Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
MALİ TABLOLARDA KUR FARKLARI İÇİN ÇÖZÜM GEREKİYOR PDF Yazdır e-Posta
31 Ocak 2017

Image

Bu kadar sıkıntı içerisinde galiba en çok sıkıntı yaşayanların başında reel sektör geliyor. Özellikle KOBİ niteliğindeki küçük işletmeler ile bazı sektörlerdeki büyük firmalar bu sıkıntıdan en fazla nasibini alıyor. Genel ekonomik çevre ne kadar sağlıksız ise, mikro bazda işletmeler ve makro bazda sektörler üzerinde o kadar sağlıksız sonuçlar doğuruyor. Yani bozuk zeminde ektiğiniz şeyler de eninde sonunda bozuk çıkıyor.

Örneğin; sıcak para politikası izliyorsanız ve kurları baskıda tutuyorsanız, bunun sonucunda ülkeye döviz girişini hızlandırıyorsanız işletmeler de bundan etkileniyor. İşletmeler de baskılı kura aldanıp kısa vadeli miyop bakışla dövize yöneliyor. Bu durumda firmalar ne yapıyor, döviz kredisine yöneliyor. 1 yıl 1 hafta vade ile sözüm ona uzun vadeli (!) kaynak buluyor. Yükümlülüklerini dövize yönlendiriyor; ama bilançonun aktifindeki varlıklarını ve gelirlerini döviz cinsi olarak dizayn etmiyor. Kısacası döviz cinsi borçlanıyor, Türk Lirası cinsi satışa yöneliyor. Bu durumda otomatik olarak firma açık döviz pozisyonuna geçiyor. Sürekliliği olmayan bu saadet zinciri kırıldığında da ortada ne bilanço kalıyor, ne de sağlıklı mali tablo.

Bakıyoruz, Türk reel sektörünün toplam döviz cinsi yükümlülükleri veya borçları, 2010 yılı sonunda 176 milyar dolar iken 2016 yılının Ekim sonunda 312 milyar dolara ulaşmış durumda. Yani 6 yılda reel sektörün döviz borçları neredeyse yüzde 80 artmış. Aslında bu süre içerisinde yurt dışındaki bankalardan sağlanan döviz cinsi borç çok artmıyor; sadece 76 milyar dolardan 96 milyar dolara yükseliyor. Ama yurt içi bankalardan sağlanan döviz cinsi veya dövize endeksli krediler 57 milyar dolardan, neredeyse 3 kat artışla, 150 milyar dolara fırlıyor. Yani Türk bankaları da firmaları dövizle fonlama akımına kendini kaptırıyor.

Bu süre içerisinde ihracat mı yüzde 80 artıyor? Hayır. Ne oluyor, sadece döviz borcu yükseliyor. Bu durum, mali sektör ve bankacılık üzerinde geri dönüş riski ve dolayısıyla sermaye yeterlilik rasyosunda bozulma yaratıyor.

Genel ekonomik çevredeki çarpıklık veya dolarizasyonu iliklerine işlemiş bir ekonomide büyük firmalar da bir başka nedenle sıkıntıya düşüyorlar. Döviz cinsinden özelleştirme, yap-işlet-devret (BOT) modeli, aynı şekilde özel-kamu ortaklığı (PPP) modeli gibi yeni finansman modellerinin döviz üzerinden işlem görmesi sonunda büyük firmalara da zarar veriyor. Bugün bu işlemler dolayısıyla çok sayıda büyük firmanın aşırı sıkıntı ve döviz açığı pozisyonu içerisinde olduğu biliniyor.

Buna bir de son 5-6 yılda özellikle enerji piyasasında yapılan büyük tutarlı ve çeşitli yatırımların döviz cinsi borçlarını eklemek gerekiyor. Özellikle hidrolik, rüzgar, termik santrallerin yanı sıra son yıllarda güneş enerjisi yatırımlarının finansmanında ağırlıklı olarak doların kullanılması firmaları çok zora sokmuş görünüyor. Hele de sayısı 21 olan elektrik dağıtım şirketlerinin, döviz cinsi borçlanıp Türk Lirası ile elektrik satması nedeniyle yaşadığı sıkıntı ortada duruyor.

Peki bu durumda ne yapmak lazım? Oturup da firmaların iflasını veya sektörlerin çözmesini mi beklemek lazım?...

Elbette hayır!... Zaten Hükümetin de buna izin vermeyeceğini, ekonomide iyileşme konusunda çok duyarlı olduğunu biliyoruz. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Hükümetin sürekli olarak ekonomik kararlar ve özendirici tedbirler aldığını görüyoruz. Dolayısıyla Hükümetin tavrından yana sıkıntı yok.

Nasıl bir çözüm önerisi konusunda sıkıntı var. Şirketlerin bilançolarında veya daha teknik ve doğru bir ifade ile mali tablolarında bazı düzeltmelere ihtiyaç var.

Mali mevzuatta değişiklik yaparak şirketlerin döviz cinsi borçlarına ilişkin kur farklarını cari yıl yıl için zarar yazmamasına imkan vermek. Bu döviz cinsi borçları sadece yatırım kredileri ile sınırlandırmak ve dolayısıyla satın alma veya işletme kredileri için bu imkanı vermemek.

Bunun tercümesi şu: yıl içerisinde ödenmesi gereken döviz cinsi borçlara ilişkin kur farklarını doğal olarak gider yazmak. Ancak gelecek yıllara sarkan döviz cinsi borçlarına ilişkin olarak bilanço tarihi itibariyle ortaya çıkan kur farklarını dikkate almamak ve dolayısıyla gider yazmamak. Bunu bir bakıma herhangi bir yıl amortismanını gider yazmamak gibi düşünebiliriz.
Ancak amortismanda gider yazılmayan yıl nedeniyle süre uzamadığı için zarar kaydı yönündeki fırsatın bir yıl kaybolduğunu söyleyebiliriz. Burada ise durum düzelinceye kadar veya belki de sürekli olarak döviz cinsi borçlarda gelecek yıllara sarkan kısım için kur farkı zararı yazılmaması söz konusu.

Aslında örneğin 31 Aralık tarihi itibariyle kur farkı zararı yazdığınızda, 1 Ocak sonrası kurlarda tersi bir gelişme olsa o zaman da gelir yazmak durumu ortaya çıkıyor. Yani fiktif veya gerçek olmayan bir ana ilişkin fotoğrafı sürekli değişken olmaktan çıkarıp daha rötuşlu hale getiriyorsunuz.

Böylece şirketlerde ortaya çıkan fiktif zarar kaydının yarattığı pek çok komplikasyonu giderme imkanı yaratıyorsunuz.

Bunun için Maliye’nin bir düzenleme yapmasına ihtiyaç var.

Yine de bu tür palyatif veya geçici çözümler yerine, dünyaya açılan bir ekonomi ve reel sektör için, sağlıklı bir ekonomik çevre çok daha önemli. Nevzat Saygılıoğlu

http://www.dunya.com/kose-yazisi/mali-tablolarda-kur-farklari-icin-cozum-gerekiyor/348070

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.