Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Giderler Açısından Gelir Vergisi İle Kurumlar Vergisi Arasındaki Çeşitli Farklar PDF Yazdır e-Posta
13 Nisan 2010

Image

Gider, işletmelerin faaliyetlerini ve varlığını sürdürebilmesi için ve bir gelir elde edebilmesi için belirli bir dönemde kullandığı ve veya tükettiği mal veya hizmetlerin parasal tutarıdır[1].

İşletmenin işlevlerinin (işletmenin faaliyetinin) yerine getirilmesi için gerekli olan ve normal ölçüler içerisinde yapılan tüm harcamalar ile varlık ve hizmet tüketimleri gider niteliğini taşır[2].  Bir başka tanıma göre gider; işletmenin öz sermayesinde bir azalış meydana getiren her türlü çıkıştır[3].

Vergilendirme açısından giderlerin önemi büyüktür. Keza; Matrahın hesaplanmasında giderler, gayri safi kazançtan indirilmektedir. Bu sebeple giderlerin yanlış uygulanması matrahı yanlış çıkartacak ve sonuçta hesaplanan vergi yanlış olacaktır. Dolayısıyla ödenecek verginin doğru hesaplanabilmesi için kanunen kabul edilen ve edilmeyen giderlerin doğru tespit edilmesi son derecede büyük bir önem arz etmektedir[4].

II- GİDERİN ÖĞELERİ


- Gider, işletme faaliyetlerinin ve varlığının sürdürülmesiyle doğrudan ilişkili olmalıdır. Örneğin bir Danıştay kararına göre faaliyet alanı madencilik olan bir kurumun, ana sözleşmesinde bankacılık ile ilgili bir hükmün bulunmaması halinde, bankacılık ile ilgili olarak yaptırılan bir araştırma nedeniyle yaptığı ödemeleri Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinin (1) no.lu bendine göre gider yazmasında yasal isabet bulunmamıştır[5].

- Gider, gelirin elde edilmesine katkı sağlamalıdır, Örneğin Danıştay onüçüncü dairesinin verdiği bir kararda[6]; “Anonim şirketin maliki olduğu gazino ve plaj büfesinde fabrika personeli ile aileleri ve bu personelin misafirlerine verilen içkili yemek bedelleri gider olarak kabul edilmez”. Bu ödemenin gider olarak kabul edilmemesinin en önemli sebebi; Bu ödemenin faaliyetin icrası ile ilgili olmamasıdır. Eğer bu yemek sadece işçilere işyerinde verilseydi bu ödeme kuşkusuz gider olarak yazılabilecekti. İşçilere eğlenmeleri için her yıl düzenli olarak verilen yıl sonu yemekleri de gider yazılamayacaktır. Çünkü verilen bu yemek, faaliyetin icrasıyla direkt ilgili değildir. Başka bir ifadeyle bu yemeğin verilmemesi sonucunda üretim miktarında bir değişiklik olması da kesin değildir.

- Giderler “keyfilik” unsuru taşımamalıdır. İşletme bünyesindeki masraf, kazancın elde edilmesi ve idamesinin bir gereği olarak yapılmalıdır. İşletme sahibinin şahsi tatminini sağlamak amacıyla yapılmamalıdır. Örneğin işletme sahibi, kişisel zevkini tatmin etmek için iş yerine son derece lüks bir büro döşeyebilir veya sosyal çevresinde itibar kazanmak için işletme bünyesinden bazı harcamalar yapabilir. Bu tür harcamaların gider olarak matrahtan indirilmesi mümkün değildir[7].

- Gider, belli bir dönemle ilişkili olmalıdır. Giderlerin hasılattan düşülmesi için;  yapılan giderle kazancın elde edilmesi ve idamesi arasında doğrudan ve açık illiyet ilişkisinin bulunması gerekir.

- Gelir vergisi yıllık olduğu başka bir ifadeyle yıllık hesaplandığı için giderlerin de yıllık hesaplanması gerekmektedir[8].

- İşletmenin faaliyeti sırasında aktiflerinde meydana gelmesi beklenen ve ihtimal dahilinde bulunan azalmaları önlemek amacıyla alınan önlemler de gider sayılmaktadır. Henüz bir ödeme gerçekleşmemiş olmakla birlikte ileride bu yükümlülük altına girileceğinden, bu yönde yapılan harcamalar veya karşılık ayırmalar da gider olarak değerlendirilmektedir[9].

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6. maddesine göre Kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır. Safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Dolayısıyla safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununda yer alan giderlerle ilgili hükümlerden yararlanılacaktır. Bunun yanında Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 11. maddesinde belirtilen kanunen kabul edilmeyen giderler de kurum kazancının tespitinde dikkate alınmaktadır.

III- GELİR VERGİSİ İLE KURUMLAR VERGİSİ ARASINDA GİDERLER AÇISINDAN ÇEŞİTLİ FARKLAR

Gelir ve kurumlar vergisi arasında giderler arasındaki farklılıklardan bazıları aşağıda sunulmuştur:


Gelir vergisinde teşebbüs sahibinin kendisine, eşine, küçük çocuklarına, ödenen ücretler, ikramiyeler gider olarak kabul edilmez. Ancak, Kurumlar vergisinde bunlar gider yazılabilir. Çünkü Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 11. maddesinde kanunen kabul edilmeyen indirimler başlığı altında adı geçen giderlerden bahsedilmemiştir.

