artık şirketin feshi istenmeden haczedilebilecektir.
  2. Limited şirket ortaklık payı (hissesi) haczi eskiden beri mevcut olan anonim şirketlerin çıplak paylarının haczi gibi olmuştur. Bu nedenle anonim şirket çıplak payının haczine ilişkin içtihatlar ve doktrindeki görüşler niteliklerine uygun olduğu sürece limited şirketlerde de uygulanabilir.
  3. TTK m. 133’e göre limited şirket ortağı alacaklısı, alacağını a- Ortağın şahsi malvarlığından (TTK m. 133/4), b- Kâr payından (TTK m. 133/2), c- Ortaklık payından (TTK m. 133/2), d- Tasfiye payından (TTK m. 133/2), e- Ortağın şirketten olan diğer alacaklarından (TTK m. 133/3) alabilir. Konumuz itibariyle özellikle limited şirket ortaklık payının haczi incelenmiştir.
  4. Limited şirket ortaklık payının haczinin kapsamına kâr payı, tasfiye payı, hazırlık dönemi faizi ve iç kaynaklardan yapılan esas sermaye artırımında doğan yeni hisselere ilişkin rüçhan hakları girmektedir.
  5. Limited şirket ortaklık payının haczi neticesinde yönetimsel haklar konusunda YHGK’nın vermiş olduğu karar eleştiriye açıktır. Bu karara göre yönetimsel haklara ilişkin alınacak kararlarda icra dairesinin onayı gereklidir. Yapılacak bir kanuni düzenleme ile yönetimsel haklara ilişkin alınacak olan muhafaza tedbirlerinde bir düzenlemeye gidilmesi gerekir.
  6. Limited şirket ortaklık payının haciz usulü incelenmiştir. Burada özellikle limited şirketlerde TTK m. 593/2’ ye göre sadece ispat vasıtası şeklinde çıkarılan senetlerin İİK m. 88’e göre haczi mümkün değildir.
  7. İİK m. 94 hükmünde sadece anonim şirketlerde çıplak pay haczinin düzenlenmiş olmasına rağmen kanaatimize göre TTK’ nın sonradan değişmesi nedeniyle ve kanun koyucunun İİK m. 94 ile amacının çıplak pay haczini düzenlemek istemesi nedeniyle, limited şirketlerde de çıplak payların İİK m. 94’e göre haczinin mümkün olabilmesi gerekir. O nedenle bu maddeye ilişkin oluşan içtihatlar ve doktrin görüşleri limited şirket hisse hacizleri için de uygulanabilir.
  8. İİK’ nın 89’ uncu maddesinin limited şirket çıplak pay haczinde uygulanmaması gerektiği kanaatindeyiz. İİK m. 89’ un sadece kâr payı ve tasfiye payı gibi borçlunun şirketten olan alacak haklarının haczinde geçerli olması gerekir. Çıplak pay ne bir alacak hakkıdır ne de İİK m. 89 anlamında bir taşınır maldır. Sadece çıplak payların haciz ve satış usulü taşınır hacizleri hükmüne tabidir. Bunun dışında klasik bir taşınır gibi değerlendirmemek gerekir.
  9. Limited şirket ortaklık payı haczine ilişki yapılan önemli değişikliklerden birisi de TTK m. 596’ ncı maddeye göre, hissenin gerçek değerinin ödenmesi suretiyle şirkete, iktisabın öğrenilmesinden itibaren üç ay içinde esas sermaye payının geçtiği kişiyi onaylamayı reddedebilme hakkının verilmesidir. Bunun için, şirketin, payları kendi veya ortağı ya da kendisi tarafından gösterilen üçüncü bir kişi hesabına, gerçek değeri üzerinden devralmayı, payın geçtiği kişiye önermesi şarttır. Ancak TTK’ da bu düzenlemeler yer almasına rağmen şirket ortaklarının veya şirketin (TTK m. 612 çerçevesinde) açık artırmaya girerek borçlu ortağın payını almaları, daha sonra açık artırmadan payı satın alan alıcıya gerçek değeri teklif etmesinden daha kolay ve pratik bir yol olarak gözükmektedir. Hakan ALBAYRAK http://www.ticaretkanunu.net/limited-sirket-hisse-haczi-hakan-albayrak/

Kaynakça

ADIGÜZEL, B. (2014). Anonim Şirketlerde Rüçhan Hakkının Sınırlanması veya Kaldırılması. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 18(1), 1-48.

ARSLAN, R. (1974). Borçlunun Üçüncü Kişilerde Bulunan Mal ve Alacaklarının Haczi. Recai Seçkin’e Armağan, 81-114.

BAHTİYAR, M. (2017). Ortaklıklar Hukuku. İstanbul: Beta.

BİLGİLİ, F., & DEMİRKAPI, E. (2013). Şirketler Hukuku. Bursa.

ÇAMOĞLU, E. (2017). Ortaklıklar Hukuku-II. R. POROY, Ü. TEKİNALP, & E. ÇAMOĞLU içinde, Ortaklıklar Hukuku- II (Cilt II). İstanbul: Vedat.

ÇEKER, M. (2013). Limited Şirketler. S. KARAHAN içinde, Şirketler Hukuku (s. 819-873). Konya: Mimoza.

DÖNMEZ, M. (2011). Anonim ve Limited Şirketlerde Hisse Haczi ve Paraya Çevrilmesi. İstanbul: Vedat Kitapçılık.

ERİŞ, G. (2004). Ticari İşletme ve Şirketler (Cilt 2). Ankara.

GAUL, H. F., & DEREN-YILDIRIM, N. (2004). İcra Hukuku Analizleri. İstanbul: Alkım.

İYİLİKLİ, A. C. (2012). Haciz İhbarnameleri. Ankara: Yetkin Yayınları.

KENDİGELEN, A. (1997). Anonim Ortaklık Payı (Pay Senedi) Üzerinde Hapis Hakkı ve Bu Hakka Konu Oluşturan Paya İlişkin Olarak Oy Hakkının Kime Ait Olduğu Sorunu. BATIDER, 19(1), 105-140.

KENDİGELEN, A. (2004). Anonim Şirketlerde Çıplak Payların Haczi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, LXII, 381-402.

KURU, B. (2004). İcra ve İflas Hukuku El Kitabı. İstanbul: Türkmen.

KURU, B. (2017). İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı. Ankara: Yetkin.

PEKCANITEZ, H. (2017). İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı. H. PEKCANITEZ, O. ATALAY, M. SUNGURTEKİN-ÖZKAN, & M. ÖZEKES içinde, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı. İstanbul: Vedat.

POSTACIOĞLU, İ., & ALTAY, S. (2010). İcra Hukukunun Esasları. İstanbul: Vedat Kitapçılık.

PULAŞLI, H. (2011). 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’na Göre Şirketler Hukuku Şerhi, C.I- II (Cilt C.I). Ankara.

ŞENER, O. H. (2017). Teorik ve Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku Ders Kitabı. Ankara: Seçkin.

ŞENER, O. H. (2017). Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku. Ankara: Seçkin.

TOPAL, Ö. (2016). Senede Bağlanmamış Anonim Şirket Payının Haczi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 65(4), 2977-3016.

TOPUZ, G. (2009). Hisse Haczi ve Satışı. Ankara: Yetkin.

TUNÇOMAĞ, K. (1993). Üçüncü Kişilerdeki Alacakların Haczinin Doğurduğu Sorunlar. İstanbul Barosu Dergisi, 7-9, 450-460.

UYAR, T. (2006). Gerekçeli-İçtihatlı İcra ve İflas Kanunu Şerhi (Cilt 5). Ankara.

ÜSTÜNDAĞ, S. (1995). İcra Hukukunun Esasları. İstanbul: Alfa Basım.

YAVAŞ, M. (2005). Borçlunun Üçüncü Kişilerdeki Mal ve Alacaklarının Haczi (İİK m.89). İstanbul.

YENİOCAK, U. (2009). Anonim ve Limitet Şirket Hisselerinin Haczi. Ankara: Yetkin.

YILDIRIM, M. K., & DEREN-YILDIRIM, N. (2015). İcra ve İflas Hukuku. İstanbul.

YILDIZ, Ş. (1996). Anonim Ortaklıkta Yeni Pay Alma Hakkı. İstanbul: Beta.

YILDIZ, Ş. (2012). 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Rüçhan Hakkı Konusunda Getirilen Değişiklikler. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Derneği, 18(2).

………………………………..

[1] Doktor Öğretim Üyesi, Hakan ALBAYRAK, Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Öğretim Üyesi, Mail adresi;  Bu e-Posta adresi istenmeyen postalardan korunmaktadır, görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.  .

[2] (ŞENER, 2017, s. 674); (YENİOCAK, 2009, s. 77); (ÇEKER, 2013, s. 819).