Gelir vergisinde teşebbüs sahibinin eşinin ve küçük çocuklarının işletmede cari hesap ve diğer şekillerdeki alacakları üzerinden yürütülecek faizler gider kabul edilmediği halde Kurumlar vergisinde bu tür faiz ödemeleri gider olarak kabul edilmektedir. Bunun sebebi kurumun, sahiplerinin kişiliğinden ayrı bir kişiliğe sahip olmasıdır[10].  Ancak, bu tür ödemelerin gider yazılabilmesi için örtülü sermaye kapsamına da girmemesi gerekmektedir.

Kurumlar vergisi matrahı hesaplanırken, Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesinde yazan giderler indirileceği gibi bunlara ilave olarak Kurumlar Vergi Kanunu’nun 8. maddesinde geçen menkul kıymet ihraç giderleri,  kuruluş ve örgütlenme giderleri, genel kurul toplantıları için yapılan giderler ile birleşme, devir, bölünme, fesih ve tasfiye giderleri de indirilebilecektir. Bunun yanında yine 8. maddede geçen sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde komandite ortağın kâr payı (eshamlı komandit şirketin komandite ortağının kazancı Gelir Vergisi Kanunu kapsamında ticari kazanca girdiği için Gelir Vergisi Kanunu’ndaki giderlerle ilgili hükümlere tabidirler), katılım bankalarınca katılma hesabı karşılığında ödenen kâr payları, sigorta ve reasürans şirketlerinde bilânço gününde hükmü devam eden sigorta sözleşmelerine ait olup, madde metninde belirtilen teknik karşılıklar, kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak yazılabilecektir.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 11. maddesinde  “Kabul Edilmeyen İndirimler” başlığı altında gelir vergisi kanununda olmayan bazı indirilemeyecek giderler sayılmıştır. Bunlar; Örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları ve benzeri giderler, her ne şekilde ve isimle olursa olsun ayrılan yedek akçelerdir[11].

Türk Ticaret Kanunu’na ve Bankalar Kanunu’na göre ayrılan ihtiyat akçelerinin gider olarak indirilememesi, vergi matrahının tespitinde dağıtılmış kazanç- dağıtılmamış kazanç ayrımı yapılmamasının doğal bir sonucudur[12].

Zararların indirimi, AR-GE indirimi ve kamu kurumlarına yapılan bağışlardaki indirimlerde ise Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları arasında paralelliğin olduğu görülmektedir. 

Bunun yanında dar mükellef ulaştırma işleri ile uğraşan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinde vergilendirmede emsal oranların uygulanması, başka bir ifadeyle götürü bir yöntemin uygulanması sebebiyle indirilebilecek veya indirilemeyecek bir gider bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu konuda da iki kanun arasında paralellik bulunmaktadır.

IV- SONUÇ


Takvim yılı esasını benimseyen kurumlar vergisi mükellefleri içinde bulunduğumuz ayın 25. günü akşamına kadar kurumlar vergisi beyannamesini vermek zorundadırlar. Kurumlar vergisi beyannamesinde matrahın tespitinde giderler büyük önem taşımaktadır. Özellikle kanunen kabul edilen ve edilmeyen giderler, matrahı ve dolayısıyla ödenecek vergiyi doğrudan etkilemesi bakımından beyannamelerin verilmesi sırasında dikkate alınması gereken konuların başında gelmektedir.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6. maddesine göre Kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır. Safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Dolayısıyla safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununda yer alan giderlerle ilgili hükümlerden yararlanılacaktır. Bununla birlikte çalışmada belirtildiği üzere özellikle kanunen kabul edilmeyen giderler açısından da iki vergi açısından önemli farklılıklar da bulunmaktadır.


Yusuf KILDİŞ*

Yaklaşım

* Yrd. Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi.

[1] Ahmet EROL, Ercan YILDIRIM, “Türk Vergi Hukuku’nda Kanunen Kabul Edilen – Edilmeyen Gider Kavramları”, Yaklaşım, Sayı: 130, Ekim 2003, s.49.
[2] Kamil BÜYÜKMİRZA, Maliyet Ve Yönetim muhasebesi, Gazi Kitabevi, Ankara 2007, s.54.
[3] Hasan YALÇIN, Ticari Kazanç ve Kurum Kazancının Tespitinde Giderler, Maliye Hesap Uzmanları Derneği, İstanbul 2006, s.49.
[4] Yusuf KILDİŞ, Gelir Vergisinde Matrahın Tespitinde Giderler ve İndirimler, Maliye ve Hukuk Yayınları, Ankara 2009, s.10
[5] Dn. 4. D.’nin, 06.05.1998 tarih ve E. 1997/4217, K.1998/1827 sayılı Kararı (Şükrü KIZILOT, Danıştay Kararları ve Özelgeler (Muktezalar) 5, Yaklaşım Yayınları, Ankara 2000, s.140.
[6] 28.09.1978 tarihli karar; Esas No: 1978/2191, Karar No: 1978/2267 (Şükrü KIZILOT, Danıştay Kararları, Cilt:1, Ankara, 1993, s.1453.
[7] Gelir Vergisi Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Oluş Yayıncılık, Ankara 2007, s.390.
[8] EROL - YILDIRIM, agm, s.49.
[9] KILDİŞ, age, s.10
[10] Doğan ŞENYÜZ, Türk Vergisi Sistemi, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara 2007, s. 314
[11] Mehmet TOSUNER - Zeynep ARIKAN, Türk Vergi Sistemi, Kanyılmaz Matbaacılık, İzmir 2010, s. 220
[12] Mualla ÖNCEL - Ahmet KUMRULU - Nami ÇAĞAN, Vergi Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2008, s.339