[3] Bu husus Türk Ticaret Kanunu’nun genel gerekçesinde de yer almaktadır; “144 Tasarıda limited şirket hükümlerinde değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikte, halen İsviçre’de tartışılmakta olan İsv. BK’nun limited şirketlere ilişkin hükümlerinin revizyonuna ilişkin tasarı da dikkate alınmıştır. Değişikliği yönlendiren düşünce, ileriki yıllarda, çeşitli sebeplerle, özellikle asgarî sermayenin yüksekliği sebebiyle girişimcilerin anonim şirket yerine limited şirket kurmaya daha fazla yönelecek olmaları dolayısıyla bu şirketi biraz daha sermaye şirketine yaklaştırılmasıdır. Bu ana amaç nedeniyle Tasarı kaynak İsviçre modelinden birçok noktada ayrılmıştır. Limited şirketin de en az anonim şirket kadar ticaret ve sanayi hayatında işlev sahibi olması ve özellikle son yıllarda yabancı yatırımların bu türü tercih etmeleri de limited şirkete ilişkin hükümlerin geniş çapta değiştirilmesinde rol oynamıştır.”

[4] (ÇEKER, 2013, s. 819).

[5] (ŞENER, 2017, s. 121).

[6] (PULAŞLI, 2011, s. 100).

[7] (YENİOCAK, 2009, s. 88).

[8] (ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 490).

[9] (BAHTİYAR, 2017, s. 293); (ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 491); (YENİOCAK, 2009, s. 43).

[10] “Bir inek haczedilmiş olursa, onun doğuracağı buzağı hacizli sayılmaz. Meğerki, haciz sırasında ineğin gebe bulunduğu ve yakın zamanda doğuracağı belirtilmiş olsun. Yalnız bu takdirde haciz gelecekteki semereleri de kapsar” (POSTACIOĞLU & ALTAY, 2010, s. 391).

[11] (DÖNMEZ, 2011, s. 127).

[12] (YENİOCAK, 2009, s.43).

[13] (TOPUZ, 2009, s. 279).

[14] (ÜSTÜNDAĞ, 1995, s. 174); (YILDIRIM & DEREN-YILDIRIM, 2015, s. 131); (GAUL & DEREN-YILDIRIM, 2004,s.4 vd.).

[15] (TOPUZ, 2009, s. 277).

[16] (TOPUZ, 2009, s. 278).

[17] 12. HD. 30.11.1992, 8071/15080, naklen (ERİŞ, 2004, s. 2391).

[18] Anonim şirketlerde çıplak pay haczi için aynı fikirde bkz.,(YENİOCAK, 2009, s. 44).

[19] (ÇAMOĞLU, 2017, s. 454).

[20] (YENİOCAK, 2009, s. 44).

[21] (YENİOCAK, 2009, s. 44).

[22] (ÇAMOĞLU, 2017, s. 454).

[23] (ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 216).

[24] (ADIGÜZEL, 2014, s. 2).

[25] (ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 216).

[26] “…Diğer bir ifadeyle, genel kurulun sermaye artırımı kararı ile rüçhan hakkı soyutluktan çıkan ve ortaklığa karşı ileri sürülebilen bir hak haline dönüşür…” YKD 1983, CIX, S.3, s. 378-383 (naklen; ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 216).

[27] (TOPUZ, 2009, s. 246 vd.).

[28] (ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 228).

[29] Benzer görüş için bkz.; (TOPUZ, 2009, s. 246). İç kaynak dış kaynak ayrımı yapılmadan haczin kapsamına rüçhan hakkının girdiğine ilşikin olarak bkz., (YENİOCAK, 2009, s. 45).

[30] 11. HD. 14.12.1982, E. 1982/4987, K. 5386 (naklen; ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 228).

[31] (YILDIZ, 2012, s. 816); (ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 218).

[32] (YILDIZ, Anonim Ortaklıkta Yeni Pay Alma Hakkı, 1996, s. 173).

[33] (TOPUZ, 2009, s. 248 vd.).

[34] (TOPUZ, 2009, sç 249).

[35] (ÇAMOĞLU, 2017, s. 450).

[36] (ÇAMOĞLU, 2017, s. 450).

[37] (ŞENER, Teorik ve Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku Ders Kitabı, 2017, s. 738).

[38] (ŞENER, Teorik ve Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku Ders Kitabı, 2017, s. 738).

[39] Alman hukukundaki görüşler için bkz.; (TOPUZ, 2009, s.253, dn. 353).

[40] (KENDİGELEN, 1997, s. 133 vd.); (TOPUZ, 2009, s. 253); (YENİOCAK, 2009, s. 47, 48, 49).

[41] YHGK 04.07.2007, E.2007/12-332, K. 2007/446 (Kazancı İçtihat Programı).

[42] (YENİOCAK, 2009, s. 65).

[43] (PEKCANITEZ, 2017, s. 159).

[44] Senede nama yazılı senet adı verildiğinde, kıymetli evrak hukukunda geçerli olan nama yazılı senetlere ilişkin kuralların uygulanması gerektiğine ilişkinolarak, (BİLGİLİ & DEMİRKAPI, 2013, s. 721). Bu tartışmaya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz.; (BAHTİYAR, 2017, s. 416, dn.722).

[45] (ŞENER, Teorik ve Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku Ders Kitabı, 2017, 690); (ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 270, 271); (ÇAMOĞLU, 2017, s. 414); (BAHTİYAR, 2017, s. 416).

[46] (TOPUZ, 2009, s. 276).

[47] (ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 270).

[48] (ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 270).

[49] (KURU, 2017, s. 167, dn. 24).

[50] Bu tartışmalar için ayrıntılı bilgi için bkz.; (KENDİGELEN, Anonim Şirketlerde Çıplak Payların Haczi , 2004, s.381 vd.); (YENİOCAK, 2009, s. 51, 52); (TOPUZ, 2009, s. 214).

[51] Bu tartışmalar için bkz.; (KENDİGELEN, Anonim Şirketlerde Çıplak Payların Haczi , 2004, s. 381 vd.).

[52] Anonim şirketlerde çıplak pay haczi için bkz.; (YENİOCAK, 2009, s. 41 vd); (TOPUZ, 2009, s. 213 vd); (TOPAL, 2016, 2977 vd.); (KENDİGELEN, Anonim Şirketlerde Çıplak Payların Haczi , 2004, s. 381 vd.).

[53] (KURU, 2017, s. 166).

[54] (TOPAL, 2016, s. 2995).

[55] (TOPAL, 2016, s. 2997).

[56] (KURU, 2017, s. 166).

[57] (TOPAL, 2016, s. 2998).

[58] (TOPAL, 2016, s. 3000).

[59] Bu tercüme için bknz.; (TUNÇOMAĞ, 1993, s. 451).

[60] (ARSLAN, 1974, s. 111). İsviçre İcra ve İflas Kanunu’ nda bahsedilmesi gereken bir diğer madde ise bizdeki İİK. m. 120’ye denk gelen İsviçre İİK m. 131’dir. Ödeme yerine alacakların devri başlıklı İİK. 120. Maddesi, alacaklıların borçlunun üçüncü kişilerden olan alacaklarının tahsilini ve dava hakkını devir almak suretiyle tahsil edebilme imkânını düzenlemektedir. İsviçre İİK’nın 131’ inci maddesi ile İsviçre İİK m. 99 arasında bir uyum bulunmaktadır. Bizdeki 89. maddeye karşılık gelen İsviçre İİK m. 99 yalnızca muhafaza amaçlıdır. Yani bizdeki 89. maddede alacaklıya sağlanan hakların hiçbiri İsviçre İİK’ nın 99. maddesinde yer almamaktadır. İsviçre hukukunda ihtilaflı alacakların tahsilinde İsviçre İİK m. 131 uygulanmaktadır.

[61] (KURU, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2004, s. 395); (YENİOCAK, 2009, 68); (TOPUZ, 2009, s.236); (TOPAL, 2016, s. 3002).

[62] (YAVAŞ, 2005, s. 164); (UYAR, 2006, s. 7853-7854).

[63] 12. HD vermiş olduğu bir kararda anonim şirketlerde çıplak payın haczinin de İİK m. 89’a göre yapılabileceğine hükmetmiştir. (12. HD. T. 1.6.2016, 7120/15450, naklen; Kazancı İçtihat).

[64] 12. HD. T. 8.3.2005, 351/4722.(naklen; DÖNMEZ, 2011, s. 107 vd). Kıymet takdirine ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz.; (DÖNMEZ, 2011, s. 107 vd).

[65] 12. HD. T. 20.11.1996, 12450/14776; (naklen, DÖNMEZ, 2011, s. 107 vd).

[66] (ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 341).

[67] Ortaklık şayet kendi paylarını devralacaksa bu durumda ortaklığın kendi paylarını devralmasına ilişkin ilke ve esaslara (özellikle TTK m. 612’ye) dikkat etmesi gerekir; (ŞENER, Yargıtay Kararları Işığında Limited Ortaklıklar Hukuku, 2017, s. 343).

 

Sayfa istatistigi: 2.239 okunma